Mağden, Erdoğan"ı şiir okuduğu için cezaevine girince “panter gibi”, daha sonra AK Parti"yi de defalarca “cansiperane” savunduğunu hatırlattı.

Gazeteci-yazar Perihan Mağden, bugün Radikal gazetesindeki köşesini, Başbakan"ın kendisine açtığı davaya ayırdı. Başbakan Tayyip Erdoğan"a hitaben yazdığı yazısında Mağden, “Rastlantı ve gereklilik bunu getirdi; Bu Naçar Topraklar"da konjonktür feci şekilde sizden yana diye egonuz genişledikçe ilerledi, emperyalist bir ego"ya dönüştü. Korkarım, kişiliğinizin bütün topraklarını işgal etti” dedi. Mağden, “Düşük bir ihtimal ama, tazminat davanızı kazanırsanız, meblağı size bizzat kendi cebimden ödemeye karar vermiş bulunuyorum. İstisnai bir şekilde ben ödeyeceğim, patronum değil; Kİ siz kazandığınız (kazanabilirseniz) tazminatın kuruş kuruş benim cebimden çıktığını düşünerek çok daha fazla keyiflenin. Ziyadesiyle zaferlenin” diye de ekledi.

Mağden"in “Sayın Davasever Başbakan” başlıklı yazısı şöyle:

Salı günü öğrendiğim kadarıyla CHP Genel Sekreteri Önder Sav"a 30.000 YTL"lik, bana ise (geçen perşembe çıkan "Başbakan peki işini seviyor mu?" yazım nedeniyle) 10.000 YTL"lik tazminat davası açmışsınız.

Birkaç gün önce, kapağına koyduğu eleştirel (size göre hakaretâmiz olsa gerek) fotomontajlanmış suretiniz nedeniyle Leman Dergisi"ne açtığınız 20.000 YTL"lik davayı da "hesaba" katarsak, önümüzdeki günlerde mahkemelerimizi dava açma iptilanızla meşgul etmeye devam edeceksiniz. Tebrik ederim!

Asla benim yazılarımı takip ettiğinizi, hatta açık söyleyeyim, bir kez dahi okumuş olduğunuzu tahmin etmiyordum. Perşembe günkü yazımı tantanaşmanlarınız önünüze koymuş olsa gerek.
İş bu yazım nazarı dikkatinizi celp edebilecek mi, hatta müptelalığınızı göz önüne alırsak, yeni bir tazminat davasına vesile olabilecek mi (yazının henüz başında olduğum için de), bilemiyorum.

Ama "İyilik yap, denize at. Habil anlamazsa Kâbil anlar" lafını, işimde nerdeyse mottom yapmış biri olarak, bu satırları Kâbil"e (hiç değilse) yazmaktan imtina edemiyorum.
Yıllar yıllar önce okuduğunuz 1 ŞİİR YÜZÜNDEN hapis cezanız kesinleştiğinde, yazı günüm olmadığı halde, Adalet mercilerimize yönelik zehir zemberek bir yazı kaleme alarak, panterler gibi sizi savunmuştum. Radikal"de.

Bir kişinin (bırakınız: siyasetçinin) bana tahammülfersa gelen vurgularla da olsa, şiir okudu diye, hapse gönderilmesi, geçiniz fikir hürriyetini/ifade özgürlüğünü, demokratik bir ülkenin DE"siyle DAHİ bağdaşmıyordu. (Biz zira hep DE"sinde kaldık demokrasinin.)
Sizi, daha sonra kurduğunuz partinizi, yıllarca ve yıllarca çeşitli has nedenler, inançlarla cansiperane savundum. Bütün bunları bir AHDE VEFA çağrısı olarak yazmıyorum. Vefayı; ancak eşitlerimden, sevdiklerimden ve fikirdaşlarımdan beklerim. Zira.
Bütün bunları kat ettiğimiz, ya da sizin ısrarla kat edemediğiniz yolların altını çizebilmek adına, yazıyorum.

Zira, sanki okuduğu şiir yüzünden (yani âlenen bir düşünce "suçu" yüzünden) dört ay hapis yatan siz değildiniz! Değilsiniz! Düşünce "suç" değildir, hiçbir zaman olamaz da.
Ama siz düşüncenin suç olmaktan çıkarılması için; 301"inden 318"ine, 277"den 288"e kadar hiçbir maddenin, bırakın kaldırılmasını, değişmesi için bile mücadele vermediniz.
Bırakın mücadele vermeyi, partidaşlarınızla bir zahmet parmak dahi kaldırmadınız.

Son zamanlarda gizli (ya da apaçık) ortağınız yapıp, ani ve natürel gelişmelerle bir numaralı rakibiniz "konumuna" asansörlediğiniz MHP"nin tabanına dahi illa billa şirin görünebilmek kaygıları adına ve daha pek çok çıkar, hesap, kitap yüzünden sizin çoğunluk olduğunuz bir Meclis"te, engebesiz arazi olmayı, becerebildiniz.

Belki de ve muhtemelen, TERCİHİNİZ bu yöndeydi. Baksanıza, bizzat siz, hapiste yatarak ne biçim konumlara yükselmiş, art arda kaç seçimden zafer kare küple çıkmış, Mazlum"dan Zalim"e nasıl şiddetli ve süratli bir geçiş becermiştiniz. Bu ne şiddet, ne sürat! ti.

Bizler, düşünce özgürlüğünü alabildiğine kısıtlayan, kısan hatta kapatan maddelerden yargılananlar da, NE VAR YANİ, hapse düşüp yatabilirdik. Sizin kadar ultra fayda sağlayamasak da, hedef haline getirilip de Dink gibi öldürülme talihsizliğine maruz kalmaz isek; e, bizler de böyle mazlumlaşabilirdik.

Sizin ve partinizin Mazlum"dan Zalim"e, Yoksun"dan İhale Arsızı"na geçişini izleye izleye, belki bizler de (kutsal kitapsız ve fakat haddinden fazla normal kitaplı) zibidiler/enteller danteller vs. vs. olarak gerekli materyalist "dersleri" çıkartarak, işimize (ve yalnızca "işimize") bakabilirdik.
Belki düşünmeyi SUÇ olmaktan çıkartacak hiçbir madde konusunda (Avrupa Birliği"nin DE ter ter tepinmesine rağmen) hiçbir şey yapmayarak, bize böyle bir "Nasıl Oportünist Olunur/Kasalar Nasıl Dolunur" dersi vermeyi ümid etmiştiniz. İyi niyetli bir Yol Gösteren"diniz.

Zannetmiyorum: Siz zira, ziyadesiyle/hatırısayılır"ın ötesinde/nerdeyse klinik ölçülerde benmerkezci bir şahsiyetsiniz.
Size su içseniz yarar. Ne içseniz yarar, yarıyor. Rastlantı ve gereklilik bunu getirdi; Bu Naçar Topraklar"da konjonktür feci şekilde sizden yana diye egonuz genişledikçe ilerledi, emperyalist bir ego"ya dönüştü. Korkarım, kişiliğinizin bütün topraklarını işgal etti.

Kendinizi: Kitabi 1 Şahsiyet, yani sizin yegâne kitabınız Kuran"dan bir kahraman kadar mühim ve kutsal ve dokunulmaz görme temayülünüzün zirve yaptığına dair, tahminlerim var.
Ben Psikoloji mezunuyum.
Ama diyelim Karşılaştırmalı Edebiyat diye bir bölüm var. Karşılaştırmalı Psikoloji diye bir bölüm yok ve fakat neden olmasın? Diyelim ben Karşılaştırmalı Psikoloji tutkunuyum.

Hakikaten her zaman, her şeyi karşılaştırırım. Diyelim, bana açtığınız BU manevi tazminat davası beni şöyle bir karşılaştırma yapmaya sevk etti.

Görevlendirin elemanlarınızı, arşivlerde baktırın. Bu satırların yazarı Denktaş üstüne, Baykal üstüne, Ecevit üstüne, Demirel üstüne, Mesut Yılmaz üstüne, Bahçeli üstüne inanılmaz ağır laflar yazdı. Bana kalırsa ağır ve yoğun eleştiri, size kalırsa (izafidir böyle kavramlar zira) hakaretin daniskası sayılacak NİCE NİCE NİCE (3 kere) laflar etti.

Bu politikacıların HİÇBİRİ ama hiçbiri beni mahkemeye vermedi. İsmail Türüt verdi, "Ozan" Arif verdi, Genelkurmay verdi, Başsavcılık verdi, Alıngan Hemşireler verdi; ama HİÇBİR Türk Siyasetçisi, bu (anlaşılan) Sakıncalı Yazar"ı mahkemeye vermedi.

Burdan NE netice mi çıkartıyorum?

Tüm o siyasetçilerde demokrasi nosyonunun; fikir hürriyeti, düşünce özgürlüğü kavramlarının çok daha gelişmiş olduğu, Hakiki Demokrasi"ye bir gün geçecek isek, bunun pek mühim olduğu sonucunu çıkartıyorum.
Bunun (mahkemeleme düşkünlüğünüzün yani) ister "sembolik", ister "âleni" müthiş bir ehemmiyeti olduğu, kanaatini taşıyorum.

Bir de jest olarak: düşük bir ihtimal ama, tazminat davanızı kazanırsanız, meblağı size bizzat kendi cebimden ödemeye karar vermiş bulunuyorum. İstisnai bir şekilde ben ödeyeceğim, patronum değil; Kİ siz kazandığınız (kazanabilirseniz) tazminatın kuruş kuruş benim cebimden çıktığını düşünerek çok daha fazla keyiflenin. Ziyadesiyle zaferlenin.

Ayrıca bizzat benim cebimden çıkan bu para, (gizli ajandam da bu işte) sizin her ay bastırıp bastırıp bir türlü dağıtamadığınız "Hakiki Özzzz Demokrat" adlı feci boşhayali derginize, KAPAK OLUR.
Fena mı olmuş olur?
Saygın Başbakan?