Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemik (küresel) sorun olarak tanımladığı ilk Çin’de görülen ve ölümle sonlanan virüs salgını bir anda dünyanın bir numaralı gündemi oldu.

Belirtilerinin komşumuz İran’da da görülmesi üzerine bulaşıcı virüsün Türkiye’yi de etkisi altına alma ihtimalini doğurdu.

Elini çabuk tutan devletin zirvesi bunun üzerine fazla vakit geçirmeden gerekli tedbirleri alarak okullarda üniversitelerde eğitim öğretime ara verme, maçları seyircisiz oynatma gibi bir dizi karar aldı.

Hemen ardından da salgına karşı hazırlıklı büyükşehir ve ilçe belediyeleri tez elden  halkın toplu bulunabileceği yerlere yönelik tedbir amaçlı dezenfekte faaliyetine giriştiler.

Ankara Büyükşehir ve Çankaya Belediyelerinin bu konuda örnek bir çalışma yürüttüğünü Muharrem Sarıkaya’nın yazısından öğreniyoruz.(13 Mart)

Bağlı ekipler gece demeden, gündüz demeden yetki alanları olup olmadığına bakmaksızın statlar dahil kitle hareketlerinin yaşandığı her yeri dezenfekte etmişler.

Yaparken de doğru yöntemlerle, doğru ilaç kullanarak yapmışlar. Bu konuda insanların ricalarını da kırmamışlar.

Bazı taksici ve dolmuşçuların taleplerini de “Onlar da toplu taşıma yapıyorlar” diyerek ayrım yapmadan dezenfekte hizmeti vermekten geri durmamışlar.

İstekleri üzerine aynı hizmeti Ankara Ticaret Odası(ATO) benzeri sivil toplum örgütlerine de vermişler.

Okulları ve kamu kurumlarını da dezenfekte etmek istemişler ancak isteklerine yanıt alamamışlar. Bunu da bir dip not olarak düşelim.

Ankara BŞ ve Çankaya Belediyelerinin salgın karşısında yaptıklarını anlatmaktan amacım bu mücadeleye bir belediye başkanın seferberlik ruhuyla nasıl yaklaşması gerektiğini ortaya koymaktır.

Aynı cevvaliyeti göstermelerini gerek büyükşehir gerekse ilçe belediyelerinden beklemek hakkımızdır, diye düşünüyorum.

Parkları, çocuk oyun alanlarını, resmi özel toplu taşıma araçlarını, minibüsleri, servis araçlarını camileri, okulları, kamu binalarını, sivil toplum merkezlerini velhasıl görev alanı içine girsin girmesin belediyeler halkın toplu bulunduğu alanları dezenfekte etmeleri beklenirdi

Aydın’da gecikmeli de olsa belediyeler harekete geçmiştir ancak dezenfektenin doğru yöntemlerle, doğru ilaç kullanımıyla en azından salgının şiddeti azalana kadar sürekli yapılması gerekmektedir.

Çünkü salgının alacağı bir can Aydın’da yaşamını sürdüren 1 milyon 150 bin cana eşit bir kayıptır.

Hazırlıksız yakalanan sadece belediyeler değildir salgını önlemede baş aktör konumundaki Aydın’daki sağlık kuruluşlarının da temel ihtiyaçlarda eksikleri olduğu görüldü.

Sağlık Müdürü Dr.Osman Açıkgöz süreci usulet ve suhuletle yönetmeye çalışıyor ancak hastane yönetimleri sağlıkları tehdit altındaki sağlık personeli için bile yeterli koruyucu önlemleri almada zorlanıyorlar.

Buna ADÜ Hastanesi de dâhil.

En basitinden bütün hastane çalışanlarına verilmesi gereken maskeler çoğu hastanede enfeksiyon, göğüs ve kulak, burun, boğaz dışında kalan çoğu servis ve poliklinik hizmeti verenlerden esirgeniyor.

Hâlbuki hastane yönetimlerinin maske gibi alınması zorunlu malzemeleri doğrudan temin yetkileri var.

Üniversite hastanesinde verilen hocalara günde bir tane ile sınırlı maske hastane başhekiminin branşı enfeksiyon hastalıkları olmasına rağmen çoğu zaman ameliyata girecek öğrencilere verilemiyor.

Bunun yanında devlet hastanelerinin birçoğunda muayene ya da film için sıra bekleyen hastaların ayni koridoru paylaştıkları göz ardı ediliyor ve polikliniklerde ve servislerde çalışanlara korunmaları için gerekli el sterilizasyonu imkânı sağlanmıyor.

Ayrıca birçok hastane de henüz dezenfekte edilmiş değil.

Bu da akla Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin kamu kurumlarına hizmet veren binalarını dezenfekte etme teklifini yetkililerin cevapsız bırakmasını getiriyor.

Bu kısır mantık karşısında da Cemil Meriçİdeolojiler idraklerimize giydirilen birer deli gömleğidir”,sözünde ne kadar haklıymış demekten insan kendini alamıyor.

Sonuç olarak salgının başladığı Çin’den İran’a oradan Batı’ya uzanan yayılma güzergâhı üzerindeki Türkiye’nin Aydın ayağında bu hastalıkla baş etmede tek başına Sağlık Müdürlüğünün çabalarının yetersiz kalacağı aşikârdır.

O nedenle bu felaketten en az zararla kurtulabilmenin yolu Valilik koordinatörlüğünde yapılması gerekenleri kararlaştıracak ve izleyecek ilgili kurum temsilcilerinin yer aldığı, seferberlik ruhu ile çalışacak bir kurulun oluşturulmasından geçiyor.

Etkin mücadele ancak bu şekilde gerçekleşir. Camiler, okullar, toplu taşıma araçları gibi halkın toplandığı mekanlar bir merkezden yönetilecek ekiplerce doğru yöntemlerle, etkili ilaçlarla dezenfekte edilebilir.

Dünya Sağlık Örgütü’nün küresel tehlike olduğu üzerinde birleştiği bir salgını politika malzemesi yaparak üzerinden siyaset üretmekse ayıptan da öte aklın da vicdanın da kabul etmeyeceği bir davranıştır.

Aynı şekilde bürokrat da belediyelerden yardım istemede Ankara bürokratı gibi ideolojik ve politik nedenlerle ürkek davranırsa politikacıların siyaset üretmesinden daha beter bir tutum içine girmiş olur.

Çünkü söz konusu olan insan sağlığıdır.   

Bu güne kadarki ağırdan almayı yetkililerden halkta paniğe yol açmama gerekçesine sığınarak savunacaklar çıkabilir.

Ancak o gerekçeyi ileri sürenlere söylenecek şudur:

Çoğu hallerde abartma hoş karşılanmaz ama sağlık söz konusu olduğunda iş değişir, çünkü erken tedbir ve abartılı davranış çoğu hallerde can kurtarır.

Kaldı ki bu mazeretlerde doğruluk payı olsaydı devletin zirvesi okulların tatil edilmesi, yurtdışına çıkışların yasaklanması gibi radikal önlemlere başvurmazdı.

Bu durumda Aydınlıların:

Vali Yavuz Selim Köşger’den,

BŞB Başkanı Özlem Çerçioğlu’ndan,

Rektör Prof.Dr. Osman Selçuk Aldemir’den,

Sağlık Müdürü Dr. Osman Açıkgöz’den,

Ve hastane yöneticilerinden beklentileri sağlıklarını koruma konusunda bir seferberlik ruhuyla ellerinden gelen tedbirleri almalarıdır.

Hem de ivedilikle…