Şimdilik görünen o ki, Türkiye 28 Şubat süreci ile birlikte girdiği müdaheleli seçim dönemleri defterini 12 Haziran'da kapatacak. Bir son dakika bildirisi yayınlanmazsa Türkiye normalleşmiş bir seçim süreci yaşayacak. Bence bu seçimin en önemli ve altı çizilmesi gereken karakteristik özelliği de bu olacak. Normalleşmiş bir seçim sürecinin yaşanması, 12 Haziran sonrası gündeme gelecek anayasa değişikliği için uzlaşma zeminin oluşmasında en kıymetli ön koşulun sağlanması anlamına geliyor. Listelerse özellikle yerel dinamiklerin siyasette kendini hissettireceğinin habercisi. Hemen her parti farklı riskler alarak seçime gidiyor, bir bakıma alınan risklerin yarışacağı bir seçimi izleyeceğiz. Türkiye'nin seçim atmosferini, bir dönemin en önemli siyaset danışmanlarından Şükrü Karaca ile konuştuk.
 
Seçim sonucunu partilerin performansları belirleyecek
 
28 Şubat sürecinin ardından ilk kez bir seçimde vatandaşların baskı altında kalmadan sandık başına gideceğini söyleyen Şükrü Karaca, barajı geçmesi beklenen 4 partiyi değerlendirdi
 
*Türkiye 12 Haziran seçimlerine hangi iklimde gidiyor?
 
AK Partili seçimler içinde ilk defa bu seçim seçmeni topluca bir tarafa yönlendirecek bir rüzgârdan mahrum olarak yapılacak. Bir başka ifadeyle bu seçimin kendine özgü bir hikâyesi yok. Seçimi domine edecek bir faktör yok. Seçim sonuçlarını e-muhtıra, cumhurbaşkanlığı seçimi gibi absürt müdahaleler değil, partilerin performansı belirleyecek.
 
*Seçimin sonucuna etki edecek ana konu ne olur?
 
Hükümetten memnuniyet veya memnuniyetsizlik. Ana konu bence budur. Görüldüğü kadarıyla bu seçim, sonucu baştan belli bir seçimdir. AK Parti açısından tek risk anayasa değiştirecek çoğunluğu kaybetmesidir. Başbakan'ın milletvekili sayısıyla ilgili verdiği rakam da bu mânâda gerçekçidir. Bunun AK Parti'nin alacağı oy oranı ile bir ilgisi yoktur.
 
AK Parti tuzaklara düşmüyor
 
*Türkiye 28 Şubat sürecinden beri ilk kez normalleşmiş bir genel seçim süreci mi yaşayacak?
 
Çok doğru. 28 Şubat sürecinden bu yana ben ilk defa seçmenin elinin bu kadar rahat olduğunu düşünüyorum. Seçmen herhangi bir sonuç için kendisini baskı altında hissetmeden oy verecektir. Bu da siyasi partilerin toplumdaki gerçek karşılıklarının ne olduğunu ortaya koyması bakımından dikkatle not edilmesi gereken bir husustur.
 
*AK Parti'nin muhafazakâr demokratlıktan milliyetçi muhafazakârlığa kaydığı iddialarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
AK Parti'nin sabit ayağı muhafazakârlıktır. Onun ötesindeki güncel yönelişleri çok fazla abartmamak gerekir. Seçime doğru sağ partilerin milliyetçi vurgular yapmaları son derece normaldir. Çünkü, sağ seçmenin karakteristik özelliklerinden birisi de milliyetçiliktir. BDP'nin radikal söyleminin batıda yaşattığı siyasi reaksiyonu iktidar partisinin bir şekilde dengeleme mecburiyeti de vardır.
 
* AK Parti ile liberaller arasında bir kırılma mı yaşanıyor?
 
Türkiye'de liberaller ekstrem gruptur, marjinaldirler. Bir kitle partisinin, hele hele bir iktidar partisinin liberallerin öncelikleri ile siyaset yapması mümkün değildir. Liberalleri göz ardı ederek dünyayı kavramak da mümkün değildir. Bu ikisi arasında bir siyasi denge oluşturmak gerekir. Ben Başbakan'ın bunu çok iyi yaptığı kanaatindeyim. Burada kendi konumlarını ve muhataplarının konumlarını değerlendirirken hataya düşen liberallerdir. Onlara kalsa Sayın Tayyip Erdoğan'ı 3 günde marjinalleştirirler. AK Parti bütün sitemlere ve sataşmalara rağmen bu tuzağa düşmüyor. Bence iyi de ediyor. Türkiye'nin liberalleri önce reel Türkiye'ye nispetlerinin ne olduğunu sorgulamalıdırlar. Ondan sonra şikayete hakları olabilir.
 
*Referandumda, AK Partili olmayıp "evet" diyen seçmenin AK Parti'de kalması açısından listelerde bir hamle yapılabildi mi?
 
Ben Başbakan'ın isim tercihlerinde böyle bir arayış içine girmediğini düşünüyorum. Belki belli isimleri partiye alarak o kesimlerin oyunu AK Parti'de tutmanın mümkün olmayacağını düşünmüş olabilirler. Doğrusu benim düşüncem de budur. Böyle bir netice şahıs transferiyle değil, ancak politikanıza yeni derinlikler kazandırarak elde edilebilir. İsimleri transfer ederek belli seçmen kitlelerini de transfer etmiş olmuyorsunuz.
 
Zihinler bloke edildi
 
*Güneydoğu'da kamuoyunda çok fazla bilinmeyen isimlerin tercih edilmesini neye bağlıyorsunuz?
 
Ben Başbakan'ın yerel seçimde düşük performans gösteren illerin milletvekillerine bir fatura çıkardığını düşünüyorum. Öte yandan AK Parti'nin bölge milletvekillerinin kendi seçim bölgelerinde PKK'nın oluşturduğu siyasal dilin dışında bir dil oluşturulmasına hiçbir katkı sağlamadıklarını, ellerini taşın altına sokmadıklarını, hükümetin açılım politikaları doğrultusunda hiçbir sorumluluk almadıklarını görmüş olmalıdır.
 
* Bu tercih AK Parti'nin bölgeyi terk ettiği anlamına mı geliyor?
 
Bence tam tersine AK Parti'nin bölgedeki kendi kadrolarını siyasi kimlik olarak örgüt ve yandaşlarından ayrıştırmaya çalıştığının bir göstergesidir. Bu ise gerçek bir siyasi rekabet demektir. Hangi partiden olursa olsun bölgede siyaset yapan herkes kendisini PKK'nın veya BDP'nin siyasi söylemini aynen tekrarlamak mecburiyetinde hissediyordu. Zihinler bloke edildi. Bu başlı başına antidemokratik bir durumdur, böyle bir siyasal ortamın demokratik bir çözüm geliştirmesi mümkün değildir.
 
*Bu bir risk değil mi oy açısından?
 
Hayır, ben bölgede toplum bilincinin hâlâ sağduyudan yana olduğunu düşünüyorum. Sokağa hâkim olmak bir toplumun yüzlerce yılda oluşmuş bilinç dünyasına hâkim olmak anlamına gelmiyor.
 
 SAHİLDEKİ KOZ TAYYİP ERDOĞAN
 
*AK Parti, sahillerde yaşadığı sorunu bu seçimde aşabilir mi?
 
Belirli kişileri bir yerden bir yere kaydırarak o ildeki oy zaafınızı gideremezsiniz. Unutmayalım ki AK Parti'nin oyları son tahlilde Sayın Tayyip Erdoğan'ın oylarıdır. Bunun içinde hemen hemen hiç kimsenin bireysel oyu yoktur. Sahillerdeki oy düşüklüğünü gidermeye yönelik tek enstrüman bence Sayın Tayyip Erdoğan'ın siyasi temsil kabiliyetidir. Ülkenin doğusunda da batısında da etkili olan temel siyasi dinamik budur. Sayın Tayyip Erdoğan'ı Kürtler de Kürt olmayanlar da aynı ölçüde sevmekte, sevebilmektedir, güvenmekte, güvenebilmektedir. Bundan daha güçlü bir enstrüman yoktur. Doğu ile batı arasında bir denge sağlanacaksa Sayın Tayyip Erdoğan'ın siyasi kişiliği Türkiye'nin önündeki mevcut tek imkândır.
 
MHP, İDEOLOJİK AÇMAZDAN KURTULAMADI
 
* MHP için bir baraj sorunu görülüyor mu?
 
Şu an gözükmüyor. Seçim tarihine kadar toplumda travmatik etki yaşatacak bir hata yapmazlarsa barajın üstünde bir oy alacaklarını tahmin ediyorum.
 
*MHP bu seçimlere ideolojik olarak milliyetçi-muhafazakâr bir tonda mı giriyor?
 
MHP, soğuk savaşın sona ermesiyle içine düştüğü ideolojik açmazdan hâlâ kendini kurtarabilmiş değil. MHP'nin temsil ettiği milliyetçilik Türkiye'deki büyük sağ kitlenin sahip olduğu milliyetçi-muhafazakârlıkla birebir örtüşmüyor. Bu, uzun bir tartışma ve analiz konusu. Mesela, Milli Görüş'ün içinden çıkan AK Partililer'in ideolojik anlamda başardığı işi MHP başaramadı. Bu yüzden de daha dinamik bir hareket olmasına rağmen kadük kaldı.
 
*MHP'nin muhafazakârlığı kapsadığı söylenebilir mi?
 
Muhafazakârlık MHP'nin söylem olarak reddettiği bir derinlik değil, ancak muhafazakârlık bu partinin yönetiminin ve kadrolarının üzerinde eğreti duruyor. Bu yüzden de güven vermiyor.
 
*Alparslan Türkeş'in oğlu Ahmet Türkeş'in AK Parti'den adaylığı MHP'den oy kaybına neden olur mu?
 
Hayır, bu bana göre MHP'li seçmeni irite eden bir durumdur. Bu kesimi AK Parti'ye karşı daha sert ve kemikleşmiş bir reaksiyona sevk edebilir.
 
*Engin Alan'ın milletvekili adaylığı MHP için ikinci Nusret Demiral vakası olabilir mi?
 
Bekleyip göreceğiz.
 
CHP SEÇİMİN GALİBİ OLMASA DA YILDIZI OLUR
 
*Seçimlere giderken en büyük değişim CHP içinde gözüküyor. Bu nasıl bir değişim?
 
Bu öncelikle CHP tabanında uzun zamandan beri eleştiri konusu olan ve tabanı partiden soğutan bir kadronun tasfiyesidir. İkinci olarak da laikçi söylemlerle CHP gibi bir partiyi marjinalleştiren bir siyasi yaklaşımın tasfiyesidir. Her iki bakımdan da CHP'nin hayrına sonuç vereceğini düşünüyorum.
 
*Bugün bu haliyle CHP bir sol parti olarak tanımlanabilir mi?
 
Bence CHP'nin bir sol parti olmasının önündeki engeller kalkmıştır. Klasik CHP cumhuriyetçi-muhafazakâr bir CHP'ydi, gerçek bir sol parti değildi. CHP'nin yeni genel başkanı değerlere dayalı siyaset yerine sınıfsal sorunlar üzerinden giden bir siyaseti tercih edeceğinin ipuçlarını veriyor. Ben siyasi rakiplerine Sayın Kılıçdaroğlu'nu daha fazla ciddiye almalarını öneririm. CHP içindeki devasa sorunları tereyağından kıl çeker gibi ustalıkla çözmesi kendisinin iyi bir siyasi kumaşa sahip olduğunu gösteriyor. Bana göre bu seçimin galibi değilse de yıldızı CHP olacaktır. CHP bu seçimde muhalefet mahkumiyetinden kurtulduğunu ortaya koyacak, iktidar alternatifi haline gelebilecektir. Bir başka deyişle kabuğunu kıracaktır.
 
*Ergenekon sanıkları laikçilerin yerine mi ikame edildi?
 
Hayır, laikçilerin yerine Kılıçdaroğlu kendi kadrosunu ikame etti. Daha sokağın diliyle konuşan bir parti olmaya çalışıyor.
 
*Turhan Tayan'la mı sokağa yakın olacaklar?
 
Tayan'ın aday gösterilmesi CHP açısından bir talihsizliktir. Benim Tayan'a itirazım onun eskiden başka bir partiden mebus ve bakan oluşuyla ilgili değildir, siyasi kalitesi ile ilgilidir.
 
MERKEZ SAĞ ÖLDÜ
 
*Eski DYP'lilerin CHP ve MHP listelerinden yeniden Meclis yolunda olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Prensip olarak olumlu buluyorum. Bu durum Türkiye'deki eski siyasi kamplaşmaların ne ölçüde kırıldığını gösteriyor.
 
*Bu partiler merkez sağdan ne bekliyor?
 
Merkez sağ ölmüştür. Bir ölüden de hiçbir fonksiyon beklenemez, çürümenin dışında.
 
* O zaman bu merkez sağ isimlerde bu partiler kendilerinde olmayan neyi arıyorlar?
 
Partiler kendi pozisyonlarını yumuşatarak oy geçişkenliğini artırmaya çalışıyorlar olay bundan ibarettir.
 
BDP HERKESİ YANILTABİLİR
 
*BDP sizce bu seçimlerde neye oynuyor?
 
Doğrusu net bir şey söyleyemiyorum. Bölge psikolojisine egemen oldular, bu egemenliklerini bir siyasi hegemonyaya dönüştürmeye çalıştıklarını, bu hegemonyalarını da en başta Kürt halkına dayatacaklarını görüyorum. Kürt kardeşlerimiz bu dayatmaya direnebilecek mi direnemeyecek mi doğrusu kestiremiyorum. Aslında BDP dediğiniz zaman, neyi konuştuğumuzu da çoğu zaman bilemiyoruz. Nereye kadar bir siyasi partidir, nereden sonra bir örgütün siyasi uzantısıdır, karar mekanizmaları kimler tarafından oluşturulur, son söz yetkisi kime aittir bunları bilemiyoruz. Bu yüzden de diğer siyasi partileri tahlil ederken kullandığımız kriterler burada pek işimize yaramıyor. O yüzden BDP ben dahil herkesi yanıltabilir.
 
*Altan Tan, Ertuğrul Kürkçüoğlu, Şerfettin Elçi, Sırrı Süreyya Önder gibi isimleri aday göstererek Türkiye partisi olmaya çalıştıkları yorumları yapılıyor.
 
Bu isimlerin aday gösterilmesi sahiden öyle bir niyetin sonucu mudur, yoksa şehirli ve BDP'ye soğuk duran Kürtler'in oylarını almaya dönük bir tasarruf mudur veya bir takiyye midir bunu ileride göreceğiz. Konu BDP ise bu partinin ileriye dönük niyetleri konusunda ihtiyatlı olmakta fayda var. Kandil'den, İmralı'dan yarın hangi mesajların geleceğini Selahattin Demirtaş bile bilemez.
 
Birbirinden farkı yok
 
*Çözüm sürecinde bu isimlerin bir katkıları olamaz mı?
 
Ben ondan ziyade, bu arkadaşların BDP tipi bir particiliğe kaç ay tahammül edeceklerini merak ediyorum.
 
*DYP döneminde Meclis'ten kelepçeyle çıkarılan Leyla Zana'nın bugün yeniden Meclis yolunda olması Türkiye'deki değişimin bir göstergesi mi?
 
Leyla Zana gördüğüm kadarıyla vizeyi devletten değil, İmralı'dan aldı. Ayrıca bu kadroda birinin diğerinden ne farkı var ben çözebilmiş değilim. Sadece isimleri farklı.
 
bugün