Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Prof. Dr. Davut Dursun, ''Çocuk ve genç işçilerin çalışma esas usullerine yönelik yönetmelik şu anda yayınlanmış bulunuyor. Fakat bu yönetmeliğe bakarsanız, 14 yaşın altındaki çocuklar söz konusu değil, 14 ile 18 yaş arasındaki çocukların çalışmaları düzenlenmiş bulunuyor. Burada tiyatroda oynayan, sinema filmlerinde çalışan, televizyon yapımlarında çalışan, radyoda çalışan kişiler söz konusu değil. Dolayısıyla burada bir boşluk var'' dedi.

Radyo Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği tarafından düzenlenen 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun ile Yayın Hizmeti Usul ve Esasları Hakkındaki Yönetmelik bilgilendirme toplantısı, Antalya Kültür Merkezi'nde yapıldı.

Toplantıya, RTÜK Başkanı Davut Dursun, Radyo Televizyon Yayıncıları Meslek Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Güleryüz, RATEM Yönetim Kurulu Üyesi ve Antalya Temsilcisi İdris Taş, Antalya Vali Yardımcısı Recep Yüksel ile Akdeniz Bölgesinde yerel ve ulusal yayın yapan radyo ve televizyonların temsileri katıldı.

RATEM Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Güleryüz, 3 Mart'ta yürürlüğe giren 6112 sayılı yönetmeliğin yayıncılık alanında yaşanan sıkıntıları sona erdirdiğini ifade etti. Güleryüz, ''Yasada kabul edilen birçok maddenin önceden kabul edilmesi bile düşünülemiyordu, ancak yasalaştı. Bu bizleri ve yayın sektörünü oldukça mutlu etti'' dedi.

Yeni yasayla RTÜK payının yüzde 3'e indiğini, frekans ihalesi yapılabilmesine olanak tanındığını, yayın lisans sürelerinin 10 yıl olması ve seçim dönemindeki yayınlara siyasal reklamların alınması gibi maddelerin kanunlaştığını anlatan Güleryüz, bunları yerel ve bölgesel yayıncılara anlatarak, kanunun tam ve uygun olarak uygulanmasına çalıştıklarını belirtti.

-RTÜK Başkanı Dursun-

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun da, radyo televizyon sektöründe faaliyet gösteren yayıncıların hala önemli sorunları olduğunu söyledi. Dursun, hala çözüme ulaştırılmamış sorunlar olduğuna değinerek, ''Bazı ülkelerin aştığı merhaleleri biz hala aşamadığımız için ortaya çıkan durumlar var. Bir yandan baktığımız zaman (İyi bir mesafe katetmişiz) diyoruz, ama diğer taraftan, bazı ülkelerle kendimizi kıyasladığımız zaman da ciddi problemler var'' diye konuştu.

Türkiye'de 250'ye yakın ulusal televizyon ve bunu yanında bin civarında radyo kuruluşu olduğunu ifade eden Dursun, şöyle devam etti:

''Bu sayıları pek çok yerde telaffuz ettiğimiz zaman insanlar şaşırıyor. Türkiye'nin reklam pastasını, ekonomik büyüklüğünü, kalkınmışlığını dikkate aldığımız zaman, bu kadar yayın kuruluşunun Türkiye'nin mevcut potansiyelinin üzerinde olduğu şeklinde bir değerlendirme yapılabilir. Ama aynı zamanda Türkiye'nin renkliliğini, dinamizmini, tarihsel ve kültürel bakımdan zenginliğini dikkate aldığımız zaman, Türkiye bu kadar radyo televizyon kuruluşunun farklılığını içselleştirebilecek bir dinamizme sahip bir ülke olarak da mütalaa edilebilir.''

Dursun, Türkiye'deki çok sayıda yayının çoğulculuğu, renkliliği ve dinamik bir yapıyı temsil ettiğini vurguladı. Reklam pastasının bütün yayın kuruluşlarına yetmediği yönünde de sıkıntılar olduğunu belirten Dursun, ''Öyleyse burada bir sıkıntı var diyoruz. Dolayısıyla karşılıklı bir paradoksla karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz'' dedi.

Yayıncıların içinde bulunduğu sektörün beslendiği en önemli alanın bilgi iletişim teknolojileri olduğunu ifade eden Dursun, bu teknolojinin getirdiği imkanlar ve zorluklar olduğunu, teknolojiyi en iyi şekilde kullanan yayın kuruluşlarının etkinliğini artırdığına dikkati çekti.

-Sayısal yayına geçiş çalışmaları-

Yayıncılık sektöründe global anlamda en önemli gelişmenin analog yayın sistemlerinden dijital sistemlere geçiş olduğunu anlatan Dursun, Türkiye'nin bu konuda geride kaldığını belirtti.

Dursun, şöyle devam etti:

''Biz kendimizi Avrupa Birliğiyle birlikte hareket etme konumunda mütalaa eden bir ülkeyiz. Avrupa Birliği'nin programlarına baktığımızda, AB üyesi ülkelerin pek çoğunda sayısal teknolojiye geçilmiş bulunuluyor veya geçilme aşaması yaşanıyor. En geç 2014 sonunda hepsi geçmiş olacak. Bizde birtakım adımlar atıldı. 2006 yılında İstanbul, İzmir ve Ankara'da deneme yayınlarına başladık. Ama o günkü yasanın yarattığı birtakım sorunlar nedeniyle bunun arkasını getiremedik. Yasal düzenleme ihtiyacı biraz geciktiğinden hala sayısal konusunda bazı sıkıntılarımız var. Ancak yayıncılık sektörü açısında bir milat olarak kabul ettiğimiz, 6112 sayılı yönetmelik, sayısal yayıncılık konusunda çok net, çok açık bir takvim öngördü. Nasıl, 1990'lı yıllarda özel televizyonlara geçiş bir milat ise, bu yasa da sayısal yayıncılık için bir milat. Yasa bir takvim sunuyor. Yasanın çıktığı tarihten itibaren bir yıl içinde radyo ve televizyonlar için ayrılmış frekansların planlaması yapılır. Şu anda frekans planlaması çalışması devam ediyor. Önümüzdeki aylarda planlama çalışması bitmiş olacak. Ardından sayısal frekansların ihale edilmesi öngörülüyor. Bunu ardından da iki yıl içinde analog ve sayısal, yani paralel yayınların devam edeceği öngörülüyor. Dolayısıyla bu iki yıl sonunda analog yayınların sona ereceği ve sayısal yayınlara tamamen geçileceğini öngörüyor. Bütün çalışmalarımızı ve planlarımızı buna göre yapıyoruz. Önümüzdeki 3-4 sene içinde televizyon yayıncılarının bu işe kendilerini hazırlamaları gerekiyor.''

Dursun, yayıncıların teknolojik olarak da hazırlamaları gerektiğini, evlerdeki televizyon alıcılarının da sayısal televizyon yayınlarını alabilecek nitelikte olması gerektiğini kaydetti. ''Eğer bu televizyonlar sayısal yayınları alabilecek nitelikte olmazsa siz istediğiniz kadar sayısal nitelikte yayın yapın evde hiç kimse bu yayını seyredemeyecek demektir'' diyen Dursun, sayısal yayını alamayacak durumdaki televizyonlara, ''set-top box'' adı verilen bir aracın monte edildiğini anlattı.

Televizyonların bu cihaz sayesinde sayısal yayını alabilecek hale geldiğine değinen Dursun, ''İzleyicilerin set-top box konusunda yönlendirilmeleri gerekiyor. Bunun için birtakım kampanyalar düzenliyoruz. Bu aletlerin maliyeti 30-40 dolar olabilir. Bu nedenle şimdiden yayıncıların bu konuyla ilgilenmelerini istiyoruz'' dedi.

-Akıllı işaretler-

Davut Dursun, 2006 yılındaki düzenlemeye Türkiye'deki televizyonlarda akıllı işaretler sistemini uygulamaya başladıklarını, bu şekilde çocukların olumsuz yayınlardan etkilenmelerini önlemek istediklerini anlattı.

Önceki yasada bu işaretlerin kullanımıyla ilgili yasal bir zorunluluk olmadığına dikkati çeken Dursun, bu dönemde sistemin ''ağır aksak işlediğini'' vurguladı. Yasanın getirdiği en önemli yeniliklerden birinin akıllı işaretler olduğunu kaydeden Davut Dursun, yasayla akıllı işaretlerin yasal zorunluluk haline geldiğini bildirdi.

Yasaya göre televizyon yayıncılarının programlarda sembol kullanmak zorunda olduğunu belirten Dursun, şöyle konuştu:

''Kullanmamaları suç işleme anlamına geliyor. Bunun yanında sembol sistemini mümkün olduğunca sağlıklı kullanmamız gerekiyor. Bunun için yayın kuruluşlarında sembolleri gerekli programlarda kullanabilecek personel bulundurulması gerekiyor. Bu personel hangi simgenin nerede nasıl kullanılacağına karar verecek. Semboller izleyicilerin yaşı ve içeriğe göre kategorize ediliyor. Yaş sembolleri 7 artı, 13 artı ve 18 artı. Genel izleyici yaşa ve sınırlamaya gerek olmayan programlar için geçerli. Bunlar son derece önemli. 13 ve 18 simgesini almış bir programın bu simgeleri programın başından sonuna kadar taşıması gerekiyor. 13 artı almış bir program ancak saat 21.30'dan sonra yayımlanabiliyor. Bu işareti almış programlar ancak bu saatten sonra yayına verilebilir. Yani izleyici bu programı saat 21.30'dan önce izlememeli. İzleyecekse çocuklar yattıktan sonra izleyebilmeli. 18 artı almış bir program ise ancak saat 24.00'ten sonra yayımlanabilir. 18 artı almış bir programı saat 21.00'da veya gündüz 12.00'de yayınlamak demek, suç işlemek anlamına geliyor.''

İzleyici temsilciliğinin de, ihtiyari bir kurumken yasal hale getirildiğini anlatan Dursun, yeni yasanın yayıncılar için getirdiği en önemli maddelerden birinin de, yeni bir reklam mecrası oluşturulması çalışması olduğunu belirtti.

Yeni bir uygulama olması nedeniyle birtakım aksaklıkların yaşanabileceğini vurgulayan Dursun, ''Artık tek yanlı düzenleme devri bitti dünyada, ortak düzenleme devri başladı. Karşılıklı birlikte yapacağız. Yasa yapma, yönetmelik hazırlama sürecinde bunu en geniş anlamda kullandık. Bu uygulama da birçok kesime örnek oldu'' dedi.

-Çocuk işçiler-

Dursun, bir soru üzerine yeni RTÜK Yasası'nda ''Çocuklar istismar edilemez'' hükmü bulunduğunu hatırlattı. Sadece dizilerde değil, televizyon yapımlarında da çocukların aktör olarak kullanılmasının önemli bir konu olduğunu ifade eden Dursun, dünyanın pek çok ülkesinde çocukların çalışma koşullarının düzenlendiğini belirtti.

Dursun, dünyada 18 yaşın altındaki çocukların televizyon, radyo, sinema ve tiyatroda çalışmasıyla ilgili düzenlemeler yapıldığını, Türkiye'de ise bu konuda bir boşluk bulunduğunu kaydetti. İş Yasası'nda sadece, 14-15 yaş altındaki çocukların çalışamayacağına ilişkin düzenleme olduğuna dikkati çeken Dursun, şunları söyledi:

''İş yasamız 14-15 yaşlarındaki çocukları çocuk işçi, 15-18 yaş arasındaki çocukları ise genç işçi kabul ediyor. Çocuk ve genç işçilerin çalışma esas usullerine yönelik yönetmelik şu anda yayınlanmış bulunuyor. Fakat bu yönetmeliğe bakarsanız, 14 yaşın altındaki çocuklar söz konusu değil, 14 ile 18 yaş arasındaki çocukların çalışmaları düzenlenmiş bulunuyor. Burada tiyatroda oynayan, sinema filmlerinde çalışan, televizyon yapımlarında çalışan, radyoda çalışan kişiler söz konusu değil. Dolayısıyla burada bir boşluk var.''

Gerekli düzenlemenin yapılması için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bir çalışma yürüttüklerini anlatan Dursun, bu konuda hazırladıkları dosyayı da bakanlığa gönderdiklerini bildirdi. Dosyanın şu anda bakanlığın ilgili birimlerinde incelendiğini belirten Dursun, ''Önümüzdeki günlerde konu üzerinde yeniden oturup çalışacağız'' dedi.

Uluslararası Çalışma Örgütü'nün de söz konusu alanlarda çocuk çalıştırılmasıyla ilgili bir çalışma yürüttüğünü kaydeden Dursun, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Önümüzdeki hafta Ankara'da, yaptıkları bu çalışmanın sonuçlarını açıklayacaklar. Onu da merakla bekliyorum nasıl bir yapı ortaya çıkacak diye. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde bu konuyla ilgili yasal veya yönetmelik anlamında bir düzenlemenin yapılabileceğini bekliyorum. Böyle bir ihtiyaç var. Çünkü çocukların bu konuda ciddi bir istismara uğradıkları, hem yapımcılar tarafından dile getiriliyor, hem de biz izleyiciler olarak çocukların mağduriyete uğradığını görüyoruz. Bu önemli bir sorun, bunun çözümlenmesi gerekiyor.''

Çocukların çalışma süreleri, koşulları ve ebeveynlerden izin alma mekanizmalarının netleştirilmesi gereğine işaret eden Dursun, ''Otobanda araba camı silen çocukla ekrana çıkıp şarkı söyleyen çocuk arasında istismar anlamında ne fark var'' diye sordu.

Yönetmelikle çocuğun istismar edilemeyeceğini hüküm altına aldıklarını anlatan Dursun, çocukların istismar edilmemesi hususunda iç düzenlemeyi yapmaları gerektiğini kaydetti.

Dursun, televizyonlarda yayınlanan bazı dizilerde şiddet ve cinsellik konuları, marjinal temaların seçilmesi, içerikleri gibi konularda şikayet aldıklarını, bu eleştirilerde de yayın ilkeleri doğrultusunda düzenlemeleri olduğunu anlattı. Bu konularla ilgili yayıncılarla diyalogları olduğunu vurgulayan Dursun, ''Yasa koyucunun düzenlemelerinde dile getirilen, şiddetin özendirilmemesi, kadının bir cinsel obje olarak kullanılmaması konularında bir hassasiyetimiz var. Bunlara herkesin uymasını istiyoruz'' dedi.