Peki kendisine çok şey borçlu olduğumuz Peygamberimizi bütün dünyaya ne kadar anlatabildik? 

O'nu hakkıyla anlatabildik mi? 

Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), birgüneş gibi insanlık semasında doğmuş, bütün dünyaya ışıklarını saçmış ve kıyamete kadar da saçmaya devam edecektir. O, çok kısa denebilecek bir zaman dilimi içinde bütün çağları aydınlatacak ve insanların problemlerine çareler sunacak bir hayat yaşamıştır. 

Hazreti Muhammed'in (aleyhissalatu vesselâm), bütünüyle beşerin hayatına lâzım gelen hakikatlerle zuhuru öylesine harikuladedir ki, insanlık tarihinde eşini göstermeye imkân yoktur. Kâinatın Efendisi, reformcu değildir. O, Hazreti Adem'le başlayan Allah'ın yegane dini İslam'ın üzerine konan tozu toprağı silmiş, bundan on dört asır evvel onu kendine has saflığıyla yeniden ortaya çıkarmış ve beşere takdim etmiştir. 

İnsanlığın İftihar Tablosu, reformcular gibi hayatın sadece bir yönüne ait meseleleri ıslah etme, deforme olmuş şeyleri reform yapma meselesiyle meşgul olmamıştır. O, bir insanın yatıp kalkmasından, uyumasına, ibadetlerini nasıl yapacağına, inandıklarına nasıl inanması gerektiğine, ahlaka, hasılı hayatın her yönüne dair düzenlemeler getirmiştir. 

O, TEMSİL PEYGAMBERİDİR 

Efendimiz, hayatımızın her karesine ait böylesi düzenlemeler ortaya koyarken pek çok bela ve musibetlerle de karşılaşmıştır. Ama bu bela ve musibetler asla O'nu yolundan vazgeçirmemiştir. O, önüne çıkan her problemi sabırla, azimle, gayretle, duayla aşmasını bilmiş, bu konuda da bize örnek olmuştur. Biz, en ufak bir problem karşısında hemen ümitsizliğe kapılabiliyor, kaderi tenkit manasına gelen bazı sözler söyleyebiliyoruz. 

Şu unutulmamalı ki, olumlu ve müspet davranışların, temsil mevkiinde bulunan insanlar tarafından ortaya konulması, o insanın diğer insanlara tesirli olması açısından çok önemlidir. Yani bir insan namazı anlatıyorsa öyle bir namaz kılmalı ki, dışarıdan ona bakanlar, "Bu zatın hiç bir şeyi olmasa, sadece şu namazı onun hak çizgide olduğunu gösteriyor" demelidirler. Hatta ona dışarıdan bakan insanlar tam inanmasalar bile onun bu namazının alınması gerektiğine inanmalıdırlar. Nitekim temsilde hep önde yürümek gereklidir. 

O, ÖRNEK İNSANDIR 

İnsanlar için "üsve-i hasene-en güzel örnek" olan Nebiler Serveri, başına gelen türlü türlü bela ve musibetlere karşı takındığı tavrında, tebliğinin yanı sıra temsilde de en iyi bir misal teşkil ediyordu. Mesela bir defasında Efendimiz istirahata çekilmiş, sabaha kadar dönüp durmuş, fakat bir türlü uyuyamamıştı. Sağına ve soluna dönüyor, adeta ızdıraptan iki büklüm oluyordu. Sabah olunca hanımı sordu: 

"Ya Rasulallah, bu gece rahatsız mıydınız? Çok ızdırap çektiniz." Allah Resulü'nün cevabı şu oldu: "Yatağımı hazırlarken, yere düşmüş bir hurma buldum. Onu ağzıma koydum. Fakat sonra aklıma geldi ki, bizim evde sadaka ve zekat hurmaları da bulunuyor. Ya bu hurma, onlardan idiyse! İşte sabaha kadar bunu düşündüm, bunun ızdırabıyla sağa sola dönüp durdum. Bir türlü gözüme uyku girmedi." (Müsned, 2/193) 

Sadaka ve zekât O'na haramdı. Ancak bu hurma, kendine ait hediye hurmalardan da olabilirdi. Hatta bu ihtimal, diğer ihtimalden daha kuvvetliydi. Çünkü O'nun hanesinde, sadaka veya zekât malları gecelemez, geldiği gibi dağıtılırdı. Şüphenin en küçüğüne karşı böyle davranan ve hayatını hep bu hassasiyet içinde geçiren bir insanın, kesin haram olan bir işe yanaşması mümkün müdür? O, en küçük ve şüpheli bir şeyle dahi ruh dünyasını kirletmeme mevzuunda fevkalâde hassastı. 

O'nun ümmeti olarak bize düşen O'nu her yönüyle insanlığa tanıtabilmektir. Nitekim asrımız insanın Efendimizin diriltici soluklarına her zamankinden daha fazla ihtiyacı olduğu açıktır. 
Bu vesileyle bütün okurlarımızın Mevlid Kandili'ni tebrik ediyor, bu kandilin bütün dünyayı aydınlatmasını temenni ediyorum. 

SÖZÜN ÖZÜ 

1. Peygamber Efendimizin doğumu, bütün insanlığın da yeniden doğumu sayılır. 
2. O'nun nurlu hayatı bizim için en ideal örnektir. 
3. Ümmeti olarak bize düşen O'nu her yönüyle insanlığa tanıtabilmektir. 

TEFEKKÜR ATLASI 

Şu kâinat tablosunun ressamı kim? 


Kış mevsiminin temsil edildiği muhteşem bir yağlı boya tablo düşünelim. Bu resimdeki güzellik ressamın takdirinden, tanziminden gelmektedir. Ressam, o resme koyacağı her şeyi önce zihninde plânlamış, daha sonra o programa göre fırçasını çalıştırmış, resmi yapmıştır. 
İşte, bu kâinat da kudret kalemiyle çizilmiş rengârenk muhteşem tablodur. Fakat bu tablo canlıdır; güneşiışık vermekte, ağaçlarından gıdalı meyveler dökülmekte, bulutlarından yağmur yağmakta, insanları düşünmekte, konuşmakta, yürümekte, koyunları süt vermekte, toprağından hayat fışkırmaktadır. 
Her şeyi ile cansız olan bir tabloya baktığında, ressamın ilmini ve takdirini aklıyla görebilen ve bu ilmin resimden önce de var olduğunu idrâk eden bir insan, elbette ki bu hayat dolu kâinat tablosunu seyrettiğinde her şeyin Allah'ın takdir ettiği plân ve programa, yani kadere göre yaratıldığını anlayabilir.