Merhaba.

Yakın bir zamanda yazdığım bir makalemde şöyle demiştim, “Mesele zihninin senin mi olduğu yoksa başkaları tarafından mı içine yerleştirildiğidir. Çünkü başkaları senin içine sana hizmet etmeyen ama kendi amaçlarına hizmet eden bir zihin yerleştirir. Belli bir çeşit zihne sahip olmak için sen anne baban tarafından, öğretmenler tarafından, din adamları tarafından, eğitim sistemin tarafından hazırlanırsın. Ve tüm hayatın boyunca sen bu belli şekildeki zihin aracılıyla yaşamaya devam edersin. Bu ödünç alınmış bir hayattır. Ve bu nedenle dünyada bu kadar çok sefalet var çünkü hiç kimse kendi hakikatini yaşamıyor, hiç kimse kendisini yaşamıyor. O sadece kendisine yerleştirilmiş olan emirlere uyuyor.”  Makaleyi şöyle tamamlamıştım; “Bu yüzden bu gün yaşadığımız Dünyada nüfusun zenginliğinin % 98’i % 1’lik bir azınlığın elinde. Dünya kaynaklarının % 62’si 47 kişinin elinde (2017 OXFAM). Bu göstergelerden anlıyoruz ki Dünya ekonomik sistemi çok başarısız ya da zengini koruyan fakiri ezen ekonomi politikaları izleniyor”.

Şu gerçek ki, İnsanoğlu hırslı olmaya programlanmış durumda. Maalesef dürüstçe içimizdeki Ben’i irdelediğimizde bu gerçek çıkar karşımızda. Dürüst olalım, daha iyi yiyecek daha iyi giyecek, daha iyi barınma, daha iyi eğitim, daha çok para daha çok, daha çok güç, daha, daha, daha çok iktidar, sonu yok dahalar. Bu istekler demokratik toplum yapısının varlık nedeni olsa da politika da budur. Gerçi düşünürler, siyaset bilimciler politikayı değişik cümlelerle tanımlasalar da gerçek budur. Politika (siyaset), ilk insanın kendini toplum içinde, toplumun bir parçası olduğunu görmesinden itibaren hep var olmuştur. Aristoteles’e göre politika, ‘insan mutluluğunu gerçekleştirme sanatı’ olup, insanın kendisini ‘zoon politikon’ olarak görmesinden itibaren ortaya çıkmıştır. Platon’a göre ise politika, insanları rızaları ile yönetme sanatıdır. Günümüzde politika, Aristoteles’in tanımına yakın olarak toplum ve ülke yararı için sorunlara çözüm üretmek anlamında da kullanılır. Oysa sıradan politika dünyasında politika iktidarı elinde bulunduranın niyetine göre insanın günlük hayatını bile kirletmektedir, zülüm etmektedir

'Politika' sözcüğü genelde anlaşıldığından çok daha kapsamlıdır. Çoğunluğumuz uzaydan gelen, bizim üzerimize dayatılmış farklı bir ırka aitlermiş gibi politikacıların insanları kandırdığı ve sömürdüğünü düşünürüz. Oysa politikacılar bizim içimizden çıkmışlardır. Bu nedenle biz onların yaptıklarından bütünüyle sorumluyuz ve onlar hakkında şikâyette bulunmak kendimiz hakkında şikâyet etmek gibi geliyor. Bir politikacı hepimizin içinde saklı değil mi? Politikacılar ve din adamları kesinlikle uzaydan gelmiyor; onlar bizim aramızdan yetişiyor. Biz de aynı güç arzusuna, aynı diğerlerinden daha kutsal olma hırsına sahibiz. Onlar bu hırslar ve arzular söz konusu olduğunda en başarılı insanlardır. Kapitalizmden yana politikacılar kapitalizmin çarklarını işletme açısından çok çok hırslı ve başarılılar. Kapitalist düzeni savunan politikacıları tercih etmektense şahsen ben çağımızda daha adil, demokrat, ilerici, toplumcu solcu politikacıları yeğlerim.

Politikacının uygulamalarından kesinlikle biz sorumluyuz fakat bu bir kısır döngüdür;   tek sorumlu olan bizler değiliz. Başarılı politikacılar yeni kuşakları aynı hırslar için koşullandırmaya devam ediyor; onlar toplumu üretiyor, onlar onun zihnini yetiştiriyor ve koşullandırıyor. Onlar da sorumludur ve onlar sıradan insanlardan daha çok sorumludur çünkü sıradan insanlar onlara dayatılmakta olan her çeşit programın kurbanıdır.

Politikacılar savaş üzerine savaş yapıyorlar. Ne için? Herkes bilgisi ve kültürü ölçüsünde cevap verecektir. Oy veren kitlelerin isabetleri tercihleri ölçüsünde o ülke insanları daha refah ve demokratik ortamda yaşamaktadır. Avrupa, Kuzey Amerika ülkeleri, Japonya, Avustralya gibi. İsabetli tercihte bulunmayan halkların vay haline. Asya,  Afrika ülkeleri gibi. Sonuç zam zulüm, otoriter yönetimler vs…

Şayet “insan” sözcüğü altındaki değerleri taşıyan “ideal insanı” oluşturabilirsek, dünyada siyasetçiler ortadan kalkacaktır. Huzurlu, sevgi dolu insanı oluşturabilirsek ülkeler,  savaşlar ortadan kalkacak, tüm çirkin politikalar ortadan kalkacaktır. Başka bir türü yoktur, olmayacaktır.

Kanaatimce ideal insanlardan oluşan toplum yapısında Politika gereksiz olacaktır.  Ancak politikacılar onun gereksiz olmasına izin vermez, çünkü o zaman onlar başkanlıklarını, Beyaz Saraylarını, Kremlinlerini, başbakanlıklarını yitireceklerdir.

Aslında Politika gerekli değildir. Üç bin yılda beş bin tane savaş olmuştur. Şayet sınır çizgilerini kaldırıverirsek —ki onlar sadece harita üzerindedir, yeryüzünde değil— politikayı kim umursayacak? Evet, bir dünya hükümeti olacaktır fakat bu hükümet sadece işlevsel olacaktır. Onun hiçbir prestiji olmayacaktır çünkü hiç kimse ile rekabet olmayacaktır. Şayet sen dünya hükümetinin başkanı olursan ne olmuş? Sen hiç kimseden yüksekte olmayacaksın.

İşlevsel bir hükümet demek, demiryollarının iyi işletilmesi gibidir. Demiryolları hizmetlerinin idare edilme şekli ve onun mükemmel olarak işletilmesi durumunda, demiryolları işlerinin başkanın kim olduğunu kim umursar.

Belki, bir yıldan daha fazla bir kişiye yönetme yetkisi verilmemelidir, bundan daha fazlası tehlikelidir. Böylelikle bir yıllığına başkan ol ve sonra çalışacak diğer bireylere yerini bırak. Devam etmek için tek bir tane mi akıllı insan var? Diğerleri akılsız mı?

Her birey aday olmak için ya da kimin doğru olduğunu hissediyorsa ona oy vermek için özgürdür. Ve kim gelirse gelsin senin cumhurbaşkanlarından ve başbakanlarından çok daha bilge olabilir. Belki de bunun nedeni sadece bir yıllığına orada olacağı için zamanının şu üniversitenin açılışını yapmakla, bu köprünün açılışını yapmakla, şu yolun açılışını yapmakla zamanını boşa harcamakla geçiremeyeceğidir. Ve parlamento basitçe ellerinde sonsuz zaman olursa tamamıyla anlamsız işleri tartışmakla vakit geçirir. Zümre ya da bazı gruplar lehine arzulanan kanunlar hızla,  toplum yararına küçücük bir kanunun geçmesi yıllar alabilir. Oysa Sadece bir yılı olan bir adam bu duruma izin veremez. O bilimsel danışmanlar, farklı alanlardan uzmanlar bulacaktır. Örneğin ekonomide dünyadaki en iyi ekonomi zihinlerini bulup kendisine danışmanlık yaptıracaktır. Onun çok vakti yok. O sadece yalan söyleme sanatını bilen ve başka bir şey bilmeyen üçüncü sınıf politikacılarla ilerleyemez. Eğer eğitimle ilgili bir karar vermek zorundaysa dünyadaki en iyi eğitimcilerin fikrini soracaktır.

Geçen haftalarda “AYDIN TÜRKİYE'NİN İLK BEŞ VİLAYETİ ARASINDA YER ALIR MI? başlığı altında bir dizi makalem yayınlandı. Rahatlıkla refah ve zenginlik yönüyle önerdiğim projelerle Aydın’ın Türkiye’nin ilk 5 ili arasına gireceğini belirttim.

Kimseden tık yok.

Durum rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun naklettiği bir deneye benziyor.Ocak ayının soğuk bir sabahında bir adam Washington DC metrosunda oturdu ve keman çalmaya başladı. Bach'ın altı parçasını 45 dakika çaldı. İşe gidiş zamanı olduğu için, bu kırk beş dakika içinde, metrodan binlerce insan geçti. Keman çalınmaya başladıktan üç dakika sonra orta yaşlı bir bey metroda bir müzisyenin olduğunun farkına vardı. Yürüyüşünü yavaşlattı ve birkaç saniye durdu ve sonra geç kalmamak için hızlanarak yoluna devam etti. Ondan bir dakika sonra kemancı ilk bir dolarlık bahşişini aldı: bahşişi bırakan kadın parayı kutuya attı ve durmadan yürümeye devam ederek oradan uzaklaştı. Birkaç dakika sonra, biri duvara yaslandı tam dinlemeye başlayacaktı ki, saatine baktı ve dinlemekten vazgeçerek yürüyerek oradan uzaklaştı. Herhalde işine geç kalmış biriydi. Kemancıya en çok dikkat eden 3 yaşındaki bir oğlan çocuğuydu. Annesi onu çekiştirmeye devam etti, annesinin tüm çekiştirmesine rağmen çocuk durdu ve kemancıya baktı. Annesi çocuğu daha güçlü çekmeye başladı, çocuk yürüdü ama kafası geriye dönüktü ve sürekli kemancıya bakıyordu. Birçok çocuk bu davranışta bulundu; ama hepsi anneleri tarafından çekiştirilerek oradan uzaklaştırıldı. Kemancının çaldığı 45 dakika içinde yalnız 6 kişi biraz durdu ve çalınan parçaları dinledi. Yirmi kadar kişi kutuya para attı ama normal yürüyüşlerine devam ettiler. Kemancı çalmasını bitirdiği zaman kimse çöken sessizliğin farkına varmadı. Ne alkışlayan oldu, ne de herhangi bir takdir ifade eden söz.

Hiç kimse bu kemancının dünyanın en iyi müzisyenlerinden biri olan Joshua Bell olduğunu bilmiyordu, O keman için yazılmış dünyanın en zor parçalarını, değeri 3.5 milyon dolar olan kemanıyla çalmaktaydı.

Metroda keman çalmadan iki gün önce Joshua Bell Bostan'da bir konser vermişti; bütün biletler satılmıştı ve bir biletin ortalama değeri yüz dolardı.

Bu gerçek bir öyküdür. Joshua Bell'in metro istasyonunda çalmasını Washington Post gazetesi, "sosyal algılamada öncelikler" üzerine bir deney olarak organize etmişti.

Bu deneyden çıkarılabilecek sonuçlardan biri şu olabilir: Şu dünyada yazılmış en güzel müzik parçalarından birini yaşayan en yetenekli müzisyenlerden biri çalarken durup dinleme için zamanımız yoksa acaba başka hangi güzellikler biz farkına varmadan hayatımızdan akıp gidiyor? Doğan Cüceloğlu (11.01.2009)”

Günümüzde çok garip şeyler oluyor... “Üç liralık yemek yiyerek milyonları götürenleri savunan bir toplumu bilinçlendirmek zor, fakat imkânsız değil”. İnsanlık tarihinde Politikacı sanırım daha çok bir uzun dönem varlığını sürdürecek.

Saygı ile…