Binlerce yıllık Türk tarihi çeşitli kahramanlık öyküleriyle doludur. Bunlardan birisi de Kore Kahramanı Şehit Halit Kaya Aldoğan’dır.  

Şehit Halit Kaya Aldoğan’ın ailesi İstanbul Eyüp nüfusuna kayıtlı ise de babasının görevi gereği Sivas’ın Suşehri ilçesinde 1913 yılında doğmuştur. Kendisi gibi asker olan babası Halit iki yaşında iken Çanakkale’de şehit düşünce ailesi ile birlikte Sivas’tan İstanbul’a dönüş yaparlar. Diğer kardeşi de Kurtuluş Savaşı kahramanlarından General Sadık Aldoğan’dır.

Küçük Halit o sıralar subay olan ağabeyi Sadık’ın da yardımıyla Selimiye Askeri Ortaokulu’na gönderilir. Burayı tamamlayınca Kuleli Askeri Lisesi’ne gider, Kuleli’de çok başarılı bir öğrencilik yaşar. Kuleli ’yi bitirdikten sonra 1935 yılında İstanbul-Maçka’daki Harbiye’ye başlar. Harbiye’deki öğrenimine devam ederken Harbiye’nin 1936 yılında Ankara’ya taşınması ile birlikte Ankara’ya gelir.  1937 yılında Piyade teğmeni olarak Harbiye’den mezun olur.

Mezun olduktan sonra Teğmen rütbesi ile Anadolu’nun çeşitli birliklerinde görev yapar. O sıralar yeni üsteğmen olmuştur. Ezine’de görev yaparken Tümen Komutanı Nurettin Paşa bir gün elinde dürbünle Teğmen Halit’i takip etmektedir. Teğmen Halit atı ile iki tepe arasındaki bir uçurumun kenarına kadar gelir.  Halit yanında götürdüğü ipi iki tepe arasında gerer ve yaptığı makaraya atını bağlayarak karşıya geçirir.

Bunu gören Nurettin Paşa: “Oğlum, koca atı o büyük uçurumdan nasıl geçirdin, hayret ettim” diyerek, Teğmen Halit’i över. Nurettin Paşa, Teğmen Halit’in yanına gelerek alnından öperek. “Oğlum, senin adın Halit, sonsuz-ebedi demek. Oysa sen kayadan kayaya uçan bir askersin. Bundan sonra ben sana (Kaya) ismini koyuyorum. Bundan sonra senin adın Halit Kaya olsun” der. Bu günden sonra hem kendi hem de çevresi Halit’e Kaya demeye başlar. 1944 yılında Ezine’de Süheyla Hanımla evlenir. İlk kızı Sündüs burada dünyaya gelir.  Halit Kaya Aldoğan 1946 yılında yüzbaşı olur.

Sündüs 4 yaşına gelene kadar Ezine’de kalırlar. 1949 yılında Tümeni lağvedilince Halit Kaya Aldoğan’ın tayini Kuşadası’na çıkar. Yeni görevi, Kuşadası Askerlik Şube Başkanlığı’dır. 16 Mayıs 1949 tarihinde resmi olarak Kuşadası Askerlik Şube Başkanı olarak görevine başlar. Kuşadası’nda geldiklerinde yaşadıkları zorluklar arasında ikinci kız çocuğunun doğumuyla aile mutlu olur. Yeni doğan kızın adı Yazgülü konur.

25 Haziran 1950 tarihinde çıkan Kore Savaşı bu ailenin hayatında önemli bir dönüm noktası olmuştur. Kore’ye giden ve bir kısmı şehit olan kahraman Türk evlatlarından biri olan Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan’dır. Kore Savaşının başlamasından tam bir ay sonra, 25 Temmuz 1950 günü Türk Hükümeti Kore’ye asker gönderme kararı alır. ABD’den sonra Kore’ye asker gönderecek ikinci devlet Türkiye’dir. Türkiye savaşa ABD ve İngiltere gibi bizzat muharip yani “savaşacak unsurlarla” katılacaktır. Bunun üzerine, 3 Ağustos 1950’de Genelkurmay Başkanlığı Kore’ye gönderilecek Tugayın teşkiline karar verir. Türk Tugayı, 3 taburlu bir Piyade Alayı ile bir topçu taburu ve destek birliklerinden oluşan toplam 5000 kişilik bir kuvvet olacaktır.

İzmir Askerlik Daire Başkanı Albay bu vesileyle 1950 yılının Ağustos ayı başında Kuşadası’na gelir. Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan ile görüşür. Halit Kaya Aldoğan’a üç gün içinde Kuşadası’ndan ilişiğini keserek Ankara-Şarkışla’da toplanmakta olan Kore Tugayı’na katılmasını emreder. Halit Kaya Aldoğan şoka uğramıştır. Aynı gün, eşine haber vermeden Ezine’deki kayınpederine bir telgraf çekerek “Kendisinin Kore Tugayı’na gitmek için emir aldığını, bu yüzden eşini ve çocuklarını alması için İzmir’e gelmesini” bildirir.

Ancak Kore’ye gideceğini eşine nasıl söyleyeceğine bir türlü karar veremez. Ruhunu geren bu belirsizlik içinde akşamüstü Askerlik Şubesi’nden ayrılır. Evinin kapısını çaldığında her zamanki gibi eşi Süheyla kapıyı açar. Ama eve gelen babalarının suratı asıktır. Eşi de merakla niçin erken geldiğini sorar. Halit Kaya, “bugün canım sıkkın, o yüzden erken geldim. Çocukları da alıp sahile inelim” der. Anne Sündüz’ün elinden tutar, baba küçük Yazgülü’nü kucağına alır, evden çıkıp birlikte sahile inerler. Kuşadası’nda son akşamüstü sefası bir palmiyenin önündeki dört kişilik bir aile fotoğrafıyla ölümsüzleşir. Bu fotoğraf Halit Kaya Aldoğan’ın sadece Kuşadası’nda değil, Türkiye topraklarında çektirdiği son fotoğraftır

Çay bahçesinde biraz oyalanırlar, ardından ailesiyle birlikte evlerinin yolunu tutarlar. Halit Kaya Aldoğan yolda kendini tutamaz, her zamanki hitap şekliyle eşine:  ”Süheyla’m, ben Kore’ye gidiyorum. Bu akşam eşyaları toplayalım, yarın kamyonla Ezine’ye göndeririz. Babana da telgraf çektim, yarından sonra İzmir’e gelecek, sizleri İzmir’den alıp ben Kore’den dönünceye kadar bakacak. Biz de kamyonla beraber yarın İzmir’e kadar gideriz, ben sizi teslim ettikten sonra Ankara’ya gideceğim.” der.  

Süheyla Hanım ne diyeceğini bilemez. Süheyla Hanım, bir yandan eşini meçhule göndermenin şoku, diğer yandan çocuklarıyla kendi başına kala kalmanın çaresizliğiyle pek bir şey diyemez. Aynı akşam geç saatlere kadar evlerinde eşyalarını toplarlar. Küçük denkler yapıp, kamyona yükleyecek hale getirirler. Ertesi gün yağ fabrikasından gelen küçük kamyona eşyalarını yükletirler, kendileri de çocuklarını kucaklarına alıp kamyonun önüne otururlar ve İzmir’e doğru yola çıkarlar.

Halit Kaya Aldoğan’ın 16 Mayıs 1949 günü başlayan Kuşadası günleri göreve başladıktan 15 ay sonra 1950 yılının sıcak bir Ağustos günü öğlen saatlerinde sona erer. Halit Kaya Aldoğan kendine tebliğ edilen emre göre Ankara’ya gelir gelmez, hiç beklemeden Mamak’taki Şarkışla’ya gider. Ortada henüz Tugay namına bir şey yoktur. İlk bir hafta içerisinde Tugay’ın ana iskeleti belli olur. Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan’ın görevi ise belli olmuştur: 1. Depo Bölük Komutanı. Kısaca, Tugay savaşa girdiğinde şehit olma ve yaralanmadan dolayı eksiklikler oluşursa Halit Kaya Aldoğan’ın bölüğünden buralara asker verilecek, Tugayın gücünü muhafaza etmesine yardımcı olacaktır. 

İçinde Halit Kaya Aldoğan’ın 1. Depo Bölüğünün bulunduğu ilk kafile 19 Eylül 1950 tarihinde Ankara’dan İskenderun’a doğru yola çıkar. Ertesi gün İskenderun’a varılır. 25 Eylül 1950 günü İskenderun Limanı’na yanaşan ABD askeri nakliye gemisi Mc Rea’ya Halit Kaya Aldoğan ve bölüğü binerler. Gemi akşam saat 21:00’de İskenderun Limanı’ndan Kore’ye hareket eder.

Deniz yolculuğu esnasında Ankara’dan gelen bir emirle Halit Kaya Aldoğan’ın Depo Bölüğünün yapısı ve adı değiştirilir. Depo Bölüğü büyütülür. İki Piyade Bölüğü, bir topçu takımı ve bir karma takımdan oluşan “Kore 1. Türk Silahlı Kuvvetleri Talimgahı” adını alır. Halit Kaya Aldoğan “1. Talimgah Bölük Komutanı” olur. Nihayetinde Halit Kaya Aldoğan’ın içinde bulunduğu gemi 21 günlük bir deniz yolculuğundan sonra 16 Ekim 1950 günü Kore Karasularına girer, ancak Pusan Limanı’nda yoğun bir gemi trafiği olmasından dolayı açıkta bekler. İki gün sonra Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan ve bölüğü 18 Ekim 1950 günü ilk kafile ile birlikte Pusan limanına çıkarlar. Ardından liman girişindeki kamyonlara bindirilerek Pusan tren istasyonuna taşınırlar. İstasyonda hazır bekleyen trenle Pusan ’ın 85 km kuzeybatısındaki Taegu kentine gönderilirler.

Taegu kentine gelen kafileler 2. Dünya Savaşı sırasında Japon Ordusu’nun kullandığı kışlaya yerleştirilirler. Bu bölgeye yerleşen Tugayımıza ek görev olarak Taegu ve Taejon kentleri arasındaki Kuzey Koreli gerillalara karşı bölgenin emniyetinin sağlanması görevi verilir. Kasım ayının 19’una kadar Türk Tugayı Munsan bölgesinde Kuzey Koreli gerillaları aramakla görevlendirilmiştir. Ciddi bir çatışma yoktur. Ancak Türk Tugayı yaptığı arazi arama tarama faaliyetleri sırasında yakaladığı gerillaları sorgular. Bunların sorgulamasında, Çin birliklerinin bölgeye çok yakın olduğu ve yakın zamanda Birleşmiş Milletler Ordusu’na çok güçlü bir saldırı yapacakları bilgilerine ulaşılır.

22 Kasım 1950 günü Tugayımız Seul-Pyongyang yolunu takiben kamyonlarla Kunuri bölgesine intikale eder.  Amerikalılara göre artık savaş bitmiştir, Kuzey Kore Ordusu namına bir şey kalmamıştır, bundan sonra birlikler arazide piknik yapar gibi gerillaları temizleyerek görevlerini tamamlayıp Noel’de evlerinde olacaklardır. Oysa Kızıl Çin lideri Mao, savaşın Kuzey Kore aleyhine dönmesinden rahatsızdır. Kore’ye müdahale etmek için fırsat kollamaktadır.

25 Kasım 1950 günü intikalini tamamlayan Halit Kaya Aldoğan’ın Bölüğü de Tugay karargahı ile birlikte Kunuri kasabasına yerleşir.  Tugayı Kunuri Kasabası’na yerleştikten bir gün sonra, 26 Kasım 1950 sabahı Kızıl Çin Ordusu aniden saldırıya geçer. Hiç beklemediği şekilde dev bir gücü karşısında bulan Birleşmiş Milletler Ordusu şoka uğramıştır. Kunuri Savaşı denilen büyük savaş başlamıştır. Bu ortamda, 8. Ordu Komutanı Türk Tugayı’na Güney Kore Kolordusu‘nun boşalttığı en tehlikeli bölge olan Tokchon Bölgesine intikal ederek savaşa girmesi emri verir. Tokchon, Kunuri Kasabasının 65 km doğusunda kalan dağlık bir bölgedir. Bu esnada Tugayımızın gideceği Tockhon Bölgesi’ne 120bin kişilik 38. Çin Ordusu bütün gücüyle yüklenmiştir. Buradaki savaşta, bizim her bir askerimiz 24 Çin askeri ile savaşmak zorunda kalacaktır. Türk Tugayı, 26 Kasım akşam saatlerinde Kunuri’den hareket ederek Tokchon Bölgesi’ne intikale başlar.

Ancak Tugay Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı intikal esnasında bir değerlendirme yaparak, Tokchon bölgesine intikallerinin Tugayı imhaya götüreceğini düşünür. Birlikleri yarı yoldan çevirerek Kunuri ’nin 20 km doğusunda yer alan Wawon’da savunma için tertiplenmeyi uygun görür.  Wawon bölgesinde alelacele mevzilere yerleşen Tugay, 27 Kasım’ı 28 Kasım’a bağlayan gece Çinlilerle ilk büyük çatışmasına başlar. Tugay Komutanı tarafından 28 Kasım 1950 günü, Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan’ın Talimgâh Bölüğü’ne sabah erken saatlerden itibaren Kunuri’den hareket ederek Piyade Taburlarıın savaştığı Wawon bölgesinin 5 km gerisindeki Sinnim-ni köyüne giderek mevzilenmesi ve geri çekilecek Piyade Taburlarını himaye etmesi emredilir. Halit Kaya Aldoğan bölüğünü toplayarak Ulaştırma Bölüğü’nün araçları ile Kunuri’den Sinnim-ni’ye hareket eder.  Halit Kaya Aldoğan köye gelir gelmez bölüğünü ve İstihkâm Takımından bir unsuru köyün doğusundaki tepelere mevzilendirir.

Halit Kaya Aldoğan’ın bölüğü savaşın bu kritik safhasında çok önemli bir görev icra edecektir. Zira üç Piyade taburumuza çullanmış olan 38. Çin Ordusu’nun en öndeki Tümenleri Halit Kaya Aldoğan’ın bu küçücük bölüğüyle karşılaşacaktır. 28 Kasım’ı 29 Kasım’a bağlayan 1950 yılının bu berbat akşamında her şey iyice karmaşık bir hale gelmeye başlamıştır. Akşamın ilk saatlerinde, geride olan 3. Piyade Taburu Sinnim-ni köyüne geri çekilmeye başlar. Tugay Komutanı Tuğgeneral Tahsin Yazıcı akşam saat 20:30 sıralarında Sinnim-ni köyüne gelerek; Halit Kaya Aldoğan’ın bölüğüyle nasıl tertip aldığını, piyade taburlarını himaye edip edemeyeceğini denetler. Tuğgeneral Tahsin Yazıcı alınan tedbirlerden memnun kalır; Halit Kaya Aldoğan’a dönerek: ”Sen kaç senelik yüzbaşısın Kaya?” diye sorar. Halit Kaya Aldoğan: “Altı senelik kumandanım.” diye cevap verir.  Tahsin Yazıcı kara bıyıklı tıknaz yapılı yüzbaşıyı sanki son defa görüyormuşçasına: “Allah seni memleketimize ve sevdiklerine bağışlasın” der. Yıllar sonra General Yazıcı Kore Gazileri ile yaptığı bir toplantıda Halit Kaya Aldoğan’ı gördüğü bu son anı: “O çarpışmalar sırasında çok şehit verdik. Bunların arasında sadece Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan’ın şehit olacağını, O’nu gördüğüm son gece yüzünde parlamaya başlayan nurdan anladım.” diyecektir.

Verilen yeni emre göre: cephe hattından geriye çekilen 7. Piyade Bölüğü’ne Halit Kaya Aldoğan’ın yerleşmiş olduğu mevzileri teslim alması ve bölüğüyle süratli bir şekilde köyün batısına doğru çekilerek ikinci hatta savunma tedbiri alması emredilir. O esnada kuzeyden ve doğudan yaklaşan far ışıkları ile Çin birliklerinin kendi aralarında ışıkla haberleşme yaptıkları fark edilir. Halit Kaya Aldoğan, bölüğü dikkatli bir şekilde mevzilerini terk edip köyün kenarındaki selin oyduğu dere yatağında toplamaya başlar. Halit Kaya Aldoğan bölüğünü köyün içinde toplayıp tam geri harekete başlayacaktır ki, gece yarısı, birden bire nereden geldiği belli olmayan yoğun ve şiddetli makineli tüfek, havan ve roketatar ateşi başlar. Köyün içindeki gerillalar da o sırada geri çekilmekte olan veya yakınlarında mevzilerde bulunan Türk askerine aniden saldırıya geçerler. 

Baskının başlaması ile birlikte ortalık birden bire cehenneme dönmüştür. Sanki birisi bir düğmeye basmış ve cephe, cephe gerisi, yani dört bir taraf aniden ateş yumağı ile çevrilmiştir. O zifiri karanlıkta kimin kime hangi silahla ateş ettiği de pek belli değildir. Tugay birlikleri her tarafta birden başlayan zorlu bir gece baskınına uğramışlardır. Aynı anda her taraftan başlayan ateş ve hücum ile panik ve karasızlık yaratan bir dehşet gecesi yaşanmaya başlamıştır.

Tugay dört bir yandan gece baskınına uğramıştır. Cephedeki piyade taburları mevzide olduklarından düşmana dayanmışlar, ama cephe gerisindeki birlikler paniğe kapılarak geriye doğru kaçmaya başlamışlardır. Cephedeki taburlarla irtibat kesilmiştir. 28/29 Kasım’ın o zifiri karanlığında ortalık tam bir karışıklık, müthiş bir bozgun, panik içinde allak bullaktır.  Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan, ani baskın karşısında yanında bulunan askerleri süratle köyün içine dağıtmış, böylece köyün içine giremeyen düşman tereddüt göstererek ilerlemesini durdurmuştur. Bu hareket tarzı, hem Türk Tugayının, hem de geriye doğru çekilmekte olan Amerikan 8.Ordusunun kaderinin değiştiği andır.

Bu gece Kore’deki Türk Tugayı’nın kader gecesidir. Düşman, Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan’ın bölüğünün bulunduğu dere yatağına yönelik saldırısını yoğunlaştırmaya başlar. Yaklaşık 30 metre mesafeden açılan makineli tüfek ateşleri Talimgâh Bölüğünü adeta yere çivilemiş, askerler başlarını kaldıramaz olmuşlardır. Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan erlerine: “Ateş” emrini verir. Yakın evlerden atılan el bombaları, sık sık gerillalara iade edilir. Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan: “El bomba sandığını buraya getirin,” der. Halit Kaya Aldoğan’ın yanında gündüz bacağından yaralanmış bir erle hizmet eri Ödemişli Mustafa İçöz vardır. Halit Kaya Aldoğan’ın düşmanın bu ani saldırısına cesaretle karşılık vermesi bölüğünün galeyana gelmesine neden olur.

Bütün bölük bir anda canlanıp düşmana şiddetle karşılık vermeye başlar. Emir eri el bombası sandığını taşımakta, Halit Kaya Aldoğan’da sandıktan aldığı el bombalarını ateş gelen noktalara atmaktadır. Bu sefer şaşırma sırası düşmandadır. Üzerlerine atılan el bombalarından kaçmak isteyen düşman gerillaları, bulundukları noktaları terk etmiş, Talimgâh Bölüğü de rahatlama fırsatı bulmuştur. Köye giriş için dere yatağından ilerlemeye çalışan Çin askerleri de paniğe kapılıp, geri çekilmeye başlamıştır. Yüzbaşı Kaya Aldoğan habercisinin de yardımıyla 12-13 sandık el bombasını pimlerini tek tek çekerek düşmana atmıştır. Çinlilerin çekilmesi üzerine hizmet eri Ödemişli Mustafa İçöz, “Yüzbaşım kimse kalmadı, çekilelim” sözüne karşılık, “Siz kendinizi koruyun, yalnız bomba sandıklarını yanıma getir” diyerek, mücadelesine yalnız başına devam etmiştir.

Vakit gece yarısını gösterirken, Yüzbaşı Halit Kaya Aldoğan sağ bacağından vuruldu. Vurulduğu esnada el bombalarını Çinlilere atmaya devam ediyordu. Ancak aldığı yaradan dolayı aşırı kan kaybetmeye başladığı için gücü tükenmişti. Son bir gayretle bir el bombasının pimini çekip düşmana atıyordu ki bu sefer bomba tuttuğu sağ elinden vuruldu; iyice dermansız kaldı ve yere düştü. Elinde tuttuğu pimi çekilmiş el bombası infilak etti. Hizmet eri Mustafa, hemen komutanın yanına geldi. Kaya Aldoğan’ın son nefesini vermekte olduğunu gördü. Mustafa komutanı Halit Kaya’yı bu haliyle bulunduğu yerden birkaç metre gerideki sipere getirdi. Halit Kaya Aldoğan girdiği bu son siperde son nefesini verdi. Hizmet Eri Mustafa İçöz siperin içinde bulduğu ıslak bir brandayı yüzbaşısının üzerine örttü ve Fatiha okudu.

 Mustafa İçöz siperi terk ederek geride bulunan bacağından yaralanmış diğer arkadaşını sırtladı; yoğun ateş altında Ankara’dan beri komutanlığını yapan Yüzbaşısı Halit Kaya Aldoğan’ı orada bırakarak bölüğüne doğru geri çekildi.  Bölükteki çavuşlardan biri Hizmet Eri Mustafa’nın yaralı başka bir askerle geri gelişini patlayan bombaların ani ışıldamalarında fark etti. Mustafa’nın yanına giderek “Kaya yüzbaşı nerede” diye sordu. Hizmet Eri Mustafa gözleri açıkken görülen bir rüyadaymışçasına, sorulan sorunun belki farkına varamadığından, belki de inanmak istemediğinden cevap vermedi, başını sadece öne eğdi. Mustafa’nın gözlerindeki ifadeyi görenler, ne olduğunu anladılar.

Halit Kaya Aldoğan’ın şehadeti üzerine Talimgâh Bölüğü şoka girdi ve dağıldı. Bir kısmı 2. Tabur’un bölüklerine, bir kısmı da şoseden Tugay karargâhının bulunduğu Kaesong’a kadar gitti. Ama Çin Ordusu o gece Sinnim-ni’ye giremedi. Kore muharebeleri içinde en uğursuz muharebe olarak bilinen Sinnim-ni muharebesi o geceyi yaşayanlarda derin izler bıraktı. Geride bıraktığı ailelerinde de. Şehit Halit Kaya Aldoğan’ın Sinnim-ni köyünün kuzeyindeki dere yatağındaki cesedi bir daha bulunamadı. Mezarı hala belli değildir.

 Halit Kaya Aldoğan’ın şehit oluşundan sonra savaş iki yıl daha sürdü. 1953 yılının Temmuz ayında ateşkesle sona erdi. Savaşın sonunda Kore Yarımadası’nın ortasından geçen 38. paralelle ülke kuzeyinde Kore Halk Cumhuriyeti, güneyinde Kore Cumhuriyeti olarak ikiye bölündü. Şehit olduğunda Halit Kaya Aldoğan 37, eşi Süheyla Hanım 25 yaşındaydı. Halit Kaya Aldoğan’ın cesedi bulunamadığı için ilk başlarda ailesine şehit maaşı bile bağlanmadı. Aradan iki yıl geçtikten sonra Türk Devleti mağduriyetin farkına vararak, Halit Kaya Aldoğan’ın Emir Eri Mustafa’yı buldu ve O’nun beyanını esas alarak Halit Kaya Aldoğan’ın şehit olduğuna karar verdi, ailesine maaş bağladı. Eşinin şehit oluşunun üzerinden kısa bir süre sonra Süheyla Hanım hem annesini hem de babasını da kaybetti. Daha sonra iki kızını okutmak için İstanbul’a göçtü; bin bir güçlüğe katlanarak her iki kızını da okutarak başarılı birer insan olmalarını sağladı.

Halit Kaya Aldoğan’ın şehit oluşundan iki yıl sonra o zamanki adıyla Maarif Vekâleti olan Milli Eğitim Bakanlığı 14 Ağustos 1952 tarihinde 238 sayılı kararla Kore’de şehit düşenlerin isimlerinin okullarda yaşatılmasına karar verir. Buna dayanılarak şimdiki Halk Kütüphanesi’nde Kuşadası Ortaokulu adıyla faaliyet sürdürmekte olan okulun adı “Kaya Aldoğan Ortaokulu” olarak değiştirilir. 1961 yılına kadar burada eğitime devam edildikten sonra şimdiki yerine taşınır. Ortaokulun 1973 yılında liseye çevrilmesi ile birlikte okulun adı “Kaya Aldoğan Lisesi” olarak anılmaya başlar. Her gün içinde yüzlerce gencimizin eğitim gördüğü, yetiştirdiği pek çok bilim adamıyla haklı bir gurura sahip “Şehit Kaya Aldoğan Lisesi” işte böyle bir kahramanın adını almıştır.

“Kаhrаmаnı olmаyаn bir ulusun geleceği de olmаz.” (Mаryа Monnes)

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE! Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!