Meramımızı en kısa yoldan ifade etmeye çalışalım.

Partilerimizde lider hegemonyasına karşı oluşan demokrasi talebine lider eksenli Genel Merkezler direnişleri var.

AK Parti yaklaşık 2010 yılından bu yana lider egemenliğini artırdı.

Kuruluşunda millet tarafından kurulduğu dillendirilmişti oysa.

Hatta kurulurken yapılan konuşmada ülke siyasetinde “Lider fetişizminin tarihe gömüleceği” vadedilmişti.

Geldiğimiz nokta malum.

Ak Parti Hükümetlerinin yaptığı hizmetler sürekli liderin hanesine yazıldı.

Bu sebeple partide liderin gücü arttıkça arttı, demokratik prensiplerin uygulanması, liderin siyaset yapış tarzı ve insafına kaldı.

Teşbihte hata olmaz derler ya, adeta “Öl de ölelim, vur de vuralım!” kıvamındayız.

Hatırlayalım geçmişte İzmir milletvekili Hamza Dağ'ın partinin kurucu isimlerinden sn Abdullah Gül hakkında söyledikleri hafızalardaki yerini koruyor.

O vakitler partiden bu ölçüsüz söyleme itiraz gecikmemiş.

AK Parti sözcüsü Sn Ömer Çelik tarafından yapılmıştı.

Zaman zaman buradan yazdım.

Parti içi farklı anlayışların ihanet jargonuyla suçlanması hayra alamet değildir.

Şimdilerde Hamza Dağ'ın dili egemen söylem halinde.

Partide Genel Başkablık, Başbakanlık ve Dış İşleri Bakanlığı yapan Sayın Prof Dr. Ahmet Davutoğlu ve beraberindeki arkadaşları ihraç istemiyle disipline sevk edildi ve ardından istifalar geldi.

Elbette partiler bir disiplin içinde yönetilirler.

Her önüne gelen ve aklına eseni söyleyemez ve söylememeli.

Ama parti disiplini meşru muhalefetin önünde engel olmamalıdır.

Muhalif olanlar ihanetle suçlanırsa söz söyleme hakkına müdahale edilmiş olur.

Hele muhaliflerin ihanetle suçlanması kabul edilir birşey değildir.

Geçmişte AK Parti tabanından parti içi demokrasi talebi yoktu.

Demokrasi talebi daha çok ülke için vardı.

Partililer, Askeri ve bürokratik vesayete karşı partisinin direnç göstermesini istiyordu.

Parti içi demokrasi istememesinin en önemli sebebi, partinin kurulduğu günden beri seçimlerde gösterdiği başarı, demokrasiye olan inancın dillendirilmesine duyulan ihtiyacı önemsizleştiriyordu.

Ama şimdi öyle değil.

2011’den beri devlet içine çöreklenmiş ve hatta bu çöreklenmesinde partinin zaafının olduğu dillendirilen FETÖ, devlet içinde bir başka “Sivil(!) vesayetin” oluşmasına sebep olmuştur.

Yeni tip vesayet örgütüyle karşı karşıya kalan ve mücadeleye başlayan iktidar bu süreçte ciddi yara aldı.

Devlet içinde verilen bu kavga darbe girişimine kadar uzandı.

Bu kavgada parti ve lider tavizsiz davrandı.

Ancak bu kavgadan beslenmek isteyenlerin varlığı bazı hataların yapılmasına da sebep oldu.

Bu kavgada liderin gücü ve etkisi yüksekti ve bu durum otomatikman liderin gücünü artırdı.

En son Cumhurbaşkanlığı sistemi liderin gücünü pekiştirdi.

Ve bu günlere geldik.

İktidar cephesinde durum budur.

Muhalefet ise;

Ana muhalefet partisi yoğun parti içi demokrasi taleplerine rağmen direnmeyi sürdürmekte, her başarısızlığa mazeret üretmekte, kendi evini temizlemeden ülkeye ve diğer partilere demokrasi öğütlemekte, yan yana gelmeleri hayal bile edilmeyecek partileri ve grupları Erdoğan karşıtlığı, demokrasi ve adalet talebi üzerinden ortak harekete çağırmaktadır..

MHP ise parti içi muhalefetin kopmasına buna rağmen lider eksenli hareket etme tavrını sürdürmekte, hatta Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi ile iktidara ortak durumundadır.

Bu haliyle MHP’yi muhalefet içinde değerlendiremeyiz.

Milliyetçi cenahta muhalefeti İYİ Parti üstlenmiş durumda.

İYİ Parti'de şu anda parti içi demokrasinin varlığını hissettirmektedir.

Partilerin ve liderlerin gösterdiği direnç belki günü kurtarmakta isabetlidir, bu politik duruşlarının haklı sebepleri olabilir.

Ve yapılanları tamamen yanlıştır dememiz, bazı yanlışları içinde barındırabilir.

Ancak takip edilecek tek yol bu olmasa gerek.

Partiler ve liderler gücünü partilerinin ve demokrasinin lehine olacak şekilde kullanmalıdır..

Bunu başaramazlarsa özellikle muhalefet partileriyle “Erdoğan’ı devirme” planları kuran Kılıçdaroğlu’nu parlak bir gelecek beklememektedir.

Hele Millet İttifakından kopmalar olur ve yeni bir ittifak bloku kurulursa işin rengi tamamen değişecektir.

Biraz beklemekte ve yeni kurulacak partiler ülke siyasetinde nasıl bir etki yapacak görmek lazım.

2023’e kadar köprülerin altından daha çok su akacağa benziyor.

Bu süreçte toplumda kendini gösteren demokrasi ve adalet talebi çok önem arzedecektir.

Parti içi demokrasiyi işletenler aynı zamanda adalet içinde güven vermiş olacaktır.

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE! Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!