Seçim kararı alındığı günden beri belki de olayın mutfağında yer aldığımızdan belki de ilgimizin bu konuda fazla olmasından bilmiyorum, seçimden başka bir şey görmez olduk. Son çeyrekten az önce dediğimiz bir zamanda olduğumuz şu sıralarda kentte ciddi değişmeler söz konusu ve arena bir hayli yüksek tansiyonda seyretmeye başlıyor.

Bundan sonra farklı birlikteliklerin ortaya çıkmaya başlaması, söylemlerin biraz daha kural dışı vuruşa dönmesini bekliyorum. Tabi en hararetli tartışmalar olayları seyrederken kendini tutamayan fanatik klavye delikanlıları arasında geçiyor. Beni en çok üzen konu ise söylemlerin tencere dibin kara ekseninde olması.

Başlık gereği seçimin başka bir botunda hayatları nasıl etkilediğini ve gözlemlerime değinmek istiyorum. Yavaş yavaş Avrupa ülkeleri gibi olmaya başlıyoruz sanırım. Çünkü halkın büyük bir çoğunluğu seçimle alakalı ümitsizliğe kapılmış durumda. Böyle olunca ilgilenmiyorum modu hâkim. Dolayısı ile seçim anketlerinin kararsız ve çekimser oranları artmış durumda.

Kararsızların birçoğunu idealist insanlar oluşturuyor. Gerçekten kültürel ve sosyal olarak kendini geliştirmiş, iyi üniversitelerden mezun olmuş. Seçilmişlerin birçoğunun şeceresine kadar hakimler ve birçoğu ile de mesai yapmış yada bir şekilde hukukları olmuş. Toplumsal ve ekonomik anlamda şehre hâkim ve kamuoyunda kanaat önderi kabul edilen yada görüşleri kabul gören insanlar. İşte bu insanların seçimle ilgili ağızlarını bıçak açmıyor. Ya gerçekten saflarının bilinmesini istemiyor, bu yüzden renk vermiyorlar ki bu oran çok az. Ya da seçim ve değişme kavramlarının artık yan yana olmadığının farkındalar. Çünkü genelde seçim ile ilgili ağızlarından çıkan cümle tamamen inançsızlığın getirdiği bir duyguyla çıkıyor ağızlarından.

Çoğu zaman danışmaya gittiğim ve değerlendirmelerini sabırsızca ve hayranlıkla dinlediğim bu kişiler kendilerini aşırı derecede işin içinden çekmiş durumdalar. İnsan bu kesimi görünce düşünmeden edemiyor, gerçekten o kadar vahim bir durumda mıyız ? diye . idealist bir şekilde varını yoğunu siyasi arenada harcamış olan idealistler artık kendi kabuklarına çekilmiş durumda ve sadece izliyorlar. Onların hayatına seçimlerin dokunuşu hayallerine ulaşamama ve kırgınlıktan başka bir şey getirmiş değil.

Dolayısı ile başka bir boyut ise şu sonucu çıkarıyor; siyasetin son demlerinde gelmiş olduğu nokta seçilmişlerden ziyade seçenlerin kriterleri ile ilgili. Çünkü seçilmişlerin görevi yada olması gereken rol modeli yıllardır aynı. İşin o boyutunda bir değişme yok. Ama işin seçenler kısmında değişmesi gereken çok şey var lakin bu ne kadar gerçek olur bilinmez.

Çünkü seçenler kendilerine göre yaptıkları seçimin başkalarının hayatına da etki koyduğu gerçeğini anlamaları gerekiyor. Buna bağlı olarak da kuru kuru partizanlık yerine kıyaslama ve ölçeklendirme ile ilgili çaba göstermeleri. Tabi ki bu zor bir süreç.

Çünkü kıyaslama olayı beynin ciddi bir fonksiyonudur. İki ya da daha fazla seçenek arasında kıyaslama yapmak, benzer ve farklı özellikleri ayırmak, benzerlikleri ayrı farklılıkları ayrı tartmak ve aynı zamanda bunları doğru tartacak bilgi, birikim ve ölçüye sahip olmak. Doğru ve mantıksal seçim yapmak istiyorsak işin beyne düşen kısmı bir hayli zor. Bu yüzden seçenler işin kolay kısmını yani duygusal kıyaslama kısmını kullanmayı tercih ediyor. Çünkü burada hiçbir çabaya girmenize gerek kalmıyor. Sadece duygusal olarak bağlı hissettiğinize oy veriyorsunuz.

Basit bir satış faaliyetinde bile algı uzmanları müşterinin önüne çok fazla ürün koymamayı tavsiye eder çünkü kıyaslamak ciddi bir iştir ve beyin otomatik olarak vazgeçme eğilimi gösterir. Hal böyle olunca seçmen boyutunda değişmesi gereken ilgi, görgü ve ölçü olayı da tabi ki duygusal bağlara kalıyor. Hele bizim ki gibi duygularla yoğrulan bir memlekette.

Efendim konu nereye gelecek derseniz, aday ve parti savunuculuğunu bırakmaya yada aday seçme kriterlerimize.

Daha önce ki yazılarımda hep üstüne bastığım bir konu vardır. Beğenmiyorsan değiştir diye, hatta gücün kendimizde olduğunu anlayalım diye.

Harekete geçeceğimiz nokta ise şudur;

Daha önce bunu seçtim 5 senede hayatımda ne değişti. ?

Değişenleri alt alta yazalım ve ona göre karar verelim. Efendim elin iyisinden kendi kötüm iyidir mantığı ile duygudaşlık, bir 5 sene daha hayatında bir şey değişmemesi demektir. Anlatabildim mi?

Biraz kıyaslama, biraz yorulma, artısı nedir, eksisi nedir olayı bizi bu çıkmazdan kurtarır. Bedava peynir fare kapanında olduğuna göre; kendimizi biraz yoralım biraz memleketin geleceğine ve orda ne görmek istediğimize bakalım ona göre enerji harcayarak hatta düşünmekten yorularak seçme kararımızı verip hakkımızı kullanalım.

Ancak o zaman memleket için doğru bir karar verdiğimizi düşünüp vicdanen rahat olabiliriz. Aksi takdirde geleceğini çaldığımız insanlara karşı sorumlu oluruz.

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!