Taciz, Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre; tedirgin etme, rahatsız etme.

Tecavüz ise; başkasının hakkına saldırma, sarkıntılık.

Tanım böyle iken, taciz ve tecavüz eylemini gerçekleştirmede bonkör müyüz mü sanki?

Bana kalırsa evet. Sorsak, herkesin başından geçen bir hikayesi mutlaka vardır. Ancak, biz bu iki tanımı birbirine karıştırıyoruz gibime geliyor. Taciz, tecavüzün eyleme geçmemiş halidir bana kalırsa.

Son dönemde, özellikle çocuk yaşta olan karşı ya da kendi cinsine, cinsi saldırı ve sarkıntılıklarını yani tecavüz eylemlerini bolca duyar olduk. Aslında sorgulamak lazım, son dönemde mi arttı, yoksa vardı da biz sosyal medya aracılığı ile fazlasıyla mı duyar olduk? Bence hep vardı.

Sadece bizim toplumumuzda olmadığı kesin. Fakat, ortaya çıkarılış, suçluyu arayış, detayları belirleme yönteminde inanılmaz farklılıklar var. Bizde çocuğun yaşadığı travma şöyle dursun, yapılan sorgu yöntemi, aile baskısı, çevrenin bakış açısı çocuğun hayatını karartma konusunda tecavüzcüden daha kararlı. Tecavüzcü ruh hastasıysa, ya ötekilerine ne oluyor?

O zaman daha derine inersek, bizim insanımız tecavüzden önce tacizin ne demek olduğunu bilmeli, öğrenmeli. Taciz sadece cinsel saldırı değildir. Başkasının her türlü  hakkına ve sınırına girmedir. Bu noktada insanımız kendine hak gördüğü soruları umarsızca ve utanmazca sorar durur. Tacizi normalleştirir. Tecavüz ardından gelir, ve bir kereden bir şey olmaz denir ulu orta.

İşte ana problem o “bir kere” de yatar. Bakın size bir örnek;

Boşanma döneminde kadının yaşadığı travma had safhadadır. Neden boşandığı, rahatın batıp batmadığı, geçiminin nasıl sağlanacağı sorulup durulur etraftan, eşten dosttan. Kendi boşanma dönemimde, çocuklarımın okul kayıtları esnasında, istenen katkı payını düşürmelerini, her iki çocuk için istenen paranın bütçemi aştığını, bunun nedeni sorulduğunda (taciz 1 ) boşanma evresi geçirdiğimi söylemek durumunda bırakıldım kaç kere. O yaşanılan utanç, sanki benim suçummuş gibi beynimi, ruhumu kemirdi durdu. Ardından, nafaka alıp almadığımı (taciz 2) sordular kendilerini okulun hakimi görerek.

Bu bir kerelik anlayışa sahip kişiler, bir kerede kalmaz hep sorar dururlar, senin hayatına tacizde bulunduklarını düşünmeden. Çünkü böyle bir hakka sahip olmadıklarını bilmezler. Herkes bir psikolog kesilir, insanların dinamiklerini didikleyip dururlar, nasıl incittiklerini bilmeden. Ve sorguya çekilen sürekli bir savunma içindedir, hep bir şeyi kanıtlama çabasındadır.

Hani çözümü nedir derseniz, insana dokunmayı bilen, eğitimli ve  donanımlı bir yönetim, toplumdaki her bireyin  değerlerini ehil eller tarafından analiz etmeli, işe girerken, ehliyet alırken, milletvekili adayı olurken, vize başvurularında bile bu analiz önemsenmeli ona göre durum değerlendirmesi yapılmalı.

Yoksa, o “bir kere” ler normalleştirilir zaman içerisinde, sonra hani benim “DEĞERLERİM” der dururuz...

Nasıl? Hayal bile edemeyeceğimiz bir çözüm önerdim değil mi?

Ama başlamalı bir yerden. Hem de çok geç olmadan, toplumsal cinnet geçirmeden...

Daha fazla çocuğun canı yanmadan, bu hasta ruhlulara “DUR” denmeli.