İlkılıç, alınan bu kararın öncelikli olarak Alman hukuk sisteminin çok iyi incelenerek cevaplandırılması gereken bir konu olduğunu belirterek, Alman hukuk sistemine göre sünnet "yaralama suçu" olarak kabul edilse de tıpta yapılan her işin yaralama kapsamına girmediğine dikkati çekti.

İlkılıç, "Doktora gidip iğne yaptırdığınız veya kan aldırdığınız zaman bu da bir yaralamaya girer. Hukuken bakıldığı zaman bu da bir suçtur. Bunu suç olmaktan kurtaran iki unsur vardır. Bunlardan bir tanesi tıbbi zaruret olması, diğeri ise hastanın bilgilendirildikten sonra rızası olması. Sünnet konusuna tıbbi açıdan bakıldığında, herhangi bir tıbbi zaruret hali yok, çünkü bir ameliyatın yapılmasını gerektiren bir hastalık hali bulunmuyor. Diğer konuya bakıldığında ise sünnet olan kişinin belli bir yaşta ve belli bir ehliyete sahip olarak karar vermesi söz konusu değil. Tıbbi müdahaleyi insan yaralama suçundan kurtaran iki unsur mevcut olmadığı için Köln Eyalet Mahkemesi hakimi bu yönde bir karar vermiş" dedi.

Mahkemenin sebep olarak gösterdiği konulara dayandırılarak alınan kararın, kendi içinde kabul edilebilir bir karar olduğunu, ancak kararın bu çerçevede sınırlı kalmadığını ifade eden İlkılıç, mahkemenin sünneti yasaklayarak, Müslüman ve Yahudi toplumlarının vazgeçilmez dini bir vecibesini de yasakladığını, alınan kararın karmaşık hale gelmesinin buradan kaynaklandığını kaydetti.

Konsey'in 26 üyesinden biri olan İlkılıç, 23 Ağustos'ta Konsey'in toplanarak bir rapor hazırlayacağını belirterek, "Birçok Konsey üyesinin ve benim bakış açım bu dini vecibenin, sünnet ile yapılan yaralamadan çok daha önemli ve yüksek olduğu yönünde. Hal böyle olunca bunun hukuken yasak olmaması ve cezalandırılmaması gerektiği görüşündeyiz. 23 Ağustos'ta hep birlikte tartışarak, çoğumuzun hemfikir olduğu bir rapor hazırlayacağız" dedi.

İlkılıç, Konsey'deki görüşmelerden çıkacak raporun, sünnet olayının hukuken yasaklanmaması doğrultusunda olacağını düşündüğünü ifade ederek, meclisin de bir karara varmadan önce raporu göz önünde bulunduracağını söyledi.

Hukuk sisteminde özgürlükler çatışması

İlkılıç, sünnet olarak dini vecibeyi yerine getiren Almanya'daki bir Müslüman'ın mevcut hukuka göre suçlu konuma geleceğini, bu durumdan kurtulmak için ya dini vecibeden vazgeçmesi ya da ülkeyi terk etmesi gerekeceğini belirterek, "Bunu da din özgürlüğüne doğrudan müdahale olarak görüyorum. Burada iki anayasa normu birbiriyle çatışıyor. Bunlardan biri kişinin bütünlüğünün anayasal hak olarak korunması. Yani bir kişi diğerini yaralayamaz. Bu herkesin kabul ettiği bir şey. Diğer çatışan norm ise din özgürlüğü ve din özgürlüğüne bağlı olarak dini vecibelerin yerine getirilmesi özgürlüğü, mahkeme kararıyla sınırlandırılmış oluyor. Bu konu tartışılırken, hangi özgürlükten yana olalım diye değil, bu iki özgürlük çatıştığında hangisi daha üstün gelir şeklinde tartışmamız gerekir. İkisi de vazgeçilemez özgürlüklerden" diye konuştu.

Dini bir vecibe olan sünnetin tıbben ispatlanan faydalarından da söz eden İlkılıç, "Sağlık açısından o organın mevcut fonksiyonunu bozacak ve o kişinin sağlığına zarar verecek bir girişim yok. Tabii ki bir uzman tarafından yapılmasının şart koşulması gerekir. Ehli olan kişiler tarafından yapıldığı zaman kişinin sağlığına zarar vermiyor, bilakis birçok faydasının ve koruyucu özelliğinin olduğu ispatlanmış durumda" dedi.

Sünnete dini özgürlükler açısından bakıldığında da hem Müslümanlar, hem de Yahudiler için vazgeçilemez bir dini vecibe olduğunu ifade eden İlkılıç, "Hal böyle olunca dini vecibelerin yerine getirilmesi özgürlüğü ağır basmakta ve o şartlar altında Almanya'da sünnetin suç olmaması gerektiği kanaatini taşıyorum. Ümit ediyorum ki Konsey toplantısında da bu yönde bir karar çıkar. Eğer bu yönde bir karar çıkmazsa, bu karara katılmadığımı ve çekincelerimi bildireceğim. Çoğunluğun olumlu yönde karar vermesini ümit ediyorum" diye konuştu.

Alman Etik Konseyi'nin çalışmaları ve işlevi

İlkılıç, Alman Etik Konseyi'nin çalışmaları ve işleviyle ilgili olarak da "Alman Etik Konseyi'nin görevi kanunla belirlenmiş durumda. Toplum içerisinde etikle alakalı konularda raporlar hazırlıyor ve parlamentoya da danışmanlık görevi yapıyor. Parlamento bir karar vermeden önce Etik Konseyi'nin raporunu göz önünde bulundurur. Etik Konseyi'nin verdiği karar, sadece bir danışma fonksiyonu görmekte, hiçbir şekilde bağlayıcılığı yok. Kanaatime göre de sünnet meselesinde olumlu bir bakış tarzı çıkacak. Etik Konseyi'ni küçümsememek gerekir. Birçok kanunun yapım sürecinde Etik Konseyi'nin vermiş olduğu kararlar dikkate alınmış ve hatta bazı noktalarda kanunların şekillendirilmesinde yer almıştır" dedi.

Kendisiyle birlikte Nisan ayında bir de Yahudi tıp doktorunun Etik Konseyi'ne seçildiğini kaydeden İlkılıç, "Müslüman ve Yahudi iki üyenin, sünnet yasağı kararından birkaç ay önce Konsey'e seçilmesini, Konsey açısından bir şans olarak görüyorum. Konsey'in şansı şu yönde; Müslüman ve Yahudilerin üzerine gidilerek değil, onlarla konuşularak bir karar verilecek. Bu nedenle Konsey için bu bir şanstır" ifadesini kullandı.
Kaynak: AA