Geçen hafta salgının kontrol altına alınma gerekçesiyle alınan tam kapanma kararı, tarım sektörünü fena etkiledi.

Yasağın başlamasından birgün önce satamadığı malı elinde kalan pazarcı öfkeyle çöp konteynırlarına sebzelerini boşaltarak sergisini kapattı.

Daha sonra üreticinin feryatları ve öfkesine şahit olduk.

Ürününü tarladan toplayıp hale getiren üretici, ürününü alacak komisyoncu/alıcı bulamadı.

Haller açıktı, halden ürünü alıp ülkenin değişik yerlerine gönderecek imkânlar da mevcuttu, şehirlerarası nakliyenin önünde de engel yoktu.

Ama bu ürünleri halden alıp semt pazarlarına götürecek, son kullanıcıya ulaştıracak pazar ve pazarcıya engel konulmuştu.

Pazarcının ne sergi açması, ne de seyyar olarak satış yapması mümkün değildi.

Çünkü semt pazarları kapalıydı, mahalle arasında seyyar olarak satış yapmak mümkün değildi.

Semt pazarı deyip geçmemek lazım.

Tarlada üretilen malın en az %70 oranı semt pazarları sayesinde satılıyor.

Marketler ve yerleşik manavların pazardaki payı %30'larda.

Hal böyle olunca ürününü traktörlerini yükleyerek hale getiren üretici ürünü alacak komisyoncu bulamadı.

Ürününü satamayan çiftçi orada, halin önünde malını öfkeyle yere boşalttı.

Bu sahneleri gösteren videolar, Antalya, Muğla, Mersin, Adana vb. birçok ilden sosyal mecralara düştü.

İzleyenin kanını donduran, öfke ve merhamet duygularını kabartan bu görüntüler ana akım TV kanallarında haber değeri bile görmedi.

Birkaç muhalif kanal dışında bu görüntüleri yayınlayan TV kanalı yoktu.

Öyle ki, toplumun elektrik faturasından ödediği paylarla desteklenen resmi TV kanalları bile yaşananlar da haber değeri bulmadı(!).

Antalya Serik ilçesinin halinden gördüğüm görüntülerden sonra sosyal medya hesabımdan "Antalya, Muğla, Mersin, Adana, Aydın vb. sera tarımının merkezi illerimizde üreticiler zor durumda ve ürettiklerini satacak yer bulamıyorlar.

Marketler ve sınırlı sayıda olan yerleşik manavlar bu işin altından kalkamaz.

En kısa zamanda belediyeler ve manavlar odasının yapacağı planlamayla semt pazarları açılmalı, bu planlamaya göre görevlendirilecek manavlar kırsal mahalle/köylere ürün satmaya gitmeli.

Soğuk havalarda bekletilebilecek ürünler maliyetine depolanmalı, depolama maliyetini devlet karşılamalı.

Üreticiler ve tüketiciler şehirlerdeki sayılı manav veya marketlerin gücüne, imkân ve insafına terk edilmemelidir." diyerek önerilerde bulunmuş, hatta bununla yetinmeyerek kurucusu olduğum Gelecek Partisinin Tarım İzleme Komisyonu üyesi olarak bu mesajı ilgili birime de iletmiştim.

Bunun üzerine ortak çalışma yürütmek için Tarım İzleme Komisyonuyla birlikte, önce yaşananları tespit ettik, daha sonra da illerde bulunan Manavlar, Sebzeciler ve Çiçekçilerin Oda başkanlarıyla temasa geçtik, istişarelerde bulunduk ve konuyu ülke gündemine getirdik.

Neticede semt pazarlarının açılması için çok sınırlı izin çıktı.

Bu iznin verilmesi olumludur, ancak yeterli değildir.

Pazarcı esnaf bir günle sınırlı sergi açmakta tereddüt yaşayacaktır.

Çünkü satamadığı mal elinde kalacak ve bu ayrı maliyettir, pazarcı için risktir.

Üretici-satıcı-tüketici zincirinin sağlanması, salgın tedbirleri açısından sıkıntılar taşımaktadır.

Zira yasakla bu zincir kırıldı.

Önerimiz; semt pazarlarının şehirlerde yaygın bir şekilde ve en az beş gün açılacak şekilde düzenlenmesi, şehrin dışında kalan ve pazar kurulmayan mahalle/köylerde seyyar manavlara belli saatlerinde satış yapma imkânı sağlanmalıdır.

Bu arada şehrin belirli noktalarında manav ruhsatı olmadan kapuz/kavun satışı yapan seyyarlara da belediyeler ve idare tarafından özel izin verilmelidir.

Salgın süreci bize göstermiştir ki, yöneticiler aldıkları kararlarda etki analizleri yaparak kararlar almamakta, tarafların karar süreçlerine etkisi olmamaktadır.

Bu sebeple üretici, Tarım Bakanını istifaya davet etmektedir.

Bu sadece tarım veya sağlık sektöründe değil, devletin müdahil olduğu bütün süreçlerde keyfilik ve eksiklik mevcuttur.

Ülke yönetiminde tam bir savrulma, çözülme, sorunlar karşısında aczi yet görülmekte, adeta devletin omurgası kırılmış, felç olmuş, meflûç durumdadır.

Vatandaş hangi karar neden alındı bunu bilmemektedir.

Geçen hafta yazmıştım.

"Bu kapanma tam kapanma değildir" diye.

Kapanan dükkân ve işletmelere destek çıkmadan devlet olunamaz.

Salgının başladığı günden bugüne, işyerleri kapanan esnafların intihar haberleri ülkenin her bir köşesinden gelmekte, haberler "Yürekleri yakmakta, feryatlar, öfke ve ahlar arşa yükselmektedir."

Yaşananlar, toplumun büyük bir kesiminin kaderiyle baş başa bırakıldığını göstermekte, millet sahipsiz kaldığını "İliklerine kadar hissetmektedir."

Keyfi ve kötü yönetimin, korunan bir kısım zümre hariç, dokunmadığı, etki etmediği toplum kesimi kalmamıştır.

İş bilmezliğin ülkeye getirdiği yer, yazgımız olamaz.

Yaşadığımız, adaletsizlik, yoksullaşma, hukuksuzluk, yandaş korumacılığı da yazgımız değildir.

Duyarsız ve umarsız yönetim, elbet bir gün sandıkta tartıya çıkacaktır.

Millet bugünlerin muhasebesi yaparak tercihini ortaya koyacak, işte o gün "Takke düşecek kel görünecek,"

Alavere, dalavere devri kapanacaktır.

Toplumu kutuplaştırarak oylar konsolide edilemeyecek.

Zira artık sorgulanan sadece iş bilmezlik değil, samimiyettir.

Samimiyetin sorgulanması ise, "Zurnanın zırt dediği yerdir."

Bizden söylemesi...