Geçen hafta yazdığım yazıda dile getirdiğim arayışlara bu hafta da devam edelim.

GELECEK PARTİSİ İle siyaset dünyasında yaşanan hareketliliği hepimiz görüyoruz.

Davutoğlu ile birlikte partiler arası trafik dikkat çekecek şekilde yoğunlaştı.

Muhalif partiler arasında yaşanan hareketliliğin bir başka aktörü daha var.

CHP ve lideri sayın Kılıçdaroğlu uzun zamandır böyle bir iklim oluşturma arzusuyla çalışıyor.

Ama buna rağmen beklenen sinerji oluşturulmadı.

İktidar bu çabayı lekelemek için çok gayret gösterdi ve bu amaca matuf olarak “CHP zihniyeti” tanımlamasıyla; 1925-50 arası icraatlarını ileri sürmekte “Tek Parti” dönemi suçlamalarıyla Cumhuriyetin ilk yıllarına gönderme yapmaktadır.

O zamanlar devlet olarak; “Modernleşme ve Batı uygarlığına entegre” olma ülküsü, toplumu bu değerler etrafında yeniden oluşturma sürecinde, toplum tarafından gösterilen “Direnişlerin” devlet gücüyle baskınlaması, 2. Dünya savaşının sebep olacağı muhtemel sonuçlara yönelik alınan iktisadi tedbirler kapsamında artan vergiler ve yaşanan yokluklar, CHP karşıtlığı şeklinde sağ siyasetçilerin her sıkıştıklarında başvurdukları “İmdat düğmesi” olmuştur.

O gün CHP tarafından alınan tedbirlerin benzeri bugün iktidar tarafından “Acı Reçete” diyerek meşrulaştırılıyor.

CHP’nin “Kabahati” sadece o dönemle sınırlı değildir.

Demokrat Partinin iktidardan edilmesi ve idamlarla neticelenen 1960 darbesinde CHP’nin tutumu demokratik siyasette kara bir leke olarak üzerine yapışmış durumdadır.

Bizim konumuz o süreci değerlendirmek olmadığı için bu konuyu derinleştirmiyorum.

CHP’nin “Günah galerisine” 28 Şubat sürecinde aldığı pozisyonu da pekala koyabiliriz.

Söylemek istediğim sağ iktidarlar için CHP’nin bagajında bulunanlar, sağ iktidarların en hafif tabiriyle beceriksizliklerini kapatmada “Örtücü” olarak kullanılmaktadır.

Ama şimdi iktidar açısından beceriksizlik ve hukuksuzluklarını örtmek kolay olmayacaktır.

Neden?

Ak Partiden ayrılanların kurduğu iki parti iktidarın işini zorlaştırmaktadır.

İktidar, CHP için yaptıklarını bu partiler için yapamamaktadır.

Geçmişte iktidarın önemli başarılarında payı olan bu kişileri suçlamak ve bunu topluma inandırmak iktidar için kolay olmamaktadır.

Edepsizce yapılan “Hain” suçlamaları ise inandırıcılıktan bir hayli uzak ve vicdanları yaralamaktadır.

İktidarın iyice “Tek adamlığa” evrilmesi, bir şekilde “CHP’leşmesi” son dört yıldır ekonomide yaşanan daralma, kamu kaynaklarıyla yandaş şirketlerin beslenmesi, kamu kurumlarında yandaşlara yönetim kurulu üyelikleri üzerinden verilen maaşlar, “Fikri ve Kültürel iktidar” kurmak amacıyla bilim merkezi üniversitelerin sıradan devlet dairesine dönüştürülmesi, üniversitelere iktidar yanlısı kişilerin rektör/yönetici olarak atanması, iktidarı desteklemeyenlere karşı devlet gücünün “Mengene” olarak kullanılması, Toplumsal Muhalefetin toplum üzerinde etkisini artırmaktadır.

İşte bu süreçte, CHP dışında ayrı bir muhalif kesimin olgunlaşması iktidarı/Erdoğan'ı rahatsız etmekte, oluşmakta olan bu muhalefete karşı tedbirlere, arayışlara yöneltmektedir.

Geçen hafta Cumhurbaşkanının bir takım siyasilere yaptığı ziyareti bu kapsamda değerlendirmekte fayda var.

İktidar tarafında oluşan tedirginlik ve arayışı tetikleyen sebep, Davutoğlu’nun GELECEK PARTİSİ ve Babacan’ın kurduğu DEVA PARTİSİ’dir.

İktidardan uzaklaşan ancak CHP’ye gitmeyen seçmen için bu iki partinin yanısıra İYİ PARTİ, SAADET PARTİSİ, DEMOKRAT ve HÜDAPAR vs. içinde olduğu yeni blok seçmenin yönelmesini kolaylaştıracaktır.

Böyle bir blok, aynı zamanda ülkenin yönetilmesinde topluma zengin kadro güvencesi de verecektir.

Siyasette oluşacak böyle bir imkan sadece iktidarda tedirginlik oluşturmamıştır.

Cumhurbaşkanın yaptığı ziyaretler üzerine CHP’nin yanısıra, bir kısım muhalif aydın ve yazarlarda da yaşanan tedirginlik gözlerden kaçmadı.

Hemen hemen hepsi Millet İttifakı parçalanacak mı?” sorusuna cevap aradı.

Peki, Millet İttifakı’nın dağılması halinde ne olur?

İktidarın değişmesi gerektiğini düşünenler ne yapmalı?

Umarım bunun üzerinde görüş alışverişinde bulunuyorlardır.

İktidar bloğundan kopan seçmen yeni arayıştadır.

Doğrusu bütün muhalifler bir ittifak içinde bulunmak yerine, iktidardan umudunu kesen seçmene “ilkeler düzeyinde anlaştık” mesajı vermelidir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ve yapılacak ilk seçimden sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin nasıl değiştirileceği ile alakalı anlaşılır teklif hazırlanmalıdır.

Bu konuda topluma güvence verilmeli, ikna edilmeli, gitmekte tereddüt etmeyeceği politik ilkeler, ekipler ve yapılar sunulmalıdır.

İktidardan kopan seçmenin CHP’ye gitmesini zorlamak yerine, yukarıda yazdığım yeni bloğun oluşması sağlanmalıdır.

Son kelam olarak; 1991 yılında üç partinin MHP - IDP’nin Refah Partisi şemsiyesi altında katıldığı seçimde toplamda %8 olan oylarını yaptıkları ittifakla %18’e çıkardıklarını hatırlatalım.

Ki o zaman, Özal’lı ANAP, ödünç oy isteyen Demirel’li DYP, solda da SHP-HEP işbirliği yapılarak seçime gidilmişti.

Böyle bir siyasi tabloya rağmen RP-MHP-IDP ittifak ile %130 artış yapmıştı.

Bunu bir yere not edelim.

***

Gelecek partisi Genel başkan yardımcısı sayın Selçuk Özdağ cuma günü evinin önünde silahlı-sopalı saldırıya uğradı.

Geçtiğimiz günlerde iki gazeteciyi de, birbiriyle bağlantılı olduğu şüphesi barındıracak şekilde saldırı gerçekleştirildi.

Saldırılarla itham edilen MHP genel başkan yardımcısı Semih Yalçın yaptığı "Bizim mahallenin delileri çoktur" açıklamasıyla ülkücüleri töhmet altına sokmuştur.

Bu saldırılar ülkemizin demokrasi ve hukuk devleti arayışlarına yapılmıştır.

Siyasi irade ve güvenlik güçleri, bu tür şiddet ve terör olaylarının faillerini acilen bulup yargı önüne çıkarmalıdır.