İngiliz gazeteci ile Amerikalı arasında münakaşa: Türkiye amfibik savaş yapabilir mi, yapamaz mı? En sonunda İngiliz kızıyor ve 'Bu millet İstanbul trafiğini aşıp evine gidebiliyorsa, buraya da gelebilir' diyor.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, hayatını Kıbrıs davasına adadı.
'Müdahaleden başka çare yok'
"15 Temmuz: Ecevit'e mesaj: Enosis için son adım atılmıştır. Müdahaleden başka çare yoktur!
16 Temmuz: Darbede Yunan askerlerinin rolü gayet aşikar. Makarios, BM kanalı ile İngiliz üslerine sığındı ve adayı terketti. Mermiler, şarapnel parçaları başımıza düşmekte.
'İstanbul trafiğini aşıyorsa buraya da gelir'
18 Temmuz: BBC 'Türk donanması denize açıldı' diyor. 60 bin asker hazır. Dua! Dua! Dua! Hey Makarios, açtığın kuyuya bak nasıl kendin düşeceksin! Müdahale şart ve gecikiyoruz. ABD birkaç güne kadar Sampson rejimini tanıyacak. Kleridis bu yönde elinden geleni yapıyor. ABD Büyükelçisi... Türkiye gelir mi? Rum tarafında her şey normale dönüyor. Tartışıyoruz! Hangi 'normalden' bahsediyor? Normal hakkında ayrı düşüncelerimiz olduğu aşikâr. Arada sırada Ledra Palas'tan mermiler başımızın üzerinden geçiyor. İngiliz gazeteci ile Amerikalı arasında münakaşa: Türkiye amfibik savaş yapabilir mi, yapamaz mı? En sonunda İngiliz kızıyor ve 'Bu millet İstanbul trafiğini aşıp evine gidebiliyorsa, buraya da gelebilir' diyor. Gülüşmelerle münakaşa noktalanıyor. Halkımız disiplinli bir bekleyiş içinde. Amerika'dan Kıbrıs'a rejim yerleşiyor haberleri gelmeye başladı. Ecevit'e yeni bir mesasaj: 'Müdahale! Başka çare yok!..
Av tüfeğiyle bekleyiş
19 Temmuz: 40-50 gazeteci gelip gitti. Bütün gün beyanat vermekle, gazetecilerle durum değerlendirmesi yapmakla geçti. Donanma açıldı. Birkaç jet üzerimizden geçmiş. Saat: 19.45 'Büyükelçi Asaf İnhan Bey aradı, bekliyor' mesajını aldım. Birkaç yüz metrelik mesafe sanki millerce uzun geldi bana. Asaf Bey gülerek 'Gel bakalım Denktaş Bey, beklediğin gün geldi' dedi. Elime küçük bir kağıt uzattı. Evet yarın sabah saat beşte geliyorlar. Başımın uğuldadığını hissettim. Sarılarak ağlaştık. Geliyorlardı. Kurtulacaktık artık. Ve bu coşkulu sevinç birdenbire bir ağırlık oluverdi omuzlarımda! İçimde Raif'i kaybedeceğimi söyleyen bir duygu, bir ses vardı sanki. Ve kendi kendime 'Her şehit bir Raif değil mi senin için. Her şehidin acısını duydukça çökmemen gerekir.'
Heyecan büyüktü. Omuzladığımız sorumluluk çok ağırdı fakat hepimizde özgürlüğe kavuşmanın ümidinden kaynaklanan bir güç vardı. Artık karargâhı kooperatifin bodrumuna taşıyabilirdik. Sancaktarlıktan bize birkaç silah verilmesini istedim. Cevap geldi. Yoktur ve veremezlerdi. İkametgahtan av tüfeklerimle, tabancamı aldırttım.
'Ölsek de gam yemeyiz'
20 Temmuz: Sabah beş. Bayrak radyosu beyanatımı vermeye başladı. 'Bugün, bu anda kahraman
'Hastane şehitlerle dolu'
Savaş filmlerindeki manzara! Helikopterler inip kalkıyor. Her tarafta koşuşan askerler. Mehmetçik Kıbrıs'ta rüyada gibiyiz. (...) Meğer Yunan Alayı ile Türk Alayının ölüm kalım savaşı verdikleri bir esnada aralarında bayrak sallayarak geçmişiz. Allah'ın öldürmediğini kul öldürmüyor. Oğlum Raif yeşilhat üzerinde çarpışmakta. Arkadaşları Rum radyosunu dinlemekte. 'Türk askeri adaya çıkmadı' teranesinden etkileniyorlar. Hastane koridorları şehitlerle dolmaya başlamış, gömemiyorlar. Kolordu'dan emir lazımmış. Hastaneye gidiyorum. Manzara dehşet verici. 10-12 er geldi. Bir Jeep'in içinde sınır boyu gezdirildiler. Mücahitlerle kucaklaşıp, selamlaştılar. Durum derhal değişti. Sınırlarımız aşılmaz kale haline geldi." (Rauf R. Denktaş, Kıbrıs Elli Yılın Hikayesi, Akdeniz Haber Ajansı Yayınları, İstanbul, 2008, 447-464)
Sosyal medyada bu konuyla ilgili düşüncelerinizi #aydınkonuşuyor etiketiyle paylaşın, yayınlayalım!