Kürt Sorununa çözüm arayışlarının karşılıklı demeçlerle seslendirildiği şu günlerde Hakkari'nin Yüksekova ilçesinden gelen 8 şehidin kanıyla verilmek istenen mesaj aslında neydi?

Bu saldırı PKK içindeki bir bölünmenin işareti mi?

Örgütte Murat Karayılan'ın emirlerine karşı koyan şahin kanat aslında ne istiyor?

Bu soruların cevaplarını BUGÜN Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erhan Başyurt cevapladı.

İşte o yazı

Siyasi çözüm PKK ile olmaz

Türkiye güne yeni bir acıyla uyandı.

Dağlıca'da son 5 yılda 3'üncü kez PKK baskını yaşanması herkesi şoke etti.

Oysa 8 askerin şehit düştüğü saldırı öncesi terör örgütü liderinin Kandil'den "barış" mesajları yayınlanmıştı.

"Silvan bir hataydı" deniliyordu.

Yine "Öcalan'a ev hapsi" bile konuşulur hale gelmişti.

Beşir Atalay yeni açılımların müjdesini veriyor ve "PKK'nın silah bırakması için görüşmeler yapıldığını" açıklıyordu.

Bülent Arınç bile "Silah bırakırlarsa, Öcalan'a ev hapsi konuşulabilir" dedi.

Peki, ne oldu?

"PKK içerisinde çok kanat var. Karayılan, Zana gibi barış yanlısı. Saldırı onlara da sabotajdı" denilemez.

Emri vermekle ve şahin olmakla suçlanan Bahoz Erdal, HPG olarak bilinen PKK'nın silahlı biriminin komutanı değil mi?

Dağlıca tarzı saldırıyı yapanlar silah bırakmayacaksa, geriye Osman Öcalan gibi etkisiz "eski bir PKK lideri" kalır.

Yaptığınız pazarlıklar da silahlı kanat tarafından "silahın zoruyla elde edilmiş ödünler" kabul edilir.

Bir önceki yazımda "PKK'nın söylemlerinin taktik ateşkes arayışı" olduğunu izah ederek yazımı şöyle bitirmiştim: "Hükümet, PKK'nın taktik kurnazlıklarına prim vermeden, yeniden güvenlik zafiyetine düşmeden, Kürtçe seçmeli ders tarzı demokratik açılımlarını sürdürmeli."

Başka bir deyişle, PKK bir terör örgütüdür. Kanla beslenir. Mantıkla hareket etmesi beklenemez. Siyasi çözüm PKK ile yürütülemez. Böyle bir arayış PKK'nın daha da gaddarlaşmasına neden olur...

PKK ile yapılacak tek pazarlık, silah bırakmanın ve şiddete son vermenin şekline ve yöntemine ilişkin olabilir.

Buna karşılık, siyasi çözüm tarzı söylemlerin terörle mücadele eden güvenlik güçlerine zafiyet yaşattığı ve rehavete neden olduğu da bir vakadır.

Bir adım atılmadan, bir açıklama yapılmadan, bir teröriste çanak tutulmadan önce bin kez düşünmekte fayda var.

Bir arpa boyu yol alamadık mı?

Dağlıca saldırısının ortaya çıkardığı başka gerçekler de var.

Terörle mücadele yöntemimizde meğer hiç yol alamamışız.

Meğer hiçbir hatadan ders çıkarmamışız.

Karakol baskınları nedeniyle aylarca tartışılan alan hâkimiyeti uygulamasını yine sürdürüyoruz.

Yani mart ayında batıdan 40 kadar tugayı getirip doğuda sınır boyuna yerleştirmeye devam ediyoruz.

Başka bir deyişle, korunaksız karakollarda, yetersiz imkânlarla onları bir bakıma hedef haline getirmeye devam ediyoruz.

İkinci olarak, terörle mücadele halen profesyonel, uzmanlaşmış birliklerle değil, hayatı boyunca belki de hiç çatışmaya girmemiş erlerle yürütülüyor.

Üçüncü olarak, sınırlarımız halen "yolgeçen hanı" gibi.

Ne entegre sınır güvenliği ve teknik donanımlar ne de İçişleri'ne bağlı Sınır Güvenliği birlikleri kuruldu.

Terörle mücadele halen askerlerin öncülüğünde sürüyor, siviller sadece demokratik açılımlarda devreye giriyor.

Son olarak, istihbaratları doğru değerlendirmeyi ve tedbir almayı halen başaramıyoruz.

İnsan kanıksayamıyor aksine acılar bütün bu hatalarda ısrarlar nedeniyle daha da acı geliyor...