Yahnici, “Sinan’a FETÖ’cü diyenler de bilir, hangi Fetullahçı, Atatürk’ten ‘Atamız’ diye bahsetti. Sinan şiir okuyor, gümbür gümbür ‘Kürşat’ın narasıyla indik Tanrı Dağı’ndan’ diye yüreğini parçalayarak Nihal Atsız’ın şiirini hangi Fetullahçı okur. Bir kere bütün bu sözler ölümü sonrasında basına yansıyan laflar çarpıtma gayreti olarak görünebilir. Sinan MHP’li ülkücü olarak öldü. Bir başka yere de gitmedi. Ölümüne sebep olan hadisede, ölümünü isteyen iradede, o iradenin arkasında ne vardı, o ayrı bir hadisedir. ‘İYİ Parti’ye gitti’ iddiasından sonra ‘Benim yerim MHP’dir, ocağım ülkü ocaklarıdır’ diyor. ‘Bir başka yerde olmam mümkün değil’ diyor. MHP ‘Aday belli, tavır net’ deyip AKP’nin peşinden giderken, Sinan ‘Ben MHP’liyim, ülkücüyüm’ diyor. Burada kimin hangi fikirde olduğu, kimin hangi fikirden caydığı tartışılacak konudur” dedi.

Soruşturmanın ilk günden beri adeta “ayağa düştüğünü” öne süren Yahnici, yargının içinde bulunduğu durumu bizzat kendisinin de yaşadığı bir olayı örnek gösterip şöyle anlattı:

“Konuşmacısı olduğum Türkeş Vakfı’nı bastılar. Aradan 14 ay geçti, savcı daha müştekileri ifadeye bile çağırmadı. Türkiye’de aradan iki-üç yıl geçtiği halde avukatlarına gösterilmeyen dosyalar var. Avukat içeriden dosyadan bilgi alamıyor. Soruşturmaya gizlilik kararı verildiği belirtilip avukata da doküman vermiyorlar. Adam emniyette ne dedi, şahitler ifadelerinde ne söyledi, emniyet fezlekesi nasıl yazıldı, savcı iddianamesini nasıl yazacak bir savunma avukatının bunları öğrenemediği günleri yaşıyoruz. Şimdi, ne oldu da içeriden durmadan Sinan Ateş’le ilgili bilgiler servis ediliyor. Demek ki birileri bir şeyleri kapatmak isterken, birileri de bir şeyleri öğrenilsin gayretinde. Bu bir istihbari bilgi değil, hepimizin yaşadığı iş. Demek ki bir problem var. Yani emniyetin içinde de bu soruşturmayı yöneten insanlar içinde de bir problem var. Yakalamayı, gözaltına almayı gerektirecek kadar bilgi ve belge olan bir insanı, savcının elinden alındığını herkes biliyor. Savcı demiyor ki ‘Böyle bir adam gelmedi, elimden alınmadı.’ İçişleri Bakanı ‘Böyle bir olay olmadı’ diyemiyor. Yani soru işaretleri çok.”

Türkiye’de terör, anarşi konusunda dönemler yaşandığını, 12 Mart 1971 ile 12 Eylül 1980 arasının “Büyük terör devresi” olduğunu, 12 Eylül 1980 sonrası ‘Bölücü terör ‘ dönemine girildiğini kaydeden Şevket Bülent Yahnici, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Sinan Ateş olayı büyük bir siyasi cinayettir. Önceki cinayetlerin de hiçbiri birbirinden önemsiz değildi. En az onlar kadar üzerinde durulması gereken bir hadise de Sinan Ateş olayıdır. Buna rağmen insanların ‘Görmedim, duymadım, bilmiyorum’ diye üç maymunu oynaması bir felakettir. Ankara’nın göbeğinde bir bilim adamı öldürülüyor, üniversitesi sessiz, cumhurbaşkanı sessiz, MHP sessiz. Sinan yıllarca MHP’de görev yaptı. MHP milletvekillileri, sessizlikle ilgili ‘Genel başkanımızın bildiği vardır’ diyor. Yahu ne bildiği var? ‘Menfur cinayeti kınıyoruz’ demesi bu kadar zor mu? Rahmet bile dilemediler. Bu kadar nankörlük, körlük olamaz. Sinan Ateş sizden rahmet beklemiyor ama kamuoyu ‘menfur bir saldırıdır’ diye kınamayı bekliyor. Kınamanın ötesinde de ‘Katillerinin bulunmasını istiyoruz’ demek bu kadar zor mu? Bunlar İçişleri, Adalet bakanları ve cumhurbaşkanı ve MHP yönetimi içinde geçerli.”

“Bunu yapan adam Türkiye’yi nereye götüreceğini bilemez mi? Seçim öncesinde hangi boyutlarda zarar getireceğini bilemez mi? Bilmemesi mümkün değil. Bu Türkiye’yi karıştırma, anarşiye, zorluğa, darlığa mahkum etme çabasının parçasıdır. Dikkatleri ekonomiden, halkın açlığından başka yöne çekme gayretidir” diyen Yahnici, MHP’ye yönelik de şu eleştirileri getirdi:

“Türk milliyetçiliği ideolojisi, yıllarca siyasal İslam düşüncesi hareketinin emrine sokulmuştur. AKP’yi benim tasvip etmem mümkün değildir. Benim tasvip etmeyeceğim bir partinin emrine, Türk milliyetçiliği ideolojisini sokmayı tasvibim hiç mümkün değildir. AKP’nin aleyhine Devlet Bahçeli Bey’in daha önce söylediği sözler ortada. 17-25 Aralık’ta ‘Hesabını sormazsam namerdim’ diyen Devlet Bey’in arkasındayım. Nerede o Devlet Bey? Odasındaki saati 17.25 diye durduran fikir nereye gitti? ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ diyemeyen bir zihniyet ülkeye çöktü. Bu zihniyetin ülkeye çökmesine neden olan bir ideoloji Türk milliyetçisi ideolojisi diye ortada gezebilir mi? Andımızı kaldırmaya oy veren bir siyasi hareket ‘Türk milliyetçisiyim’ diye ortada geziyor. Bunu dedim diye bana da kızıyorlarsa zaten benim orada siyasi bir kimliğim olamaz. Andımıza kim oy verdi? CHP, İYİ Parti oy verdi. Onlara FETÖ’cü diyorlar. Biraz insaf ya ‘FETÖ’yle iltisaklı kadar Türkiye’de söylenmiş boş laf yoktur. Siz, FETÖ ile iltisakı ayan beyan olanı bakan yaptınız, milletvekili yaptınız, hâlâ bürokraside bunlar fink atıyor.”