Bugün cumartesi. Yoğun, yorgun düşüren bir haftanın ardından küçük kaçamak planları yapıldı, yapılıyor. Güzel, şen, umutlu haberler iyi gelir aslında. Fakat, bazı haberlerden kaçmak mümkün değil. İşte bu haber onlardan. Haberin kahramanı Muğla'nın bir köyünden, küçücük bir kız. Henüz 4 yaşında.

Şehit haberleri gelir dört bir yandan.

Sayısı her gün büyüyen "rakam yığını" olur çoğumuz için. Onca koşuşturma arasında kısa sürede unutur, yaşama dalar gideriz. Zaten deyimlerimiz bile vardır unutup gitmeye dair. Deriz ki, ölenle ölünmez, hayat devem ediyor... Bir de, "ölümün getirdiği yıkıcı ayrılığın bizden ne denli uzak olduğuna" dair deyimler vardır, "ateş düştüğü yeri yakar" deriz. Ocağın bizim ocağımız olmadığını gizli bir şükürle anmak için...

Ateş düştüğü yeri yakar, doğru.

Tıpkı 4 yaşındaki Medine Şara'yı yaktığı gibi.

Muğlalı Halil Eğriboyun ağabeyimiz zaman zaman hurriyet.com.tr için çok güzel ve özel haberler yapar. Haberi telefonda öyle bir anlatır, fotoğrafı öyle bir tarif eder ki, anlarsınız o "o haberi" sadece yapmamış, yaşamış.

İşte Halil Ağabey, önceki gün telefondaydı yine. "Benim köyümden Göktepe'den bir şehit çıktı, çok üzgünüz. Ben, oraya gidiyorum. Haberi ve fotoğrafları zamanında geçemen. Ancak, fotoğraf makinemi yine de yanıma alacağım. Bilginiz olsun" dedi.

Bunları söylerken üzgündü sesi. Akrabası değildi ama, köylüsüydü PKK'nın şehit ettiği Muğlalı Jandarma Kıdemli Uzman Çavuş Berkant Şara.

Şehit Şara'nın cenaze haberleri, fotoğrafları ajanslardan geldi, dün kullandık.

Halil Eğriboyun da o üzgünlük arasında çektiği fotoğrafları ve yazdığı haberi bize geç saatlerde de olsa geçti. Belki farklı bir boyut ekleyebiliriz diye bugüne tuttuk.

Biz, yürek burkan bu haberi ve fotoğrafları "tekrar" nasıl kullanacağımızı tasarlarken, Muğla'dan bir telefon geldi. Eğriboyun, telefonda ağlamaklı bir sesle konuşuyordu: "Bu kız var ya, bu kız. Dünden beri bütün gece uyumamış..." "Bu kız" dediği, şehit Şara'nın 4 yaşındaki kızı Medine'ydi. "Niye uyumamış" diye sorduk, anlattı:

"Sabaha kadar ağlamış Medine ve herkesi ağlatmış. Perişan olmuş koca köy. 'Babama gideceğim, götürün beni ona' diyormuş. Çocuk bu, dur-durak anlar mı? Annesi, dedesi dilleri döndükçe ve ona ümit vermeden bu işin olamayacağını anlatmaya çalışmışlar.

Yok... Medine dinlememiş. En sonunda annesi almış kucağına Medineciğini, 'baban Cennet'e gitti' demiş. Medine hiç terettüt etmeden ne demiş biliyor musunuz?"

Biz bilmiyorduk... Ateşin düştüğü ocakta yaşananları öğrendik ve çarpıldık... Bunu da bize minicik bir kız öğretti.

Medine annesinin bu cümlesi karşısında kısa bir duraksamanın ardından aynen şunları söylemiş: O zaman beni Cennet'e götürün!

Hürriyet