Antalya Büyükşehir Belediyesi – Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) işbirliğiyle düzenlenen 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin tematik gösterimler bölümünde “Tehlikeli İlişkiler” başlığı altında altı filmden oluşan bir seçkiye yer verilecek.

“Tehlikeli İlişkiler” kapsamında gösterimi yapılacak filmlerde, farklı çağlardaki kadın erkek ilişkileri ele alınıyor.

Sevgili olma halinden karı-koca, anne-baba, kız kardeş-erkek kardeş olma hallerine, farklı çağlardaki kadın erkek ilişkilerine, kimi hüzünlü kimi eğlenceli bakışların yöneltildiği bu özel seçki 8-14 Ekim 2011 tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşturulacak.

Özel programa özel filmler

61. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışmış; genç bir çiftin bugünlerini, bağlılıklarını ve ilişkilerinin geleceğini sorguladıkları Miranda July’nin yeni filmi “The Future”;

Andrei Zvyagintsev’in 2011 Cannes Film Festivali Un Certain Regard bölümünde Özel Jüri Ödülü’ne değer görülen, ikinci evliliklerini yapmış birbirinden oldukça farklı kişiliklere sahip Elena ve Vladimir’in ilişkisini konu alan filmi “Elena”;

Başrollerini Tilda Swinton - John C. Reilly - Ezra Miller’in oynadığı, Lionel Shriver’ın aynı isimli romanından uyarlanan; anne-oğul ilişkisi ve “anne olma hali”nin sorgulandığı 2011 Cannes Film Festivali yarışma filmi “We Need To Talk About Kevin”,

Blue Velvet ve Fearless filmlerindeki unutulmaz performansıyla sinema tarihine adını yazdıran italyan oyuncu Isabella Rosellini ve Oskar ödüllü ünlü Amerikan oyuncu William Hurt’ü biraraya getiren Julie Gavras’ın son filmi “Late Bloomers”,

İki farklı devirde yaşayan iki insanın hayatına doğru duygusal bir yolculuğa çıkan “Cafe de Flore”;

İsrail’in ünlü oyuncularını melodram-komedi türünde bir araya getiren, iki kız kardeşin gerçeküstü öyküsü ekseninde İsrail’in aşırı milliyetçi yapısına oklarını çeviren “My Lovely Sister”,

“Tehlikeli İlişkiler” bölümünde yer alan filmler.


The Future, Yön: Miranda July, Amerika-Almanya - 2011, 91’


61. Berlin Film Festivalinde Altın Ayı için yarışmış olan Miranda July’nin yeni filmi The Future, kedi evlat edinmek isterken gelecekleriyle ilgili korkularıyla yüzleşmek zorunda kalan bir çiftin öyküsünü anlatıyor. Çok yönlü bir sanatçı olan Miranda July’nin yarattığı ‘farklı’ ve ‘garip’ karakterler Sophie ve Jason, kedi yüzünden özgürlüklerini kaybedeceklerini düşünürler ve hayallerinin peşinden koşma kararı alırlar. Bunun için sadece 30 günleri vardır. İkisi de işlerini bırakır; Sophie dans dersleri almaya başlar, Jason yardım kuruluşlarında görev alır. Daha sonra ikisi de depresyona girerler; çünkü artık her şey çok karışmıştır… Kendine özgü mizah anlayışıyla zaman’ ve ‘yer’ sorunlarını işleyen Miranda July, kadın-erkek ilişkileri üzerine ortaya yine eğlenceli bir film çıkartıyor.

Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=N3CptIWoCik


Elena, Yön: Andrei Zvyagintsev, Rusya - 2011, 109’

Andrei Zviaguintsev yeni filminde, bir önceki filmi Sürgün’de olduğu gibi, yine bir ailenin yaşadığı olayları konu ediniyor. Elena ve Vladimir yaşlı bir çifttir; birbirinden oldukça farklı kişiliklere sahiptirler. Vladimir zengin ve soğuk biri; Elena sakin, yumuşak başlı bir ev kadınıdır. Birgün Vladimir kalp krizi geçirir ve Elena oğlunu vasiyetine almayan kocasıyla ilgili bir karar vermek zorun kalır. Klasik kara filmlere de yakınlık gösteren film, 2011 Cannes Film Festivali Un Certain Regard bölümünde yarışmış ve Özel Jüri Ödülü almıştır.

Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=6-x-d4zldp8


Café de Flore, Yön: Jean-Marc Vallée, Kanada-Fransa - 2011,

Bir adamla bir kadın, bir anne ile çocuğu arasında yaşanan destansı bir sevgi öyküsünü ele alan film, sevgi üzerine bir yolculuk olarak da değerlendirilebilir. Film geçmişle günümüz arasında köprü kurmaktadır. 1960'lar Paris'inde yaşayan Jacqueline'nin hayattaki tek amacı engelli çocuğu ile ilgilenebilmektir. Günümüz Montreal'inde ise; Antoine Godi isimli genç bir adam DJ'lik yaparak geçimini sağlamakta, sıkıntılı bir aile yaşantısı sürdürmektedir. Yönetmen, iki farklı çağda yaşayan bu iki insanın yaşamlarına doğru izleyiciyi duygusal bir yolculuğa çıkarır.

Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=Y3HAgq7aQOk


We Need To Talk About Kevin, Yön: Kevin Lynne Ramsay, İngiltere-Amerika -2011, 110’

Başrollerini Tilda Swinton, John C. Reilly, Ezra Miller’in oynadığı film Lionel Shriver’ın aynı isimli romanından uyarlanmış. 2011 Cannes Film Festivali’nde yarışan We Need To Talk About Kevin, okuduğu liseye saldırı düzenleyen sorunlu bir çocuğun annesinin öyküsünü anlatıyor. Zaman geçişlerinin sık sık tekrarlandığı filmde, kariyerini oğlu için bırakan Eva, anneliğini ve sorumluluklarını sorgulamaya başlar. Acaba oğlunu gerçekten sevmiş midir ve oğlunun yaptıklarının ne kadarı onun hatasıdır?

Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=ZLRgAe2jLaw


Late Bloomers, Yön: Julie Gavras, Fransa-İngiltere, Belçika – 2011, 95’

Blue Velvet ve Fearless filmlerindeki unutulmaz performansıyla sinema tarihine adını yazdıran italyan oyuncu Isabella Rosellini ve Oskar ödüllü ünlü amerikan oyuncu William Hurt’ü biraraya getiren Julie Gavras’ın son filmi uzun yıllardır evli olan bir çiftin öyküsünü ele alıyor. Mutlu bir evlilik süren Adam ve Mary yaşlanmanın getirdiği korkuyla zamanla birbirlerinden uzaklaşmaya başlarlar. Mary bazı şeyleri hatırlamakta güçlük çektiğini düşünürken, Adam işini bırakmayı reddederek genç kadınlarla birlikte olmayı tercih eder. Otuz yılı aşkın süredir bir arada olan çift için artık ayrılık kaçınılmazdır; çocuklar araya girmenin yararsız olduğunu düşünürler. Tek yapmaları gereken, kendileri için doğru olanı bulmaktır. 2011 Berlin Film Festivali’nde gösterimi yapılan film, yaşlanma korkusu yaşayan çiftin öyküsünü, güçlü oyuncularıyla, gerçekçi bir şekilde anlatmayı başarıyor.

Fragman: http://www.youtube.com/watch?v=PUe1g75wYLo


My Lovely Sister, Yön: Marco Carmel, İsrail – 2011, 91’
İsrail’in ünlü oyuncularını melodram-komedi türünde biraraya getiren film, Sefarad batıl inancını iki kız kardeşin öyküsünde ele alarak, doğaüstü ve gerçek olanı başarılı bir şekilde harmanlıyor. Rahma bir Arap’la evlendiği için kız kardeşi Marie’yle görüşmeyi 20 yol boyunca reddeder. Ancak kardeşi ölünce Marie’nin ruhu onunla konuşmaya başlar, çünkü annesinin yanına gömülmek istemektedir. Bu gerçeküstü öykü aslında, Rahma, kocası Robert ve Marie’nin ilişkileriyle İsrail’in siyasi yapısını eleştiriyor ve aşırı milliyetçiğe oklarını çeviriyor.