Fenerbahçe kulüp avukatı Naim Karakaya, devam eden 'futbolda şike kumpası' davasıyla ilgili açıklamalarda bulundu.

Naim Karakaya, dava ile ilgili bilgiler verdikten sonra dün dinlenen gizli tanığın ifadeleri ile ilgili soru üzerine şunları söyledi:

“Dünkü gizli tanığın adı Güneş. Sesi ve görüntüsü değiştirildi. Mahkeme çok detaylı sorular sordu. Sonrasında sanıklar ve bizler de sorular sorduk. Özetle anlatmak istediği şu; 3 Temmuz sürecinden bir süre önce birkaç toplantı için İstanbul’a geldiğini ve bu toplantıların içerisinde burada bulunan bazı sanıklarında aralarında bulunduğu kişiler tarafında yapılan toplantılarda örgütün kulüpleri özellikle Fenerbahçe’yi ele geçirmek istediğini, dize getirmek istediği ve bu anlamda bazı kişilerin tutuklanabileceğinin anlatıldığı ve bu tutuklanan kişilerin bazılarından daha sonra himmet adı altında bazı paralar örgüt adına istenerek, talep edilerek bu kişilerin serbest kalacağı, daha sonrada bu kişilerin adeta örgüt için çalışmalarının sağlanacağı, örgüte adeta hizmet ettirileceğinin sağlanacağına ilişkin açıklamalarda bulundu. Bizzat doğrudan yaşadıkları şeyleri anlattı. O süreçte konuşulanları anlattı.

Önemli bir tanıktı. Bizim için değerli bir tanıktı. İfadelerinin değerini hükümde göreceğiz ama kumpas olgusu yönünden kendisi de 2011-2012 yılına kadar bu yapının içerisinde kalmış, daha sonra bu yapı ile sorun yaşaması dolayısıyla 14 ay tutuklu kalmış eski bir mahrem imam idi. Biz anlatımlarını değerli bulduk, mahkemenin de değerli bulacağını ümit ediyoruz. Bu yönüyle önemli bir tanıktı. Buradaki amacı, saiki, içgüdüyü ortaya koyması yönünden önemli bir durumdu. Aslolan Fenerbahçe’dir. Bugün Başkanımızın da ifade ettiği gibi bu hukuk dışı odaklar Fenerbahçe’yi bir taraftan bu süreçlerle mağdur ederken bir taraftan da onun bir alt lige düşmesini istememişlerdir çünkü yaralanmış bir Fenerbahçe’yi istemiyorlar. Değerini kaybetmiş bir Fenerbahçe’yi değil, aksine Süper Lig’deki Fenerbahçe’yi istemişlerdir. Bu yapı Fenerbahçe’yi yok etmek değil, Fenerbahçe’yi ele geçirmek ve sadece Fenerbahçe değil onun üzerinden diğer kulüplere bir gözdağı vermek, onları kontrol altına almak için yapılmış bir operasyon olduğu pek çok delille ortaya konmuştur.”





GİZLİ TANIK NELER ANLATTI?

Tanınmaması için sesi ve görüntüsü bozularak bulunduğu yerden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile salona bağlanan tanık Güneş, 1990'lı yıllarda örgüte girdiğini, 2011 yılında ise ayrıldığını söyledi.

Güneş, örgüt içinde Adana'da "mahrem imam" konumuna kadar yükseldiğini belirterek, örgütün 2004 yılından sonra CIA usulü bir yapılanmaya gittiğini, mahalle, il, eyalet ve kainat imamı gibi paralel yapı içinde paralel bir sistem oluşturduğunu, mahalle imamından kıta imamına kadar hiçkimsenin masum olmadığını ifade etti.

Tanık Güneş, sanıklardan Ali Fuat Yılmazer, Ekrem Dumanlı, Hidayet Karaca, İlhan İşbilen, Nazmi Ardıç, İhsan Kalkavan ve Şerif Ali Tekalan'ı tanıdığını söyleyerek, FETÖ'nün futbol takımlarına neden önem verdiğini anlattı.

Futbol kulüplerinin, toplumsal kitlelere hitap etme kabiliyeti olduğunu vurgulayan Güneş, "FETÖ'ye bir grup çok sempatik baksa da bir grup temkinli yaklaşıyordu. Örgüt sohbetlerinde, bize sempatik bakmayan insanlara nasıl sempatik görünürüz diye beyin fırtınaları yapılırdı. Şike kumpasının arkası daha derindir. Sporda Şiddet Yasası öncesinde örgütte çok istişare yapıldı. Ankara’ya gidilip milletvekilleriyle görüşüldü. Ancak örgüt yasa çıkmadan futbolda şike iddialarını savcılığa taşıdı." dedi.



"BUNLARIN DİNLE İMANLA ALAKASI YOK"

Güneş, sanıklardan Hidayet Karaca’nın "medya imamı", Osman Hilmi Özdil’in "emniyet imamı", Murat Karabulut'un ise "MİT imamı" olduğunu belirterek, "Bir gün bir CIA yetkilisiyle toplantımız vardı. Yetkili, 'Sizin sayenizde Orta Doğu’ya ve Türkiye'ye ajan gönderme ihtiyacı duymuyoruz.’ deyip teşekkür etti. Ben bunun üzerine çok utandım. FETÖ elebaşının amacı kendisine ait bir rejim kurmaktı. Dini bir rejimden bahsetmiyorum, bunların dinle imanla alakası yok." şeklinde konuştu.

Şike kumpasının kollektif bir düşüncenin ürünü olduğunu aktaran tanık Güneş, "Şike operasyonu yapılması talimatı kainat imamı tarafından emniyet imamına verilir. Emniyet imamı mektup ya da zarfla talimatı götürüp şunu yapın demez. Bu talimat, 'muhabbet nizamnamesi' olarak geçer. Talimat, imam tarafından, il emniyet müdürüne bilgi vermeksizin direkt ilgili birime götürülür. Bununla ilgili toplantılar yapılır. 2010 yılı şubat ayında organizasyonlara başlamışlar. Kanun çıkmadan operasyon kapsamında dinlemeler yapmışlar." dedi.



"OPERASYONUN MEDYA AYAĞINI YÖNETME GÖREVİ HİDAYET KARACA'NIN"

Tanık Güneş, operasyonun hedefinde o dönemin Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olan Aziz Yıldırım'ın bulunduğunu belirterek, "Aziz Yıldırım güçlü ve baskın bir karakter. Kendisini Fenerbahçe'ye adamış bir isim. Onu almak, ondan daha alttaki kişilere göz dağı vermek, örgütün ulaştığı gücü göstermek demekti. Onun üzerinden birçok spor kulübü ve başkanları da baskı altına alınmak istendi. Spor kulüpleri para aklama noktasında da örgüt için önemli bir kaynaktı." ifadelerini kullandı.

Şike operasyonundan birkaç hafta önce Zaman gazetesi binasında bir toplantı yapıldığını anlatan Güneş, "Bu toplantıda Hidayet Karaca, 'Bu spor camiasını nasıl ele geçiririz?' diye sordu. Bana da Adana'dan sorumlu olduğum ve Adalı ailesi de Adanalı olduğu için ‘Serdal Adalı ile aran nasıl?’ diye soruldu. Nabız yoklamak istediler. Sonrasında bir operasyon yapılacağını, başında da Fenerbahçe'nin olacağını söylediler. Bu operasyonun medya ayağını yönetme görevini Hidayet Karaca'ya verdiler. Karaca, ‘Layıkıyla yaparız.’ dedi. Birkaç hafta sonra şike operasyonu yapıldı, Serdal Adalı tutuklandı." diye konuştu.



"SERDAL ADALI'NIN TAHLİYESİ İÇİN BİR ANLAMDA ARA BULUCULUK YAPMAYA BAŞLADIM"

Tanık Güneş, Adana'da o dönem Adana Büyükşehir Belediyesinde basın danışmanı olan Cengiz Dinçer ile asansörde karşılaştıklarını anlatarak, "Operasyon yapılmış, basına duyurulmuştu. Dinçer bana, ‘Serdal ağabeyi de almışlar.' dedi. Ben de ‘Boşuna uğraşmayın Serdal’ı tutuklayacaklar.’ dedim. Konunun ciddiyetini anlayınca Cengiz ve o dönem Adana Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Zihni Aldırmaz ile bir araya geldik. Zihni Aldırmaz, örgüt içinde A Plus Mütevelli Heyetindedir. Bu konum örgüte himmette sınır tanımayanlara verilir. Adana Belediyesinin tüm kaynaklarını elinde tutan kişi olduğu için örgütte hürmet görürdü. Kendisini örgütten tanırım. Cengiz Dinçer örgütten değildir. Bu şekilde ben Serdal Adalı’nın tahliyesi için bir anlamda ara buluculuk yapmaya başladım." şeklinde konuştu.



Serdar Adalı'nın ağabeyi olan Hünkar Şevki Adalı’nın yanına örgütün İstanbul imamlarını götürdüğünü belirten Güneş, şöyle devam etti:

"Hünkar Bey'i örgüttekilerle kaynaştırmaya, örgüte sempatik görünmesini sağlamaya çalıştım Yapacağı himmetle kardeşini tahliye ettirmesini sağlamak istedim. Ben örgütün neyi sevip neyi sevmediğini bilirim. Adalı ailesi çok zengindir. Onun örgüte himmet vermesini sağlamak, benim örgüt içindeki konumum için de önemliydi. Adalı ailesinin dünya görüşü bize göre değildi, bizden hoşlanmazlardı. Hünkar Bey ve avukatını örgüttekilerle görüştürdükten sonra, benim yönlendirmelerimle 1500 koli gıda yardımında bulundular, 50 bin dolar bağış yaptılar. Ben bu parayı götürüp örgütün yurtlarından birindeki görevliye teslim ettim. Kendi görevim ve yetkim dışında hareket ettim. Tahliye çabam örgütte hoş karşılanmasa da Adalı ailesinin yurt içi ve yurt dışı bağlantılarının bize faydalı olacağını anlatmaya çalıştım."

Tanık Güneş, şike operasyonundan birkaç ay sonra da örgütün kendisine düzmece bir dava açıp tutuklanmasını sağladığını, 14 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olduğunu öne sürerek, "Bu işin kumpas olduğunu ciddi bir anlamda ortaya koyabilen ben, bu örgütle mücadele etmek için kendimi siper ediyorum. Bu örgüt FBI'nın, CIA'nın Mossad'ın köpeği. Herkes bunlar yarın geri dönecek diye korkarak hareket etmek yerine gerçekleri konuşmalı. Hiç kimse hakikati konuşamıyor. Ben adaletin aydınlanması için bunları anlatıyorum." ifadesini kullandı.