Aydın’ın toprak verimliliği bakımından Çukurova’yla arasında pek fark yoktur. Fakat kalkınması bizden önceye dayanır.

1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle tarım mekanize olmuş, tarım ürünleri para ettiğinden çiftçiler zengin olmuştur.

Toprak ağalarından bir kısmı paralarını değerlendirmiş fabrikalar kurmuştur. Bu konuda hükümetten ciddi anlamda teşvik görmüştür.

Türkiye’de Demokrat Parti’nin gelişmeye katkısının en fazla olduğu yerlerden birinin Adana olduğunu söyleyebiliriz.

Bu zenginlerden biri Kayseri’nin bir köyünden çıkmış Adana’ya gelmiş, hamallık yapmış daha sonra da ticarete atılarak Sabancı ismini marka yapmış Hacı Ömer Ağa’dır.

Sabancıların 1950’lerin ortalarında kurduğu Türkiye çapındaki en büyük fabrika tekstil sanayinde bir marka olan BOSSA’dır.

Adanalı fabrika kuran diğer bir zengin de Güney Sanayi’nin kurucusu Bekir ve Ahmet Sapmaz kardeşlerdir.

Güney Sanayi Adana’da kurulan en büyük fabrikalardan biriydi. Bu fabrikalarda 3 bin 5 bin insan çalışırdı.

Ayrıca Adana’ya bir öğrenci yurdu yapmışlardı. Buna ek olarak fakir öğrencilere burs da verirlerdi.

Bir diğer fabrika kuran zengin de Darende’den gelmiş Adana’da çok mal mülk sahibi olmuş, ilkokul mezunu bile olmayan Akdeniz Sanayi’nin sahibi Mehmet Nuri Sabuncu’dur.

Adana’daki Çifte Minareli Cami’yi de yaptıran odur. Mehmet Nuri Sabuncu ile ilgili anlatılan bir anekdot da vardır.

Oğullarından biri ondan habersiz fabrikaya bazı makineler alır. Mehmet Nuri Sabuncu fabrikayı gezerken görür ve balyozla bazı parçaları kırar.

Sonra çatıya çıkarak horoz gibi öter ve “burada bir tek horoz vardır, o da benim,”der.

Adana’dan o dönemde Özbucaklar, Ekenler, Eliyeşiller ve Karamehmetler gibi başka müteşebbisler de çıkmıştır.(Ertan Yülek, Ömürdür, Gelir Geçer, s.69-70)

Anlatılanların bizi ilgilendiren yanı, Adana’dan pek farklı olmayan hem de dönemin Başbakanı Adnan Menderes Aydınlı olduğu halde niye bir Hacı Ömer Ağa, Bekir, Ahmet Sapmaz kardeşler ya da Mehmet Nuri Sabuncu benzeri girişimcilerin Aydın’dan çıkmadığıdır.

Bir zamanlar bu yakıcı sorunun peşine düşmüş bilgisine, irfanına güvendiğim birçok insanın görüşüne başvurmuştum.

Bunlardan güvensizliktendir, “kuru paraya” verilen değerdendir, gözü karalıktan korkarak trenin kaçırılmasındandır, diyenler oldu.

Ama içlerinden bir dostum soruya soruyla yanıt vermişti:

Göller bölgesinden göç eden bir kimse Denizli’de niye girişimci olur, Aydın’a geldiğinde niye rantçı olur, o cevabı bulursan kendi sorunun da cevabını bulmuş olursun, demişti.

Görüşüne güvendiğim Mahmut Çağlayan’a o soruyu yönelttiğimde de yanıtı kısa olmuştu.

“Kültür eksikliği...”

Bunun Adana için anlamı Adanalı olmaktan yani aidiyetten kaynaklanan, zenginlerin bir taraftan kazanırken diğer taraftan da kazandığı topraklar üzerinde yaşayanlara iş ve aş üretmekti.

Yaptıkları öğrenci yurtları, camiler, fakir öğrencilerin okumasına yardım için verilen burslar göz hakkı olanlarla bir şekilde helalleşme, kestirme bir ifadeyle kazancını aklama olayıydı.

Bilinen kadarıyla o dönemde Adanalıların yaptıkları büyüklükte Aydın’da bir fabrika yapılmamıştı.

İlki 1937’de Nazilli’de Sümerbank Basma Fabrikasını ikincisi Aydın Tekstil’i 1954’de devlet yapmıştı.

1950’li yıllarda yapılmadığı gibi aradan geçen 70 yıldan bu yana Aydın’ın nüfusu milyonu geçtiği halde o ayarda yapılan fabrika sayısı sınırlıdır, üçü beşi, geçmez.

Bu da başka bir soruya yol açıyor.

Aydın mevduat bakımından Türkiye’de ilk yirminin içersinde olduğu bilinen bir gerçek peki bu paranı yatırıma dönüşmemesinin nedeni nedir?

Menderes’in her mahalleden 16-17 milyoner çıkartma felsefesi bazılarını para kıvırmacılığa, kolay kazanca, faize yöneltmekle, geleneksel fakirlikte ve zenginlikte aşırılığa cevaz vermeyen,dengeleyici kültürü yaralamıştır.

Bu mayanın en fazla tuttuğu yerlerin başında da Aydın gelir.

Ünlü Sosyolog Prof.Dr. Orhan Türkdoğan bu tür servet edinmelere ana kültürden sapma anlamında “zenginlik yan-kültürü” adını veriyor.

Dünya nimetlerine daha çok değer veren, kibirli, teşhire meraklı, gösteriş düşkünü bu sınıf, itibar devşirmek için siyasi parti yönetimlerine, oda ve belediye meclislerine sızarlar.

Ahlak da bu ekonomik sisteme göre şekilleneceği için bu tiplerin faaliyetleri statükoya dönüşür ve zenginler ve yoksullar olmak üzere iki sınıf meydana gelir, denge unsuru orta sınıf azınlıkta kalır.

Orhan Türkdoğan’ın deyişiyle eğer ekonomi bu çarkı döndürenlerin elindeyse iş imkânları da kısıtlı olacağı için haliyle emek ucuzdur.

İşte 1950’lerdeki Çukurova-Aydın farkına neden, günümüzde de varlığını sürdüren bu kültür sapmasıdır.

Aydın’ın gelişmişlikte Ege İlleri arasında Afyonkarahisar’ın önünde sondan ikinci, kişi başı milli gelirde iller sıralamasında 41.olmasının kamuflajı ise:

BİR: Milletvekilleri başta siyasetçilerin içi boş söylemleri,

İKİ:“Büyükşehir çalışıyor Aydın kazanıyor” reklamı,

ÜÇ: Meslek odalarının faydasız, halkı oyalamaya yönelik toplantılarıdır.

Bu tezat aynı zamanda olması gereken Aydın’ın gerçek gündemidir.