Burdurlu bir Alevi, kendisini zinadan "düşkün" ilan eden Alevi dedeye "hakaret" davası açtı. Mahkeme, vatandaşı haklı buldu

"ZİNACIDIR, CEMEVİNE ALMAYIN"

Burdur Niyazlar Köyü"nde yaşayan Şeref İpek, zina yaptığı iddiasıyla Alevi dede tarafından "düşkün" ilan edildi. Köyün Alevi dedesi Halil Yılmaz, civardaki cemevlerine de “Bu kişiyi 4 yıl boyunca cemevine almayın” yazısı yazdı.

DEDE: BU ALEVİLİKTE BİR İLK

Şeref İpek, “İftira” diyerek dede ve 2 yakınına hakaretten dava açtı. Yargı, İpek"i haklı buldu ve sanıklara 87"şer gün hapis verdi. Alevi dedesi Yılmaz, “Bir talip, mürşidini dava etti. Şaşkınım. Bu Alevilikte bir ilk” dedi.

Alevi hukuku yargıdan döndü

Burdur"da, Şeref İpek isimli Alevi vatandaş tarihte ilk kez Bektaşi hukukunu yargıya taşıdı. Kendisini düşkün ilan eden Alevi dedesi Halil Yılmaz ile kardeşi Hüseyin Yılmaz ve eşi Dudu Yılmaz"a dava açan İpek, haklı bulundu. Mahkeme Yılmaz Ailesi"ne 87"şer gün hapis cezası verdi, ardından 1740"ar lira paraya çevirdi

BURDUR"un Yeşilova İlçesi"nde, Alevi bir vatandaşa, “örf hukuku” uyarınca verilen “düşkünlük” cezası tarihte ilk kez yargıya taşındı. Düşkün ilan edilen Şeref İpek, iftiraya uğradığını ileri sürerek, Alevi dedesi Halil Yılmaz ile kardeşi Hüseyin Yılmaz ve eşi Dudu Yılmaz"a dava açtı.
Mahkeme Halil, Hüseyin ve Dudu Yılmaz"ı hakaret suçundan 87"şer gün hapis cezasına mahkûmetti. Ardından cezaları bin 740"ar lira para cezasına çevirdi.
Evli ve 4 çocuk babası Şeref İpek (52), bir kadınla ilişkisi olduğu gerekçesiyle, Alevi dedesi Halil Yılmaz"ın (80) denetiminde yapılan cemtoplantısında, Aleviliğin örf hukuku uyarınca “düşkün” ilan edildi.
Düşkünlüğü haksızlık olarak gören İpek, Halil Yılmaz ile kardeşi Hüseyin Yılmaz (74) ve eşi Dudu Yılmaz"ı (73) kendisine iftira attıkları gerekçesiyle savcılığa şikâyet etti.

"KARAR CEM TOPLANTISINDA ALINDI"

Alevi dedesi Halil Yılmaz, yaptığı açıklamada “Şeref İpek hakkında pek çok iddia vardı. Kendisini defalarca uyardık. Son olarak cemevinde toplantı yapıp, hakkındaki iddiaları sorduk, kendisi cemde toplantıyı terk etti. Toplumdaki birçok kişi bana, "Bunlar artık cemevine gelmesin, istemiyoruz" dedi.Mürşit olarak ben görevimi yaptım. Oylama yapıldı ve karar alındı” diye konuştu.

"BİN YILLIK KURALLAR VAR"

Halil Yılmaz, “Bir talibin (öğrenci)mürşidine (Alevi dedesi) açtığı belki de tarihteki ilk davadır. Konu sadece ceza hukuku açısından değerlendirilmiştir. Alevi-Bektaşi inancının, bin yıllar değişmeyen kuralları göz ardı edilmemeliydi. Yargı bizi suçlu buldu, boynumuz kıldan ince ancak inancımızın gereklerini de uygulamak zorundayız” dedi.

DÜŞKÜNLÜK CEZASI NEDİR?

DÜŞKÜNLÜK, Alevilerin kendi içlerinde oluşturduğu bir ceza sistemidir. Geçici ve sürekli olmak üzere iki tür düşkünlük vardır. Haksız yere eşini boşayana, haram kazanç sağlayana, yalancı şahitlik yapana, nefsine hâkim olmayana, hırsızlık yapana, adam öldürene, vatan borcunu ödemeyene, annesine-babasına evlatlık görevini yapmayana, insanlara zarar verene, Allah"ı, peygamberi ve Kuran"ı inkâr edene, komşusunu incitene, işçi ve yetim hakkı yiyenlere, Kuran"da evlenmeleri yasaklanan kimselerle evlenenlere, ikrardan dönenlere ve zina yapanlara verilmektedir. Düşküne selam verilip alınmaz, konuşulmaz, evine düğününe gidilmez, kısacası toplumdan tamamen dışlanır. Düşkün hatalarını düzeltip af dilerse, yine cem toplantısında cezası kaldırılır.

Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk:
"Hukuka uygun karar"

“BU karar, dine dayalı bir örf hukuku ile laik temele dayanan ceza hukukunun çatışmasıdır. Bizim ceza kanunumuz din temeline dayanmadığı için, bu tür davalarda hiçbir mahkeme, "dini esasları" dikkate alarak karar veremez. Mahkemenin, dini kuralları veya geleneğe bağlı yaptırımları dikkate alması mümkün olmadığı için neticede hukuka uygun bir karardır.”

Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Ali Balkız:
"Örf hukukuna uymalıydı"

“ALEVİ-Bektaşi kurallarına göre, düşkün ilan edildiği için haksızlığa uğradığını düşünen kişinin itiraz edeceği makam, bağlı bulunduğu mürşidin bir üst makamıdır. Yani yine örf hukuku içinde itirazını yapabilir. Fakat bu konu laik temele dayalı yargıya taşınırsa, doğal olarak böyle bir sonuç çıkabilir. Çünkü yargı, dini unsurları esas almayacaktır. Ancak inancımızın gereği bellidir, kuralı bellidir. Bundan kimsenin vazgeçmesi mümkün değildir.” (Habertürk)