Devlerin savaşı
 
Müthiş bir istihbarat savaşı yaşanıyor.
 
Üçgenin bir ucunda İsrail, diğer ucunda PKK ve nihayet hedefte Türkiye var.
 
PKK yöneticileri ile MİT yöneticilerinin Oslo'da yaptıkları görüşmenin servis edilmesinin altında bu yatıyor.
 
Kirli bir savaş bu.
 
Palmer Raporu'nda da aynı yöntemi kullanmıştı İsrail...
 
Hillary Clinton, Türkiye'den 1 ay süre isterken, bir de bakıldı ki rapor basına sızmıştı.
 
Burada da benzer bir durumla karşı karşıyayız.
 
Oslo'daki görüşmenin,"Kes-yapıştır" mantığı ile birçok yerinin kesilerek servis edildiği anlaşılıyor. Burada hem Türkiye'yi hem de MİT Müsteşarı Fidan'ı zor durumda bırakması amaçlanan bölümler verilmiş.
 
Buna rağmen Oslo'daki görüşmeyi, o görüşmedeki kişilerin pozisyonunu değerlendirmeye ihtiyaç var.
 
PKK ile cephede savaşan, ama masada görüşme yapan bir devlet.
 
Yani Türkiye Cumhuriyeti...
 
Onu temsilen MİT.
 
Ortada, "kolaylaştırıcı" rolüyle yabancı bir devlet.
 
Masanın üçüncü ayağında ise PKK.
 
Öcalan'ın ise ruhu masada. MİT'in aracılığı Sabri Ok'un yazışmaları ile taşınıyor oraya.
 
Oslo görüşmelerine başbakanlık müsteşar yardımcısı sıfatıyla dahil olan Hakan Fidan ise orada siyasi iradenin bu işi çözme konusunda ne kadar samimi olduğunu aktarmak üzere bulunan, "mutemet adam" pozisyonunda.
 
Aracı İngiliz...
 
Geçmişte birkaç kez İngilizlerin bu tür bir role talip olduğu şeklinde bilgiler gelmişti kulağıma.
 
İRA deneyimleri var.
 
Ama aynı zamanda Ortadoğu'nun patronu hala benim diyorlar.
 
İngiltere'yi burada aynı zamanda ABD olarak okumak mümkün.
 
İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi anlatmıştı, İRA'yla müzakere dönemlerini.
 
Kanada aracı olmuştu.
 
Bir arazi aracına binip saatlerce gidiyorduk. Bir dağın arkasında bir mağaranın içinde İRA'nın silah deposu. Mekanizması sökülmüş silahları teslim alıp, kayıtlara geçiyorduk. İRA'ya güveniyorduk ve artı hiçbir soru sormuyorduk. Sadece onları kayıtlara geçirip, dönüyorduk. 14 yıllık müzakere sürecinde İRA'ya güvendik, başka bir şeyi sorgulamadık" demişti.
 
İspanya'nın ETA ile görüşmeleri sırasında barışa yaklaşıldığı anda içeriden sabote edilmişti. Bunun bir kısmını ETA'nın savaş yanlısı güçleri gerçekleştirmişti. Bir kısmını ise İspanya'nın Ergenekonu olan GAL'ın yaptığı çıktığı ortaya.
 
33 evladımızı şehit verdiğimiz Bingöl saldırısı ile tek yanlı ateşkesin rafa kaldırılması sürecinde olduğu gibi.
 
Hatta İspanyol hükümetinin çıkardığı aftan yararlanan örgüt üyelerini yine ETA'nın bir kanadının infazlarına tanıklık edildi.
 
Ağır bedeller ödendikten sonra ulaşıldı barışa.
 
Oslo süreci bize olaya sadece,"Öl, öldür" diye bakmayan, bir "Devlet aklı"nın olduğunu gösterdi.
 
MİT Müsteşar yardımcısı Afet Güneş, istihbarat dünyasında çok önemli bir isimdi.
 
Başbakan Erdoğan adına güvenlik toplantılarına katılabilecek kadar etkiliydi.
 
Emre Taner'in sağ koluydu. Diyarbakır Bölge Başkanlığı yapmış, PKK'yı doğru analiz etmiş isimlerden birisiydi.
 
Emre Taner'den sonra MİT'in başına geçmesi gündeme gelmiş, ancak tercih Hakan Fidan'dan yana kullanılmıştı.
 
Sönmez Köksal MİT müsteşarı olduğu dönemde Cumhurbaşkanı Demirel, "Tansu hanım MİT müsteşarı ile görüşmüyor, eşi müsteşardan brifing alıyor" diye tepki göstermişti.
 
Hakan Fidan siyasi iradeyi temsil edecek kadar güçlü pozisyona sahip, "Nükleer Şerpa" olarak Türkiye Cumhuriyeti adına Uluslararası nükleer müzakereleri yürütecek denli kapasiteli bir insan.
 
Yeniyi temsil ediyor. O nedenle MİT'e çok önemli şeyler katacağı kesin. Biraz da masanın diğer kanadına bakmakta yarar var.
 
Orada en büyük beyin Sabri Ok. 1977'de Ankara'da Çubuk Barajı'nda PKK'nın kuruluşunun kararlaştırıldığı toplantıda Öcalan'ın yanında O vardı. 1978 yılında Lice'nin Fis köyünde alınan kararlarda Onun katkısı vardı.
 
90'lı yıllarda PKK'nın tek yanlı ateşkesin ilan edildiği zaman da cezaevinde olan Sabri Ok, bazı askerler tarafından Suriye'deki Öcalan'la görüştürülmüştü.
 
Ateşkes konusunda Türkiye'nin kararlılığını anlatmak üzere. Konuşmuş ve etkili olmuştu.
 
Öcalan, Kenya'dan paketlenip getirilince de Sabri Ok'u işaret etmişti.
 
Şimdi Almanya'da ve Avrupa-Kandil trafiğini yürüten en önemli isim. Silah-para ve müzakere üçgenin ortasında O var.
 
Zübeyir Aydar ise eski milletvekili, KONGRA-GEL Genel Başkanı ve her zaman devletin temas kurduğu bir isim. 1991'de Leyla Zana'larla birlikte girmişti Meclise.
 
Onların arasında silik bir isimdi.
 
Ta ki Zana'lar cezaevine girince o yurtdışına kaçtı ve sivrildi. Çok lüks yaşadığı, İtalyan kravat takıp, İngiliz kumaşından takım elbise giydiği,aylık harcamasının 15 bin Euro'dan az olmadığı söyleniyor.
 
Murat Karasu ise Kandil'i temsil ediyor. İlginç olanı Kandil'deki Cemil Bayık-Murat Karasu çizgisi örgütün Şahin kanadını oluşturuyor. Karasu da Öcalan'ın PKK'yı birlikte kurduğu isimlerden biri.
 
Sabri Ok ile Murat Karasu'nun bir diğer özelliği de örgütün 15 Ağustos 1984 tarihli ilk silahlı eylemi olan Eruh-Şemdinli baskınını gerçekleştiren isimlerden olmaları. Oslo sürecindekilerin rolleri geçmişte kaldı. Ama hepsi önemli isimlerdi.
 
Başbakan yardımcısı Beşir Atalay'ın, "Nihai çözüm aşamasındayız. Dosyamızı hazırladık. Bazen çözümler, bütün kozlar oynandıktan sonra gelir" dediği bir sırada bu ses kaydı neden servis edildi?
 
İsrail-PKK ittifakı bir kez daha barış sürecine girilmesini sabote etmek mi istediler?
 
Asıl soru bu.
 
Tabi bu süreç devam ederken devlet de Öcalan'la ilgili stratejisini yeniden gözden geçiriyor.
 
5 haftadır görüştürülmeyen Öcalan konusunda tam bir yol ayrımına gelindi.
 
Şimdi devlerin savaşı yaşanıyor...