Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, Armağan Çağlayan'ın YouTube'da 196Sekiz kanalındaki 'Gör Beni' programına konuk oldu. Armağan Çağlayan’ın sorularını yanıtlayan Görür, Maraş merkezli depremlerden sonra psikolojisinin bozulduğunu ve günde 1-2 saat ağladığını söyledi.

'ÖMÜR SÜREMİZ İÇERİSİNDE AŞAĞI YUKARI 7-8 TANE BÜYÜK DEPREM VAR'

Marmara depreminin her an beklendiğini dile getiren Görür, şöyle konuştu:

"15-20 sene önce bu depremler hiç konuşulmazdı. Bizim nesil büyük ölçüde bu büyük depremlerin tekerrür etme periyotları içerisinde yaşıyor. Bu bir tesadüf. Bizden önceki nesiller, 39-42 falan depremleri hariç doğru dürüst deprem belki de görmediler, yani geniş aralıklar var. Biz büyük depremleri görüyoruz. Çünkü sözgelimi Kuzey Anadolu fayının 99’da, ondan önce 67’de veya 54’te gibi büyük depremleri gördük. Van depremini, Elazığ depremini, şimdi de Maraş depremini gördük. Bizim ömür süremiz içerisinde aşağı yukarı 7-8 tane büyük deprem var. Bu bizim nesil için bir şanssızlık ama bir tesadüf çünkü o büyük deprem üreten fayların tekerrür periyodu tam bizim yaşadığımız dönem içerisinde doldu. Onun için biz görüyoruz. Mesela Maraş depremi aşağı yukarı 1513’ten beri orada doğru dürüst bu boyutta bir deprem yok. Neredeyse 500 sene. Ama bizim yaşadığımız döneme denk geldi. Marmara’da mesela şimdi deprem bekliyoruz. Çok büyük bir olasılıkla çoğu insan görecek bu depremi, yani şu anda yaşayan gençler veya orta yaşlılar, bilmiyorum belki biz bile görebileceğiz çünkü her an bekliyoruz.

O deprem üreten fayın da ilk son depremi 1766. 250 senede bir oluyor. Bu tekerrür periyodunda yaşıyoruz. Biz bilinçli olarak depremi 99’da gördük. Ondan önce 67, 54’te, 42’de onları pek hatırlamıyoruz. Yaş olarak kimimiz hatırlamaya da müsait değil."

 17 Ağustos depreminin bir milat olduğunu söyleyen Görür, "1999 depremi ilk kez Marmara Bölgesi'ni vurduğu zaman dikkatleri üzerine topladı" dedi.

'99 DEPREMİ MARMARA BÖLGESİ'Nİ VURDUĞU ZAMAN DİKKATLERİ ÜZERİNE TOPLADI'

Görür sözlerine şöyle devam etti:

"Depremler Anadolu'da olduğu zaman maalesef gerektiği kadar ilgi görmezdi. Yani ilk anda elbette ki her türlü yardım yapılır hepimizin ciğeri yanar ama uzun dönem gündemde de tutulmazdı. Belki şimdi medyanın da etkisiyle bu oluyor ama önceden genellikle, 'Anadolu'da bir yerde deprem olmuş, vah vah' denir geçilirdi. 99 depremi ilk kez Marmara Bölgesi'ni vurduğu zaman dikkatleri üzerine topladı. Çünkü Marmara bölgesi ülkenin ekonomik gücünün olduğu, üretiminin yüzde 60'ının olduğu bir yer ve İstanbul’u da tehdit eder duruma gelince bizim gündemimize oturdu. Hatta o zaman hatırlarsınız, bir milat kabul edildi. 17 Ağustos 1999 bir milattır, bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diye. Bu Maraş depremleri bir şey değiştirecek mi, milat mı diye soruyorsunuz ama 99 gibi olursa daha sonra bu da tekerrür eder, yani aynı vurdumduymazlık biraz daha taşınır."

'DEPREMLERDEN DAHA ÖNEMLİ BİR SORUN GÖREMİYORUM'

Depremlerin Türkiye gündemine en önemli sorun olarak girmesi gerektiğini ifade eden Naci Görür, "Bence artık bu depremleri ciddiye alıp üzerine çok konuşmaktan ziyade Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri, halkı, yerel yönetimleri bu depremi bu ülkenin en baş sorunu olarak düşünmeli ve Türkiye gündemine en önemli sorun olarak girmeli. Bundan daha önemli bir sorun ben göremiyorum. Hukuk da çok önemli. Hukuk olmadan yani arzulanan demokratik devlet olmaz ama can güvenliği olmadan hukuk da olmaz. Yani bir devlet varsa vatandaşlarının veya o devleti kuran insanların can güvenliğini sağlamaktır, birinci görevi odur. Eğer vatandaşlarının can güvenliğini sağlamıyorsa devletin ne amacı olabilir ki? Kimse de öyle bir devlet düşüncesini kabul edemez" dedi. 

''AMAN DEPREM LAFI EDİLMESİN DE GECE RAHAT UYUYALIM' MANTIĞI ÇAĞDAŞ BİR MANTIK DEĞİL'

Çağlayan'ın "Siz de depremden korkuyor musunuz?" sorusuna şöyle cevap verdi:

"Korkmaz mıyım. Benim de çoluk çocuklarım var. Dolayısıyla her insan gibi... Korku insani bir duygu. Yalnız bizde bunun tezahürü insandan insana değişiyor. Yani eğitilmemiş insan dersem haksızlık olur ama birçok eğitilmiş insanda da şöyle bir korku görüyorum, bu kabul edilebilir bir korku değil. 'Aman deprem lafı edilmesin, duymayayım. Bu korkutucu bir şey, canım nedir bu deprem deprem konuşuluyor.' Bunu söyleyen adamlar başını kuma gömmek istiyor, deve kuşu gibi. Bunu yapmakla tehlikeyi atlatıyorsak hiçbirimiz konuşmayalım. Ama deprem geliyor, vurduğu zaman da çoluk çocuğunu öldürüyor. Aman duymayalım da gece rahat uyuyalım mantığı çağdaş bir mantık değil. Eğitimli aklı başında bir insanın tercihi değil. İnsanlar korkabilir ama bu korkuyu depremle nasıl baş edebiliriz, nasıl deprem zararlarını minimize ederiz şeklinde dönüştürüp kendi insanlarına yardımcı olabilecek bir yol çizmesi, öyle bir katkı sağlamasına dönüştürmek lazım. Yoksa elbette insani bir duygu, korkarız."

'KORKTUĞUMUZ ŞEY TAMAMEN GÖÇÜK HALİNE GELİP İNSANLARIN ÖLÜMÜNE SEBEBİYET VEREN BİNALAR'

Oturduğu evin depreme dayanıklılığı hakkında da konuşan Görür, binanın yapımında iyi mühendislik hizmeti alınmış ve radye temel veya beton perde kullanılmışsa, binanın göçük altına girmemesi gerektiğini ifade etti.

Görür, "Evet, benim oturduğum evin belki de bir özelliği olabilir, o da dubleks olması. Bir bina çok yüksek değilse, çok ağır değilse ve yapılırken de iyi mühendislik hizmeti almış ise, gerçi eski olmasına rağmen mesela temeli radye temel veya beton perde olarak yapılmış ise bu deprem diyelim perde ve kolonları şaşırtmacalı usulüne uygun konulmuş ise bunu teknik üniversite yaptı bizim oturduğumuz yerlerde. Belki belli yerler çatlar patlar ama önemli olan bir bina sahiplerini kendi içinden sağ olarak çıkmasını sağlıyorsa en başarılı, en iyi binadır. Bizim korktuğumuz şey tamamen göçük haline gelip insanların ölümüne sebebiyet veren binalardır. O binalar da genellikle büyük çoğunluğu öyle yaşla başla değil, iyi mühendislik hizmeti görmediği, iyi malzeme kullanılmadığından ötürü ve yanlış zemin ve yerde kurulduğundan dolayıdır" dedi. 

Bir binanın harfiyen yönetmeliklere uyularak yapıldıysa, yapımında iyi malzeme kullanıldıysa insanların ölmeden içinden çıkmasına müsaade edeceğini belirten Görür, "Normal bir zeminde çok kötü olmadığı sürece bizim şu andaki yönetmeliklere göre yapılmış bir bina, harfiyen o yönetmeliklere uyulmuşsa, iyi malzeme kullanılmışsa, yapımı da iyi işçilik görmüşse o bina insanların ölmeden deprem esnasında veya sonrasında içinden çıkmasına müsaade edecektir çok büyük ihtimalle" diye konuştu. 

Psikolojisinin bozulduğunu da belirten Görür, “Maraş’da büyük bir deprem olabilir, özenli olun, dikkatli olun diye uyarmasa mıydık? 60-70 bin kişi ölmüş. Bilim adamı olarak onu söyleyeceksin. Ben insani olmakla beraber eğer o tehdit, tehlike geliyor, önlemi alınmıyorsa aman duymayayım olursa o ilkel bir duygu oluyor. Biz o ilkellikten uzak durmak zorundayız. Mesela İstanbul’u uyarıyoruz, uyarmasak yüz binler ölecek. 23 senede bir şey yapılsaydı bu böyle olmazdı. Biz üzülüyoruz tabii bunlara. Hele bizim üzüntümüz daha farklı. Emin olun, ben yani bu yaşta, o ilk hafta günde 1-2 saat ağlıyordum ya. Yani psikolojim bozuldu" ifadelerini kullandı.

'GÖÇÜK ALTINDAN BİR KADIN BENİ ARADI'

Görür konuşmasının devamında, “Bozulmasının nedeni de belki burada size söyleyebilirim; 6 Şubat 04.30’da benim telefonum çaldı. Ben telefonu açtığım zaman bir kadın, göçük altından beni arıyor. Yanında da bir kız çocuğu. Hocam bizi kurtar diyor. Siz düşünebiliyor musunuz, ne hale geldim. Sonra telefon kapandı, anlamadım ne oldu ne bitti falan. Yani insanlar bu durumda. Binlerce insan göçük altında öyle bir şey. O bizi daha etkiliyor” dedi.