Enflasyonda resmi rakamlar bir yana pratik ölçü, çarşının hareketliliği, poşetle dolaşanların bolluğu, semt pazarına alış verişe çıkanların pazar arabalarının doluluğu,yeme, içme mekânlarının kalabalıklığı, alıcının da satıcının da yüzünde uçuşan gülücüklerdir.

Enflasyonda olduğu gibi işsizlikte de ölçü devletin açıkladığı verilerden ziyade firmalara iş başvurulardaki bolluk, internet başında gecesi, gündüzüne karışan gençlerin çokluğudur.

Bu gün Ülkemiz en iyimser rakamla her yıl 1 milyon 200 bin kişiye ister nitelikli ister asgari ücretle iş alanı açabilirse işsizliği bitirmiş olmuyor ancak yerinde saydırabiliyor.

İşsizlik sadece maddi yetersizlikle de sınırlı kalmıyor bilhassa eğitimli kesimde yol açtığı ümitsizlik insanların geleceğe dair hayallerini yok ederek içlerinde bir boşluğun doğmasına da yol açıyor ki, bu da hastalıklı bir toplum belirtisidir.

İsteyen piyasa isteyen TÜİK verilerini ölçü alsın fark etmez bir ülkede işsiz sayısı çoksa iyi bilinsin ki, bu o ülkenin geleceği için en büyük tehlikedir.

Zira torpil, kayırma gibi olumsuz örneklerin de körüklemesiyle insanların sisteme olan güvenleri sarsılır ve bu güvensizlikle gelecek ümidini yitiren işsizler artık önüne çıkanın arkasına düşmeye hazır, kitle hareketlerinin ilk el atacağı hedef kitledir.

Sahip olduğu her türlü imkâna rağmen Ege Bölgesi’nde işsizlik oranı en yüksek il ise milli gelir ölçü alındığında Afyon’un ardından ikinci Aydın’dır.

Oysa Aydın her kademede okuma oranı Ege Bölgesi illeri arasında en yüksek yerdir.

1980’li,90’lı yıllarda insanlar sırf çocuk okutmak için Aydın’a tayin isterlerdi. Bunun üzerine bir de Adnan Menderes Üniversitesi açıldı.

Buna rağmen Aydın’da işsizlik sorunu azalacağına daha da çoğaldı. Bunda da birinci etken siyasetin yerel aktörlerinin Aydın’ı diğer illerle yarışa sokacak bir yönetim anlayışından kaynaklı vizyon eksikliğidir.

İkincisi de genel iktidarın icraat eksikliğinden doğacak olumsuzlukları yerel iktidarı devirmede bir siyaset aracı olarak kullanma hevesi ve buna bağlı eylemsiz tutumudur.

Siyasetçiler yeterli nitelikli işgücü yaratmada üzerlerine düşeni yerine getirmedikleri için beyin göçü yaşanmakta bu da Aydın’ın kendi yetiştirdiği beyinlerden istifade edememesi sonucunu doğurmaktadır.

O nedenledir ki, bu gün Aydın beyin göçünün yaşandığı işverenin çalışana  asgari ücreti bile lütuf olarak gördüğü ucuz bir işgücü cennetidir.

Bunun sonuçlarını toplumun her kesiminde özellikle gerek siyasette gerek sivil toplum örgütlerinde görmek mümkündür.

Her halde ticareti beceremeyenin siyasete soyunabildiği, beceriksizliğinden sanatını sürdüremeyip kepenk kapatanın mobil esnaf kılıfıyla oda başkanı olunabildiği tek yer Aydın’dır.

Bu gün Aydın’ın ucuz işgücü cenneti olmasında birinci neden beyin göçü ise ikinci neden de bu göçün doğal bir sonucu vasatın alan hâkimiyetidir.

Sonuçta savaşın kazananı Pirus’tur ama kaybolan yılların bedelini ödeyen Aydın’ın nitelikli gençleridir.

O bedelin bir sonucudur ki, bu gün işsiz üniversite mezunu bir gencin bulunduğu her evde bir dram yaşanmaktadır.

Ailesinin dişinden tırnağından artırdığı ile zor şartlarda üniversiteyi bitiren bir gencin ailesi bir o kadar parayı da KPSS sınavı için harcamak zorunda kalmaktadır.

Düşünebiliyor musunuz ailesinden harçlık istemekten utanan üniversite bitirmiş yetişkin bir genç bir de dershane için ailesine yük olmanın utancını yaşamaktadır.

Bu ağırlığı sorumluluğunun bilincinde olan bir gencin kaldırması sanıldığı  kadar kolay değildir.

Vakti zamanında vekil öğretmenlik umuduyla Karpuzlu’ya gelen bir gence, “ eğer ihtiyaç olur görev verilirse karşılığında alacağınız ücret ancak sizin yol masrafınıza ve cep harçlığına yeter, bilginiz olsun,” demiştik.

Karşılığında da genç,” ailem beni zor şartlar altında okuttu, benim hayalim atanmaktı ve kardeşimin okul masraflarına katkıda bulunarak aileme yardımcı olmaktı.

Bunu gerçekleştiremediğim gibi annemin babamın evlenme yıldönümünde bir çorap, bir buluz alamıyorum. Ailemin verdiği harçlıkla da hediye almak ağırıma gidiyor.

Yol masrafları çıktıktan sonra vekil öğretmenlikten kalan para  size bu hediyeyi kendi kazancımla aldım, dedirtse benim için o bile yeterli,” demişti.

Ya işini kaybedenler onların hali hepten içler acısı?

Vaktiyle işinden olan ve bir badana ustasının yanında çalışan bir gündelikçi anlatmıştı.

“Bir gün işten çıkarılıyorsunuz, sudan çıkmış balık durumuna düşmeniz yetmiyormuş gibi eşinize, çocuklarınıza durumu açıklamaya cesaret edemiyorsunuz.

Utancınızdan haberleri olmaması için okula gidiş saatinde çocuklarla birlikte evden çıkıyorsunuz, sonra bir kaçak gibi gizlice evinize geri dönüyorsunuz,” demişti.

Bu örneklerde görüldüğü gibi işsizlik neden olduğu sonuçlar itibariyle o kadar can yakıcı, o kadar toplum dinamiklerini sarsıcı ki, hem aileyi hem toplumu temelinden etkileme gücüne sahip bir faktördür.

Gençler işsizlikten zamanında evlenip yuva kuramıyor, kuranlardan işini kaybedenler evlilik kurumunu bitirmek zorunda kalabiliyor ki, Aydın bu konuda İzmir’in ardından Türkiye ikincisidir.

Boşanmadan doğacak bedeli de, eğer varsa, çocuklar ödemek zorunda kalmaktadır ki, hepsi olmasa da çoğunluğu hayatını ömrü boyunca sorunlu bir birey olarak sürdürüyor. 

Sonuç olarak denebilir ki, bütün olumsuzlukların temelinde yatan 1-Eğitim 2-İşsizliktir.

Kaldı ki, Türkiye bir vakitler genç nüfusuyla övünürdü, günümüzde ise o iftihar ettiğimiz genç neslin yarıdan fazlasının gözü işsizlik nedeniyle dış  ülkelerdedir ve bu olgu Aydın için de geçerlidir.

Kanımca bir ülke için asıl beka meselesi de budur.