Mustafa Denizli ile yaklaşık 1,5 yıllık randevulaşamama sürecinin ardından nihayet cuma günü buluştuk. Elbette önce, neden bu kadar uzun süre 'tamam yapalım' dediği röportajı yapamadığımızı konuştuk. 'Çok fazla röportaj talebi var. Tabii bu güzel bir şey ama hepsine yetişmem mümkün değil.' Mustafa Denizli, açık yüreklilikle yoğunluğunu anlatırken hakikaten telefonu neredeyse hiç susmadı. Doğrusu, bir asistanla çalışmak ya da telefonunun numarasını bir sır gibi saklamak da mümkün ama o bunu yapmayacak kadar sahici biri. Mustafa Seven, birkaç poz alabilmek için ikna etmeye uğraşırken yanımıza geliveren iki gençten birinin askere gideceğini ve hatıra fotoğrafı çektirmek istediklerini söylediklerinde hiç üşenmeden ve yüzündeki gülümsemeyi eksik etmeden poz verdi... 

Oturduğumuz kafenin garsonları aralarından birinin futbolcu olduğunu belirtip yardım istedi. O gençleri nasıl dikkatle dinlediğini de gördüm. 'İki saatlik söyleşide sahiciliğini nereden anladın' diyenlere bu iki örnek yeter... 

- Şike iddianamesi kabul edildi.

İddianame açıklandı, biliyorum ama henüz içeriğini bilmiyorum.

- Dava sürecinde olduğu için bu isimler üzerinden konuşmak doğru değil ama genel olarak Türk futbolu 'şike' ile imtihanında ne durumda?

Var veya yok demem mümkün değil, doğru da değil. Ama yıllardır futbolun içinde bu tip hadiselere bulaşmak isteyen insanlar olduğunu biliyorum. Yıllardır bunlarla ilgili cezai yaptırımlar olmadığı için, çok rahat at koşturmak isteyen insanlar oldu.

- Amacına ulaşanlar oldu mu peki?

Bir futbol maçına baktığınızda, o maçta neler olduğunu, olabileceğini görür, hissedersiniz. Türkiye'de şike yapılan maçlar olsaydı kaçırmayacak çok göz var bu ülkede. Yıllardır bu sporun her kademesinde bulundum, bulunuyorum. Yaşayarak bildiğim; bu tür insanların amacına ulaşma şansı son derece düşüktür. İnsanları bir anda alıp 'bunları yaparlar' demek çok doğru değil. Sporculuğumda buna benzer hadiselerle karşılaştım. Bu insanların futboldan uzak durması ancak ve ancak çok ciddi yaptırımlarla mümkündür. Mahkeme hangi yolu takip edecek göreceğiz.

- Mahkeme günü 14 Şubat...

14 Şubat'ın artık iki önemli gündemi var. Bir Sevgililer Günü, bir de mahkeme. O gün, kim neyle karşılaşacak göreceğiz. Türkiye'de herkes olan biteni medyadan takip ediyor ama bu tehlikeli. İnsanlar kendi düşüncelerini olmuş gibi aktarıyor ve ikilem yaratıyor. Hatta bu ikilem şu anda Meclis gündemine gelen Şike Yasası için de yaratıldı.

- Futbola olan sevgi nasıl etkilendi?

Böyle bir hadisenin herhangi bir durumu olumlu etkilemesi mümkün değil. Şimdi bu ortamı Türkiye nasıl aşacak; asıl bunu çok iyi planlamak lazım. Güven kaybı olmamalı. Burada bir güven kaybı oldu ama olayı bir de tersten düşünmek gerek. Doğru veya yanlış birtakım şeyler olduysa da bundan sonra artık bunların ülke gündeminden çıkacağını düşünebiliriz.

- Olumlu tarafından bakıp, buradan daha verimli bir sürece geçilebilir diyorsunuz...

Gayet tabii. Bu ülkenin en önemli özelliklerinden biri dedikodu. En azından bundan sonra dedikodu üretme imkanı kalmayacak. Birçok 'geri zekalı' kendi kendine birtakım senaryolar yazıp yıllarca 'şu maçın sonucu şöyle olacak', 'bu maçın sonucu böyle olacak' dedi. Hasbelkader söyledikleri doğru çıkanların farklı şekillerde nemalandığı ortamlar en azından temizlenecek.

- Şampiyonlar Ligi'nde bu hafta Lyon'dan 7 gol yiyen Dinamo Zagreb'in teknik direktörü maçtan sonra apar topar kovuldu. UEFA Başkanı Platini sahada olana saygı duymak gerekir demiş...

O zaman burada olana da saygı duyması gerekir. Yani Platini Zagreb'de oynanan futbola saygı duyuyorsa Türkiye'de oynanana beş kat daha fazla saygı duymak zorunda. Beş katı özellikle söylüyorum.

- Mahkeme süreci devam ederken yorum yapmak istemiyorsunuz ama radikal bir karar bekliyor musunuz?

Dışarıdan gözlemlerime ve iddianamenin medyaya sızan kısmına bakarak söyleyebilirim ki o iddialar küme düşme için gerekli içeriğe sahip değil. Şike Yasası yapılırken de özen gösterilmesi gereken noktalardan biri kişilerle kurumların ortak hareketleri var mı, yok mu, net bir şekilde ortaya konulmalı. Şu anda iddianamenin tamamı kişiler üzerinden yürüyor. Böyle bir iddianamede kurumlar nasıl ceza alır, bilemiyorum.

- Çok önemli bir derbi maçı geride bıraktık. Sosyal medyada 'Avrupa'nın üçüncü büyük derbisi' denilen Fenerbahçe-Galatasaray maçlarını Avrupa'da şifresiz bile yayınlasanız kaç kişi izler ki yorumları da vardı. Sizce Türk futbolunun Avrupa'da karşılığı var mı, yok mu?

Bu üçüncülük sıfatını kim biçti bilmiyorum; belki ikinci, belki de yedincidir... Bizdeki derbilerin özelliği onlardan çok farklı. Özellikle maç öncesi yaşananlar açısından. 

- Neden böyle?

Çünkü Türkiye'de derbiler toplumun en ufak birimleri tarafından dahi çok canlı olarak yaşanır. Avrupa'daki benzerleri maç günü yaşanır, bir-ikisi hariç. Beşiktaş-Fenerbahçe-Galatasaray derbileri ülkenin her evinde, ülkenin her ferdi tarafından konuşulabilir, bu da bizim ülkenin şansı. Real Madridli'nin yaşadığı evde Barselonalı, Glasgow Rangerslı'nın evinde Celticli bulamazsınız çünkü onları farklı kılan unsurlar var. Siyasi görüşleri ya da dinleri gibi... Türkiye'de bir evde anne-baba-çocuklar üç farklı takımı tutabilir ve böyle bir evin içinde de derbiler çok canlı yaşanır. Bu bakımdan Avrupa'nın en önemli derbisidir. Ha futbol heyecanı ve kalitesi açısından üçüncü, beşinci derecelere düşebilir...

- Hem Milli Takım hem de Beşiktaş için adınız geçti. Kamuoyunun da böyle bir beklentisi var. Dönecek misiniz teknik direktör olarak sahaya?

Gayet tabii. Yeniden döneceğim, belki son kez olabilir bu. Bunu da kaç yıl için yaparım bilmiyorum. 

- Bugüne kadar birçok ilke imza atmış birinin dönüşüne dair de çok önemli hedefleri olmalı...

Gayet tabii, bir hedefim var. Böyle bir çalışmayı düşündüğüm zaman, o takımda yapılmamış ne var ona bakarım. 'O camianın yapılmamışı nedir' üzerinden hareket etmek ve hedefi oraya koymak benim başarı şansımı artıran faktör. Son kez döneceğime göre, böyle bir hedefi belirler öyle dönerim ve gerçekleştirip öyle bırakırım. Bu dönem, aküyü doldurma dönemi benim için; döneceğim merak etmesinler.

- Peki, dönmeyi şu anda düşünmüyorsunuz ama şöyle sorayım, bu kadroyu çalıştırmak ister miydiniz?

Bu kadro, önemli bir kadro; ama bu sorunun karşılığını vermeyeceğim. Beşiktaş'ın hangi kadrosu olursa olsun çalıştırmak önemli.

- Beşiktaşk yani sizin için...

Bunu herkes biliyor. Büyük camialarda görev yaptım; oralarda da aynı aşkla çalıştım. Beşiktaşlı olmam bir şeyi değiştirmiyor. Beşiktaş şu anda güçlü ve iyi bir kadroya sahip. Bizim şampiyonluklar yaşadığımız kadro, o günün şartları için bu ligi en iyi değerlendiren kadroydu. Beşiktaş o günden sona birçok önemli transfer yaptı. İlk yılında düşündüğü başarıyı elde edemedi. Bu sene alabilir mi; alabilir. Ama biliyorum ki yaşadığım rahatsızlıkta Beşiktaş'ın da payı var. Galatasaray ve Fenerbahçe'de çalışırken de kamuoyunun bilmediği ufak tefek operasyonlar geçirdim. Beşiktaş'ta biraz daha ağır oldu.

- Bu mesleğin böyle kötü bir tarafı da var demek ki...

Var tabii, hiçbir başarı karşılıksız gelmiyor. Beşiktaş'ın başından ayrılalı aşağı yukarı 1,5 yıl olacak. İnsanlara da ben on yıldır falan dışarıdayım gibi geliyor. O kadar uzak değil 1,5 yıl evvel bu takımın başındaydım. Hatta bu transferlerin bir kısmına da karar veren bendim.

- Milli Takım yeni teknik direktörle beklenen çıkışı sağlayabilir mi?

Sağlar; gayet tabii sağlar. Bana göre Milli Takım'ın heba olmuş iki yılı var. Onlar futbolumuz adına yazık yıllardır. Bu ülkenin, futbolu ne durumda olursa olsun, Milli Takımı'nı uluslararası yarışmaların içinde tutacak potansiyeli her zaman var.

- Teknik direktörlüğün ne kadarı motivasyon?

Çok önemli değil.

- Takım içinde arkadaşlık, teknik direktöre saygı olursa daha başarılı olurmuş gibi bir kanı var halbuki...

Olur ama onu oluşturmak için çok önemli bir süreç lazım. Yani önemli olan güvenmek ve inanmak. Bunu da sadece çalışmalarla ortaya koyabilirsiniz. Konuşarak olmaz. Futbolcuların, çalışmalarınıza ve size inanması lazım. Motivasyon dediğiniz inanç yükselmesi. Sen bütün planını, programını onlara güven verecek şekilde ortaya koyamazsan soyunma odasında 'hadi aslanım, hadi koçum' diyerek başarılı olamazsın. Bizde, motivasyon farklı şekilde sunuluyor. İyi motive etti; yok ya!

- İnandırmak durumunda olduğunuz futbolcular da önemli. Bizde profil; genç, çok para kazanmış ama altı boş... Bu da zorlar mı teknik direktörü?

Zorlamaz mı? Türkiye'de eğitim sisteminin getirdiği bir olumsuzluk var. Ya eğitim ya spor; karar vermek zorundasınız. İyi bir sporcu olmayı seçerseniz, halkın karşısına eğitimsiz bir sporcu olarak çıkıyorsunuz. Eğitiminiz yeteneklerinizi desteklemiyor. Bu benim en fazla üzüntü duyduğum konu. Gençlerin de örnek aldığı, idol olacak insanlar ama zaman geliyor iki kelimeyi bir araya getiremiyor. Trilyonların olabilir ama basının karşısına çıktığında vereceğin mesaj yok. Bunu zaten okulda alamıyorlar, o zaman bir yol kalıyor o da kendini geliştirmek. Bunu deneyen insan da fazla yok. Milli Takım'ın başındayken ilköğretim ve liselerde sporcu kontenjanı ayrılması için bir program önermiştim; olmadı. Ortaokulda hayatımın en önemli dayağını futbol yüzünden yedim öğretmenimden.

- Babanız da 'okul bitecek sonra futbol' demiş; zorlanmış mıydınız?

Zorlamaz mı? Evimden öğrenimime İzmir'de devam edeceğim, boş zamanımda da futbol oynayacağım diye ayrıldım. Birinci şart okumamdı.

Kim için ne dedi?

Erdoğan Demirören: İsmi yeter. Erdoğan Ağabey, futbol dünyasında en eski tanıdığım, çok saygı duyduğum insandır. Sporculuk yaşamımın başında tanıdım onu. Oğlunun başkanlığında da görev yaptım.

Serdal Adalı: Serdal Bey'le sağlığım dolayısıyla çok uzun süreli çalışamadık. Ama çok içten, çok sevdiğim, geç bulup çabuk kaybettim diyebileceğim biri. Görüştüm de kendisiyle, inşallah en kısa zamanda aramızda olur.

Aziz Yıldırım: Keza aynı duyguları onun için de yaşıyorum. Onu da ziyaret ettim Metris'te. Doğruyu söylemek gerekirse Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra aramız çok sıcak olmadı. Ama o hiçbir şeyi değiştirmez. Bu konuyla ilgili büyük üzüntü duyuyorum.

Abdullah Avcı: Avcı, avlamaya devam edecek. İyi avlıyor. Korulukta avlanıyordu önceden, şimdi ormana çıktı ama avcı her yerde avcıdır.

Fatih Terim: Hayatımın önemli bir parçası. Fatih'le dostluğumuz çok eskiye dayanır. Onunla iftihar ediyoruz.
Hakan Şükür: Sayın Bakanım... Hakan şimdi çok farklı bir kişi benim için. Alpay'la ikisine özel sıfatlarım vardı; kızlarım için de o sıfatı kullanırdım. Sevgi tezahürü olarak.

- Biz de öğrenebilir miyiz?

(Gülüyor) Kızlarıma küçük öküzlerim derdim, bunlara büyük öküzlerim.

Çarşı: Çarşı olmadan pazar olmaz. Ne memlekette pazar olur ne günlerden pazar. Sahaya çıkarken kısa bir süre arkamı dönüyordum onlara, sonra maç boyunca karşımda oluyorlardı. Kulübeye yürürken elektriklerini sırtımda hissediyordum. Bu Çarşı'da her şey var.

Kızlarımla iftihar ediyorum

- Kızlarınıza bir dünya şampiyonluğu sözünüz varmış...

O sözüm biraz yanlış aktarıldı. Bir maçtan sonra kızlarımdan bahsetmiştim; 'Galibiyeti kızlarınıza mı armağan ediyorsunuz' demişlerdi. Ben de 'Hayır, kızlarım böyle bir maçtan çok daha değerli ancak onları bir dünya şampiyonluğu onore edebilir' dedim. Tabii ki başladığım günden itibaren var, Avrupa, dünya şampiyonlukları hedefleri. Bazısının ucuna geldik ama bırakacağım güne kadar o hedefimden asla vazgeçmem.

- Kızlarınızla ilişkileriniz nasıl?

Harika; hakikaten onlarla iftihar ediyorum. Belki fazla düşkünüm onlara ama kayırmıyorum, gerçekten başarılılar. Biri Bilkent'i bitirdi, Amerikan eğitiminden geldi. Küçüğü Fransızca'yı Türkçe'den daha iyi konuşuyor. O da üniversiteyi kazandı. Tahminlerimizin üzerinde bir başarı gösterdi. Diyaloglarımız da çok iyi hem baba-kız, hem arkadaşız.

- Kızlarınızın hayatında da taktik verir misiniz?

Yok, sadece fikir belirtirim. Yani bir konuda sadece fikrimi belirtirim, tercihi onlara bırakırım.

- Bir açıklamanız var, futbol benim dünyam ama o dünyayı sadece futbolla doldurmuyorum diyorsunuz.

Bir insanın hayatı futbolla hakikaten dolmaz. Benim o işi izlemem, yönetmem için, o tarafımı bir boşaltmam lazım ki tekrar doldurayım. Orası hep dolu kaldığı zaman üzerine koyacak bir şeyin olmaz.

- Nasıl dolduruyorsunuz?

Gündemi çok yakından takip ederim. Spor gündemi elbette ama ülkenin ekonomisini siyasi yaşamını, dünya siyasetini, sanatı... Sadece futbolla yaşarsan, futbol topu kadar bir dünyan olur. Karınla, çocuklarınla oturup bütün gün futbol konuşacak halin yok. Onu başka şeylerle mutlaka beslemek lazım. Evet hayatımın en önemli bölümü futboldur ama onu hep yenilemek için bir şeyler yapmak lazım.

- Ne tür kitaplar okursunuz; konser, tiyatro takip eder misiniz?

Ederiz. Ayın 25'inde mesela Keşanlı Ali'ye gideceğiz, programını yaptık. Yakalayabildiğimiz konserlere de gitmeye çalışıyoruz. Sinemayı takip ediyoruz ayrıca evde daha çok DVD izleriz. Ben bir tek dizi takip etmem.

EVİMİN TEKNİK DİREKTÖRÜ DEĞİLİM

- Evliliğiniz hiç konuşulmadı ama şaşırttınız... Siz mi ikna oldunuz evliliğe yoksa siz mi ikna ettiniz?


Böyle tek taraflı iknayla yapılan bir evlilik varsa bize de söyle.

- Ayrı dünyaların insanı gibi görünüyorsunuz. Eşiniz ünlü bir siyasetçinin kızı...

Eşim yaşamını okuyarak geçirmiş biri. Ben de öyle. Ortak yönümüz fazla. Üstelik sadece belirli konularda anlaşmak önemli değil genelde anlaşmak önemli. O konuda şanslıyız.

- Bu anlaşmanın ne kadarı aşk?

Büyük bölümü. Yüzde veremem sana; bilmiyorum ama burada önemli olan potansiyel güç odur.

- Evde teknik direktör kim?

Benim hiç öyle merakım olmadı. Yani evimin teknik direktörü olmak istemedim, ben takımların teknik direktörü oldum. Yani teknik direktörlerin de teknik direktörü olabilir, orada bir sıkıntımız olmaz.

- Milletvekili olmayı düşünüyor musunuz?

Çok teklif aldım ama hiçbir gün düşünmedim. 90'lı yılların başından beri bu tür teklifler aldım, hatta yerel yönetimlerle ilgili de teklif aldım ama düşünmedim. Emeklilikte de belki bulunduğun yerin belediyesi veya bir STK'da çalışmak benim için daha değerli. (Gülay Altan / Akşam)