Töre gerçeğine parmak basan 'Sıla' ve cezaevinden çıkan üç kadının öyküsünü anlatan 'Sil Baştan' dizilerinin yönetmeni Gül Oğuz, şu sıralar Doğu'nun gizemini ekrana yansıtacağı yeni bir dizi projesine hazırlanıyor. Projelerinde özellikle kadın hikayelerine önem veren Oğuz, erkeklerin dünyasından hiç hoşlanmadığını, elinden geldiğince kadın sorunlarını ele almak istediğini söyledi. Madame Figaro dergisinden Ayşegül Dinçkök'e konuşan Oğuz, dizilerde ele aldığı toplumsal konuların halka ulaşmasından büyük mutluluk duyduğunu da belirtti.

OYUNCUYA GÖRE DİZİ ÇEKMEM
Sizin hikayelerinizin altyapısını gezip gördüğünüz yerler mi, bir gazetenin üçüncü sayfa haberi mi, yoksa duyduğunuz bir olay mı oluşturuyor?
Bir hikayenin ortaya çıkmasına illa ki belirli bir olay neden olmuyor. Beyin o kadar enteresan ki; her şeyden besleniyor. Ama temel şey kristalize bilgi dediğimiz; bütün okuduklarımızın, dinlediklerimizin, gördüklerimizin beynimizdeki birikimi. Mesela yeni bir sinema filmi hikayesi yazdım. Aslında bu, beni çok fazla ilgilendirdiğini düşünmediğim bir konuydu ama demek ki farkında olmadan çok etkilenmişim.

Mesela bir filme hazırlanırken, "Bu rolün oyuncusu filanca olmalıdır" gibi somutlaştırır mısın?
Hikayeyi şekillendirirken gözümün önüne karakterler geliyor. Direkt olarak oyuncular olmasa da, bir tip canlanıyor tabii kafamda. Bu karakter esmerdir, zayıftır, şişmandır gibi... Bazen aniden bir oyuncu da canlanabilir ama bu çok ender oluyor. Ben oyuncuya göre karakter yaratmaya inanmıyorum. 'Elimizde şahane iki oyuncu var; onlara göre bir proje yaratalım' fikri bana çok uygun gelmiyor. Çünkü proje ve karakter kendi oyuncusunu zaten buluyor.

ERKEK EGEMEN BİR DÜZEN VAR
Kadın olduğunuz için veya dünyadaki kadın sorunları fazla olduğu için mi kadın odaklı konular seçiyorsunuz?
Birçok kadın kendi ayakları üzerinde dimdik durup, mücadelesini kendi başına vermesine rağmen hala erkek egemen bir düzen devam ediyor. Bu erkek dünyası benim sinir sistemimi bozuyor ve hiç hoşlanmıyorum. O yüzden de elimden geldiğince bir şeyler yapmaya çalışıyorum. Belki de hep kadın hikayeleri üzerine düşünmem, çalışmam bu yüzden. Fakat ne yaparsan yap dünyanın neresinde olursan ol, erkeklerin arasında gizli bir anlaşma var sanki. Buna da sinirleniyorum tabii ki. Mesela genç bir kız arkadaşlarıyla dışarı çıktı diye cezalandırılıyor, dövülüyor, hatta öldürülüyor. Buna duyarsız kalmak benim için imkansız. Eğitimin burada katkısı tabii ki çok fazla. Ama bazen aile içi şiddete baktığımızda dayak yiyen üniversite mezunu çok kadın var. Orada da aile, çevre ve ekonomik koşullar önemli. Şiddete yönelen erkek, benim için ilkel bir zavallıdır. Bu yüzden eğitim kadın için olduğu kadar erkek için de önemli.

Bu yaptığınız işlerle insanlara ulaşabildiğinizi düşünüyor musun? Yani göle çaldığınız maya tutuyor mu?
'Sil Baştan' dizisinin çekimlerinden sonra dizi ekibiyle birlikte Diyarbakır'a gittiğimizde dizinin yansımalarını görebiliyorduk. 'Sıla'dan sonra ise gazetelerde töre cinayeti haberleri bir anda daha çok gündeme gelmeye başladı. Sonuçta bu konu gündeme geldi mi, önemli olan o. Dizilerde karakterlerin ağzından çıkan her cümleyi çok dikkatli söyletmeye çalıştık, hepsine özen gösterdik. Bir dizi gibi gelip geçse bile birilerine bir şeyler hatırlatmış olması önemli. Ayrıca bu işler sayesinde bir ilkokul ve bir sağlık ocağı yapıp göle bir damla olsa da maya çaldık. Bundan büyük mutluluk duyuyorum.

Geçtiğimiz aylarda yapılan Güldünya konserlerinde Ajda Pekkan'ın Kürtçe şarkı söylemesini herkes büyük keyifle karşıladı. Siz bunu uzun zaman önce 'Sil Baştan' dizisinde yaptınız...
'Sil Baştan' dizisinin ana şarkılarından biri de Rojin'in 'Aydil' adlı şarkısıydı. Dizideki hikayeye uygun şarkılar hakkında konuşurken, Rojin bana 'Aydil'i dinletti. Aydil dizinin içeriği ile tam örtüşen ve çok güzel bir şarkıydı. Dizide şarkıyı her bölümde iki üç kez kullandık. Bunun diziye çok katkısı olduğunu düşünüyorum. Güldünya projesinde Ajda Pekkan'ın Kürtçe şarkı okuması da bence toplumsal meselelerin sanatta da yerini bulmasıdır. Bu tarz gelişmeler, sorunların çözümüne katkı sağlayacaktır. Dil, din, ırk, renk fark ne olursa olsun, ben insanların eşit haklara sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun dışındaki anlayışları ilkel buluyorum. İnsanoğlu evrimini tamamladıkça böyle ilkel meselelerle zaman kaybetmeyecek diye düşünüyorum.