Beş altı yaşlarındaki bir çocuğa, büyüyünce ne olacaksın diye sorduğunuzda; İtfaiyeci olacağım, çiftçi olacağım, balon satacağım, kuaför olacağım gibi cevaplar alırız değil mi?

Bu tercihlerde o mesleklerin, ne kazandıracağı parasının çokluğu, ne de toplum içindeki statüsü vardır. Çocuğun sevmesi, etkilenmesi hoşuna gitmesi yeterlidir. Burada çocuğun, alabildiğine saflığını ve pazarlıksızlığını görürüz.

Ortaokul ve lise çağına geldiğinde ise işin büyüsü bozulmaya başlar. Ne olacaksın sorusunun cevapları değişmiştir artık.

En mütevâzisi öğretmen, polis ve hemşire olacağım derken; mimar, avukat, doktor ve mühendislik gibi meslekler en gözde meslekler olmuştur bile.

Artık burada para ile toplumun yüklediği ve de devletimizin maaş farklarıyla belirlediği bir statü devreye girmiştir. İtfaiyeci, çiçekçi, baloncu, çiftçi gibi cevaplar tarih olmuştur.

Yani dostlar,

Mesleklere toplumsal ve resmi statüler getirince başlamıştır arıza…

Kamu ve özel sektörde çalışan memur ve işçilerin aldıkları ücret de bu statüye göre belirlenince bu adaletsiz çark döndükçe döner artık.

 “Ye kürküm ye” fıkrasının mesleki versiyonu ve bunun sosyo-ekonomik hayatımıza yansımaları çarpık gerçeklerimizden olur.

Bizler de göz göre göre yalanımıza devam ederiz.

Aman alın teri olsun…

Helalinden olsun…

Sevdiği, yapabildiği,

Yeteneğinin olduğu bir işi olsun çocuğumuzun diye.

İstisnalar hariç koca bir yalandır bu, koca bir yalan…

Sevgi, ilgi ve o işe yatkınlık gibi insanı işinde başarılı ve mutlu yapan temel etkenler ortadan kalkınca, ortalık işini iyi yapmayan doktor, öğretmen, hâkim, memur, işçi ve yarım yamalak ustalarla dolup taşmıştır.

Tabi burada ayrı bir konu da olsa, çalışma şartları da oldukça önemlidir. Doktorların günde yüzlerce hastaya, hâkimlerin haddinden fazla davalara bakması… Öğretmenin üç kuruşa kırk elli kişilik sınıflarda ders işlemek zorunda kalması, polislerin mesai olgusundan uzak gece gündüz çalışması gibi…

Bir kişinin işindeki mutluluğunda üç önemli unsur vardır.

En başta geleni, işini severek yapması,

İkincisi mesleğinin toplumdaki saygınlığı,

Üçüncüsü de almış olduğu ücrettir.

Ne yazık ki ülkemizde, eğer bir işi olabilmişse bir insanın, bu üç unsurdan üçüne de sahip olabilmesi istisnai bir durumdur. Bu gün ülkemizin en önemli sorunlarından biri de her halde budur.

Sonuç olarak;

Bütün mesleklerin önemli olduğunu, bir tanesinin bile eksik olduğunda toplumsal hayatımızın zora düşeceğini, taaa çocukluktan başlayarak toplumun fertlerine ve de yetkililere bir öğretebilsek…

Keşke her şey çocuk masumluğunda, çocuk saflığında kalsa…

Sahi, siz ne olmak isterdiniz büyüyünce?  Ne oldunuz?

 

Sağlıcakla…