İZMİR Barosu tarafından düzenlenen "Yargı Bağımsızlığı" konulu panele katılan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, “Bir büyük şehirde 25 hakim ve savcının, müfettişler tarafından dinlenmesi için karar alınmıştır. Eğer 25 hakim ve savcı dinleniyorsa, teknik takibe uğruyorsa, o ülkede yargı bağımsızlığından bahsetmek hayaldir. Böyle bir ülkede yaşamak arzusunu göstermeyiz” dedi.

Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da “Terörle Mücadele Müsteşarlığı, terör söyleminin siyasallaştığı, sıkıyönetim karargahıdır. Türkiye'de sıkıyönetim ilan edilmedi ama uygulanıyor” diye konuştu.

İzmir Barosu tarafından Bayraklı'daki Adliye Binası'nda düzenlenen "Yargı Bağımsızlığı" konulu panele, Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Ankara Barosu avukatı Mehmet Cengiz, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Tülay Özüerman katıldı.

Saygı duruşunda bulunulmasının ardından panele katılan Kanadoğlu ve Eminağaoğlu, izleyenler tarafından uzun süre ayakta alkışlandı. Sözlerine, İzmir'de bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başlayan Kanadoğlu, şunları söyledi:
“Yargı bağımsızlığını tek ele almak değil de onun, onsuz olmaz koşulu hukuk devleti ve çağdaş demokrasiyle dile getirmemiz lazım. Çağdaş demokrasinin yolu hukuk devletinden geçmektedir. Hukuk devleti içinde yargının bağımsız olması gerekir. Aksi halde yargı siyasallaşır, adaletin, temelinin yıkılması anlamına gelir.

Yargı bağımsızlığını konuşuyorsak, yaşatmak için de çaba göstermemiz gerekir. Olmazsa siyasallaştığını görürüz, bunu da sadece izlemekle yetinirsiniz. Yargının siyasallaşması için çalışanlar da zarar görür ve bumerang gibi dönüp onları da vuracaktır. Türkiye bağımsız yargıya mı sahiptir? Kağıt üzerinde bağımsız mahkemeler vardır, bahsedilir. 1982 anayasasının en büyük özelliği budur.

Herşey 12 Eylül günü başladı. O darbeyi gerçekleştirenler, suçlu arayarak, suçlu sandalyesine yargıyı koyarak, terör ve anarşizmin sorumlusu olarak ilan ederek kendilerine bağlı yargıyı yaratmaya çalıştılar. 1982 Anayasasına göre mahkemeler bağımsızdı. Hakim ve savcılar idari bakımdan Adalet Bakanlığı'na bağlıydı. Denetim, soruşturma, Adalet Bakanı'nın tayin ettiği, izin vermesi halinde müfettişler tarafından yürütülecekti. 138'inci maddeden başlayarak düzenlenen yargı bölümü, bugüne değin isteklere, eleştirilere, duyulan ihtiyaca rağmen iktidara gelen hiçbir siyasi parti tarafından dikkate alınmadı.

Bu ortaya konan yargı bölümü, bütün isteklere rağmen hayata geçirilmedi. Bugüne kadar çeşitli siyasi partilerin oluşturduğu iktidarlar gördük. Muhalefetteyken iktidara geçenler verdikleri sözleri tutmadı. İstenen yürütmeye bağlı yargı yaratmaktı. Belirli bir kişiye göre yapıldı. İktidara gelenler sanki oradan hiç gitmeyecekmiş gibi hareket ettiler,. İktidardan düştükten sonra yargı bağımsızlığından faydalanmak istediler. Bu süreç, anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren süre gelmektedir. Keşke sadece anayasadaki hükümlerden ibaret kalsaydı.”

KADROLAŞMA İDDİASI

Kanadoğlu, “En önemli sorun bence, mesleğe adaylığa kabul gücümüz. Bu gücün Adalet Bakanlığı'na tanınmış olmasıdır. Çeşitli önlemlerle, kabul edilebilir şekle sokulur hale getirilerek Türkiye Adalet Akademisi kuruldu. Özerkliği olmayan, bilimin köşesinden geçmediği bir akademi. Devamlı baskı altında kaldığı için başkanlarının istifalarının yaşandığı bir akademi.

Eski iktidarlarda kadrolaşma hevesi yoktu. Elbette, eş, dost, tanıdık mesleğe girmesi için bir dereceye kadar makul görülebilirdi. Artık "bizden olan"ın mesleğe kabul biçimine geldik. Ben, sınavlarda birinci olan kişilerin, bizden olmadığı için mesleğe girişinin engellendiğini gördüm. Öyle bir kadrolaşma hevesi başladıki, her mesleğe alınma sırasında sizden olanlar adedi her yıl artarak gidiyorsa, belli bir kadronun yüksek mahkemede görev alması zamanı hiç kuşkusuz gelmiştir” dedi.

Kanadoğlu, “Yargı bağımsızlığının zedelenmiş olduğunu ve yerel düzeyde bağımsızlığın hiç olmadığını söylüyorsak, yüksek yargıda da kalmadı diyebilecek hale geleceğiz” diye konuştu.

ASIL FELAKET TELEKULAK OLAYI

Yargı bağımsızlığı konusundaki asıl sorunun telekulak olayı olduğuna dikkat çeken Kanadoğlu, bu olayın 70 milyon insan üzerinde bir korku yarattığını ve bu durumun giderek bir salgın hastalık halinde herkesi iktidarı eleştirmemeye, konuşmamaya yönelttiğini ifade etti. Dinlenme korkusunun halkı sindirmeye yönelik bir yaklaşım olduğunu kaydeden Kanadoğlu, “Acaba ben de dinleniyor muyum korkusu olursa o ülkede ne temel hak ve özgürlükler ne de çağdaş demokrasi olur.

O ülkenin yürütmesi başındaki kişi de bundan şikayetçi olabiliyorsa, duruşmaları yürüten Ağır Ceza Mahkemesi Başkanları da bunu diyorsa, siz herhalde bir demokratik ülkede yaşadığınızı iddia edemezsiniz” dedi. Kanadoğlu, “Bir büyük şehirde 25 hakim ve savcının, müfettişler tarafından dinlenmesi için karar alınmıştır. Eğer 25 hakim ve savcı dinleniyorsa, teknik takibe uğruyorsa, o ülkede yargı bağımsızlığından bahsetmek hayaldir. Böyle bir ülkede yaşamak arzusunu göstermeyiz” diye konuştu.

SAVCI GÖK OLAYINDA ADALET BAKANI'NA ELEŞTİRİ

İzmir'de Özel yetkili Cumhuriyet Savcısı Murat Gök'ün görev yerinin değiştirilmesiyle ilgili de konuşan Kanadoğlu, “Rutin bir görev değişikliğinde bile güvensizlik nedeniyle bunun altında birşey mi var diye düşünülmekte. Kuşku duyulan bir ülkeden hızla uzaklaşmak zorundayız. Adalet Bakanı, "Benim bu olayda bir talimatım olmadı" diyor. Adalet Bakanı, yetkisinin ne olduğunu bilmeyen bir kişi. Siz kime talimat veriyorsunuz, hakim ve savcılara talimat vermek durumundamısınız. Siz, istediğiniz kadar, "Talimatım yok" desenizde vatandaşın beyninde kuşku doğmaktadır, doğacaktır” dedi.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BAŞSAVCILIĞI

Kanadoğlu, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı haline getirilmesini ısrarla her koalisyon hükümetine ve ondan sonra kurulan tek parti iktidarlarına da anlattığını ifade ederek, “Eğer istediğimiz gibi bir Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı yerleştirebilseydik sorun çözülürdü. Türkiye Cumhuriyeti'nin iç ve dış güvenliğini sağlayacak olan bu örgütlü Başsavcılık, örgütlü suçlarla mücadele etme yolunu açabilecekti.

Ve artık her savcının aklına estiği gibi iddianeme yazma dönemi de bitecekti. Bu suçlar TC Başsavcılığının denetimi ve gözetimi altında yapılıp bilgi ve arşivle tek elden örgütlü mücadeleyle yürütülecekti. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı kurulmuş olsaydı bugün bu nasıl iş denen bir çok iş olmazdı. Yargı bağımsızlığı konusunda daha az konuşma imkanı bulurduk ama gerçekleştiremedik. Bu saatten sonra nasıl gerçekleşir. Bu umudumu safiyane bir inanış olacağıdan devam ettirmek istemiyorum. Yargının bağımsızlığından bahsediyoruz olması gerektiğinden bahsediyoruz. Ama yapılması gerekeni yapabilme gücümüz ve bu konuda da sesimiz yok. Hepimizie büyük görevler düşüyor. Yargının bağımsız olduğu hukuk devletinde yaşamak istiyoruz, çaba sarfetmeliyiz” dedi.

TEKNOLOJİ YARGIYI KUŞATTI

Yargıtay Cumhuriyet Savcısı ve YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu ise, yargı bağımsızlığının koşulunun tam bağımsızlık olduğunu vurguladı. 1982 Anayasası'nda değiştirilmeyen tek bölümün yargı bölümü olduğuna dikkat çeken Eminağaoğlu, bu anayasanın, yargı bağımsızlığına en büyük çekinceleri koyan bir anayasa olduğunu ifade etti. Anayasa'da ve 12 Eylül döneminden kalan yasalarda çok ciddi sorunlar olduğunu belirten Eminağaoğlu, şunları anlattı:

“İktidar reform yapıyorum diyerek farklı metinlerle karşımıza çıkıp düzenleme yapıldığını söylüyor. Bu düzenlemeleri görünce keşke yapılmasa diyoruz. En önemli sorun yöntem sorunu. Bu konuda önce bir reform komisyonu oluşturulmalı, bağımsız komisyon oluşturulmalı. Komisyon metinleri hazırlamalı. Yargı reformunu dilinden düşürmeyen iktidar bir kere böyle bir yöntem düşünebildi mi. Bu yapılan yargı reformu değil yargıya biçim vermedir.”

Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) ile tüm yargının gözlenir ve gözetlenir hale geldiğini belirten Eminağaoğlu, “UYAP'taki tüm gizli soruşturmalar, dosyalar, yargıç ve hakimlerin kişisel bilgileri, iddianameler hepsi burada. İddianamenin onaylanmasına kadar Bakanlık mahkemeye gidecek metnin nasıl olacağı konusunda etkileşim içine girebilir. Bunun bir başka örneği hiç bir yerde yok. Her türlü bilgi yürütmenin elinde. Elbette yargı teknolojiden yararlansın ancak UYAP yoluyla teknoloji yargıyı kuşattı, bağımsızlığı elinden aldı” dedi. Sivil anayasa söyleminin de ülkede ciddi bir rüzgar estirdiğini ve etki bıraktığını dile getiren Eminağaoğlu, yargı reformuyla ilgili olarak da “Yargı reformu yapılacaksa bunu yapacak olan yargının kendisidir. Siyasi iradenin buna heveslenmemesini dilerim” dedi.

Telekulak yöntemiyle hukuk devletinin rafa kaldırıldığını vurgulayan Eminağaoğlu, “Bugün yargının bağımsızlığını tartışıyorsak, 12 Mart'tan da 12 Eylül'den de çok gerideyiz. Ben tüm meslektaşlarıma bir çağrıda bulunuyorum. Savcı ve hakimleri dinleme talebinde bulunan teftiş kurulu, başüfettişler hakkında suç duyurusunda bulunulması ve ihbar edilmesi çağrısında bulunuyorum. Bunun gereğini YARSAV yaptı ve yapmaya devam edecek” diye konuştu. Avrupa Birliği uygulamalarına da değinen Eminağaoğlu, “Terörle Mücadele Müsteşarlığı, terör söyleminin siyasallaştığı, sıkıyönetim karargahıdır. Türkiye'de sıkıyönetim ilan edilmedi ama uygulanıyor” diye sözlerini bitirdi.
Diğer konuşmacıların da söz almasının ardından panelistlere teşekkür plaketleri takdim edildi.

Vatan