İşte Tığlı'nın Yeni Şafak'ta yayımlanan yazısı;

18 Aralık'ta Sudan'ın Atbara şehrinde başlayan gösteriler, ülkenin farklı şehirlerine yayılmaya devam ederken Devlet Başkanı Ömer el Beşir de siyasi bir mekik dokuyor. Beşir başlangıçta gösterilerin çok fazla yayılacağını düşünmemiş olmalı ki, halkın tepkisine ilgisiz kaldı. Fakat gösteriler sarayın kapılarına dayandığında işin ciddiyetinin farkına vardı ve Körfez ülkeleri ile Mısır'a bir dizi ziyarette bulundu. Beşir, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında verilen tutuklama kararının ardından, en yoğun yurt dışı ziyaretlerini son bir ay içinde gerçekleştirdi.

Beşir'in özellikle iki ziyaretinin önemi büyük; Katar ve Mısır.

İlk ziyaretini Katar'a yapan Sudan Devlet Başkanı, Doha yönetiminin yoğun Afganistan gündemine rağmen oradan ekonomik yardım ve yatırım sözü alarak ülkesine döndü. Gösterilerde hayatını kaybedenlerin yakınlarına tazminat ödenmesi ve yaralıların tedavilerinin ücretsiz olarak karşılanması Beşir'i biraz rahatlatsa da gösterileri sona erdiremedi.

Beşir'in anlamadığı ya da görmek istemediği şey artık hedefin kendisi olduğu. Gösterilerin benzin kıtlığı, ekmek fiyatlarındaki artış ve Sudan parasının dolar karşısında aşırı değer kaybetmesi gibi ekonomik nedenlerle başladığı doğruydu. Fakat asıl amaç Beşir'i devirmekti. Nihayetinde muhalefet ve hükümete destek veren bazı partiler ortak bir blok oluşturarak asıl sorunun Beşir yönetimi olduğunu dile getirdiler.

Beşir ikinci ziyaretiyle ekonomik destekten ziyade politik bir desteği hedeflemekteydi. Geçen Pazar Mısır'a yaptığı ziyarette Mısır'ın darbeci devlet başkanı Sisi ile Sudan'daki olayları konuştular. Sisi, Beşir yönetimine destek verdiğini açıklarken Beşir'in, Sudan'da Batılı devletlerin yeni bir "Arap Baharı" başlatmak istedikleri yönündeki serzenişi manidardı.

Zaten Sudan'da gösteriler başladığından beri hiçbir zaman Beşir yönetimi, Mısır tarafını suçlamamış, eleştirisini daima Batılı devletlere yöneltmişti.

Beşir'in bu tavrı iki şekilde açıklanabilir. Birincisi Mısır'ın göstericilere verdiği desteği sona erdirmesini istemek, ikincisi Türkiye-Katar blokundan Suud-Birleşik Arap Emirlikleri tarafına geçmek. Zaten Birleşik Arap Emirlikleri de Beşir talep ettiğinde yardım yapacakları sözünü vermişti. Yalnız bu durumda Suud yönetiminin 15 milyar dolarlık yardım talebini Ömer el-Beşir'in geri çevirmesi biraz tuhaf görünmektedir.

Beşir'in Türkiye-Katar ittifakından memnun olduğu konusunda şüpheleri mi var? Neden Mısır'ın siyasi desteğine ihtiyaç duydu? Bu soruları şimdilik yanıtlamak zor ama Beşir'in çok amaçlı bir siyaset izlediğini söyleyebiliriz. Kuveyt'e önümüzdeki günlerde yapacağı ziyaretle de bazı ekonomik kazanımlar elde edeceğinden şüphe yok. Fakat Beşir çok tehlikeli bir oyun da oynuyor aynı zamanda. Her iki tarafa gülücükler dağıtmak iki tarafın da tepkisine neden olabilir. Örneğin apar topar yapılan Suriye ziyaretinin BAE'yi memnun ederken, Katar'ı memnun etmediği de görüldü.

Türkiye başından beri Sudan'daki gelişmelere aklıselim bir şekilde yaklaşıyor. Bu yüzden hem Beşir yanlıları hem de muhalefet zaman zaman Türkiye'nin tutumuna karşı tepki gösteriyor. Venezuela yönetimine verilen destek neden Sudan yönetiminden esirgeniyor şeklinde bir eleştiri de var. Türkiye'nin son 15 yıldır politikalarına dikkatli bakanlar öncelikle şunu fark edecektir. Türkiye daima insan merkezli bir dış politika izlemiş, yabancı müdahalelere karşı çıkmıştır. Sudan kendi iç meselelerini çözebilecek güçtedir, şüphesiz yabancı bir tehdit söz konusu olduğunda ilk karşı çıkan ülke Türkiye olacaktır. Bu yüzden Türkiye hakkında yapılan eleştiriler haklılıktan uzaktır.

Sudan, Mısır ziyaretiyle eksen değiştiriyor izlenimi verdi. Fakat ben kısa sürede Sudan yönetiminin böyle bir macera arayışına girmeyeceğini, gerek BAE temaslarının gerekse Katar ve Mısır ziyaretlerinin rahat bir nefes almaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Çünkü Sudan yönetimi, göstericilerin arkasında Körfez ülkelerinin gayreti olduğunun ve Sudan'ı eksen değiştirmeye mecbur bırakmaya yönelik amaçlar içerdiğinin farkında.

Ömer el-Beşir nihayetinde darbe ile iktidara gelmiş bir lider ve Sisi ile pek çok ortak yönü de var. Birbirini anlamaları, birbirlerine yol göstermeleri söz konusu olabilir. Beşir'i aslında zor durumda bırakan şey, darbeci bir gelenekten gelmesi ve seçimler yapılsa da meşruluğunun sorgulanıyor olmasıdır. Darbe ile gelen liderler yönetimlerini pek bırakmak istemezler ta ki yeni bir darbe ile devrilene kadar. Yalnız Beşir'e karşı ne siyasi ne de askeri bir güç söz konusu. Yalnız şartların değişme ihtimali olduğunu da unutmamak lazım. Çünkü Sudan'ın siyasi tarihinde askeri darbe yönetimleri 1964 ve 1985'de halk ihtilalleri sonucu devrildi. Gösteriler devam ederse Beşir'in de koltuğu sallanabilir.

Beşir'in Sisi ile istişare etmesi normal karşılanabilir fakat bir eksen değişikliğine gitmesi küresel darbecilerin kontrolüne girmesi ile sonuçlanabilir. Zaten BAE ve Suud yönetiminin isteği de Ömer el-Beşir'i devirmekten ziyade ona bir ayar vermektir. Ekonomik destek vererek bir süre daha Beşir'in nefes almasını sağlayacak, en azından 2020'de seçimler yapılana kadar iktidarda kalmasına izin vereceklerdir. Fakat sonrası Beşir dışında hiç kimsenin arzu etmeyeceği bir siyasal sonuca perde aralayacaktır.

Sudan yönetimi değişebilir, bugün biri yönetir yarın başkası. Sudan'ın değişmemesi gereken yönü, durduğu noktadır. Filistin halkının yanında olması, Türkiye'yi ve Türk toplumunu dost olarak kabul etmesidir. Sudan ve Türkiye'nin beraberliği köklü bir tarihi geleneğe sahiptir. Mısır ya da BAE bu tarihi birikimi sona erdiremez, aksine bu köklü kardeşliğin altında ezilirler.

Kaynak: Yeni Şafak