Rol aldığı 'Sessiz' adlı film bu yılki Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü kazanan Belçim Bilgin Erdoğan; Mayıs'taki törene tasarımcı Özgür Masur'un hazırladığı vişneçürüğü rengi elbisesiyle katılmış ve çok ses getirmişti. Özgür ve Belçim moda ve sinema kariyerlerinde birbirlerinden ayrılmayan özel bir ikili... Harper's Bazaar dergisi sinemacı Belçim Bilgin Erdoğan ve modacı Özgür Masur'u buluşturup sohbetlerini sayfalarına taşıdı.

Belçim Bilgin Erdoğan: 'Güz Sancısı' filminin gala elbisesi için sana gelmiştim. Tanıştığımız o ilk günü hiç unutmuyorum. Benim için ipek kumaşlardan yakası fırfırlı, dökümlü bir elbise tasarlamıştın.

Özgür Masur: Gri tonlarındaydı, fotoğrafı hala bende var.

B.B.E.: Bütün dostlukların, aşkın altında bir hayranlık duygusu yatıyor. Birine hayran olduğunuz zaman her şey daha kolay. Ben senin ruhuna da, tasarımlarına da hayranlık duydum. Bence bu hayranlık duygusu arkadaşlığımızı başlatan şey.

Ö.M.: Sana baktığımda nasıl ki farklı rollerde kadınlar görmek hoşuma gidiyorsa; senin için farklı tasarımlar hazırlayıp çizmek de bana zevk veriyor. İlhama inanmam ama sen benim esinlenme noktamsın.

TEDİRGİN OLUYORUM

B.B.E.: Başka tasarımcılardan giyindiğim zaman kıskanıyor musun?

Ö.M.: Gittiğin tasarımcıya bağlı. Kendini ifade etmenin, anlatmaya çalışmanın seni yorduğunu düşünüyorum. Bu yüzden başkalarına gittiğin zaman tedirgin oluyorum.

B.B.E.: Aslında o güven duygusuyla alakalı bir durum.

Ö.M.: Benim için önemli olan karşımdaki kişinin mutlu olması. Ben senin günlük hayattaki stilini de çok beğeniyorum. Üzerine bir şey koyduğun zaman o, bir 'şey' oluyor.

CESUR DEĞİLİM

B.B.E.: Çok cesur değilim aslında renkler konusunda. Seninle bu tutumumu kırmaya çalışıyorum. Cannes'da giydiğim kıyafet bunun en güzel örneği. Ö.M.: Sana vişneçürüğü giydirdim, daha ne olsun!

B.B.E.: O elbiseyle sadece 100 kişinin davetli olduğu bir after party'ye gittim ve yaklaşık 30 kişi gelip bana elbisemin kime ait olduğunu sordu. En şahanesi de Kylie Minogue, daha sahnedeyken, bana inanılmaz güzel göründüğümü söyledi. Sonra da benimle fotoğraf çektirmek istedi ve elbiseyi kimin tasarladığını sordu.

Ö.M.: Ben o sırada kırmızı halıyı izliyordum. Bu hem Yönetmen hem de oyuncular için müthiş bir başarı. Benim için de çok güzel bir tecrübeydi.

B.B.E.: Dünyadaki hangi fashion week'e çıkmak istersin?

Ö.M.: Yolun sonu tabii ki Paris! Londra ile yazışmalarım başladı. Bildiğim kadarı ile sen de takip ediyorsun moda haftalarını?

B.B.E.: Evet ama çok fazla değil. Senin referansın ile bazı şovları izliyorum çünkü modanın kölesi olmak istemiyorum.

Ö.M.: Ben kaçırmam. Dünyada yapılan her defileyi takip ediyorum.

B.B.E.: Tabii etmelisin çünkü bu senin işin. Ben nasıl sinema dünyasını takip ediyorsam sen de o şekilde takip etmelisin.

Ö.M.: Bence "Takip etmiyorum, dergi almıyorum" diyen yalan söylüyordur. Herkes evinde bilgisayarını açıp takip ediyor.

B.B.E.: Bu, sanatın her alanında geçerli bir durum. Bizim devraldığımız şeyler ve devredeceğimiz şeyler, onlardan biraz daha farklı bir yerden başlıyor. Sana bir sorum daha var. İleride kendini dünyaca ünlü bir marka olarak görüyor musun?

Ö.M.: Evet, görüyorum. Dünyada bilinen iyi bir tasarımcı olacağıma kesinlikle inanıyorum. Şimdi ben sorayım... En sevdiğin film?

B.B.E.: Çok fazla sevdiğim film var, aklıma ilk gelenler 'Bir Zamanlar Anadolu'da ve 'Frida'.

Ö.M.: Neden 'Frida'?

B.B.E.: Nedenini bilmiyorum. Filmi ilk izlediğim zaman Paris'teydim. Orada yalnız yaşamaya başladığım dönemdi. Sanırım o yüzden benim için özel.

Ö.M.: Paris'te nerede yaşadın?

B.B.E.: Rue La Fayette. Günde altı film izlerdim. 'Frida'yı koydum ve koltuğa oturdum. Delirmiştim...

Ö.M.: Ben de 'The Hours'ı çok severim. Peki, Meryl Streep ile bir akşam yemeği mi yoksa Madonna konserinde deli gibi eğlenmek mi?

BAKIŞINDA DRAM VAR

B.B.E.: Tabii ki Meryl Streep ile bir akşam yemeği.

Ö.M.: Meryl Streep de bana hiç Amerikalı bir oyuncu gibi gelmiyor. Sevincinde bile bir hüzün var. Dramdan geçmeyen hiçbir şeyin başarı getireceğine inanmıyorum. Sende de bu yanı görebiliyorum. Çok mutlusundur, gülersin ama bir bakışınla o dramatik yanın ortaya çıkar. Bu, Meryl Streep'te de var, Beren'de de var mesela. Zuhal Olcay ve Lale Mansur da öyledir.

B.B.E.: Peki ya sen Karl Lagerfeld ile yemek yesen ona ne sorardın?

Ö.M.: Ben Sonia Rykiel'ciyim.

B.B.E.: Modanın dahi çocuğu kim sence?

Ö.M.: Bence modaya bir akım getirdiği için Vivienne Westwood. 40'lı yıllardan sonra her şey tekrar olmaya başladı çünkü yeni bir form gelmedi. Fakat Vivienne punk'ı alıp başka bir yere götürdü.


"JAVIER BARDEM 'LE OYNAMAK İSTERİM "

B.B.E.: En çok hangi ünlüyü giydirmek isterdin?

Ö.M.: Meryl Streep, Nicole Kidman, Björk. Ben sana sormak isterim. Diyelim ki, evli değilsin, çocuğun yok ve burada hala Belçim Bilgin'sin. Onunla çalışmak için ülkeni terk edip gidebileceğin bir erkek oyuncu adı verebilir misin?

B.B.E.: Bunu sorarsın, ertesi gün bana o oyuncunun da içinde olduğu bir proje gelir ve senin yüzünden gidemezsem çok komik olur. (Gülüyorlar)

Ö.M.: Kiminle oynamak isterdin en çok?

B.B.E.: İlk aklıma gelen Javier Bardem. Farklı bir içgüdü ile oynadığını düşünüyorum. Oyunculuğunu çok beğeniyorum. Her karakteri çok iyi oynuyor.

1920'LERİN KADINISIN

B.B.E.: Bana baktığında hangi dönemin kadınlarını görüyorsun Özgür?

Ö.M.: 1920'ler! Benim en beğendiğim dönemdir. Geçen sene de Cannes'da giydiğin elbise benim tasarımımdı. Dar bir silüeti vardı ve sen onu müthiş taşımıştın. Bence sana uçuşan kıyafetler daha çok yakışıyor. Daha Helenistik, daha salına salına yürüyeceğin şeyler. Sen müthiş bir kadınsın ve yanında da müthiş bir adam var. Ona da hayranım.

B.B.E.: Yılmaz (Erdoğan) da sana hayran.

Ö.M.: Dışarıdan soğuk, ulaşılmaz bir görüntüsü var ama çok tatlı bir adam aslında.

Sabah : http: //www.sabah.com.tr