Son bir yılda deprem, çığ, kazalar, göçler, kayıplar ve son olarak Koronavirüs salgını olmak üzere bir dizi üzücü olayı doğrudan yaşadık ya da medya aracılığı ile şahit olduk. Bir süredir de gündemimizde, hatta hayatımızın tam da ortasında koronavirüs ve etkileri var. Tüm haberler, yayınlar, uzmanlar her yerde bu konu yer alıyor. Korunmak için bireysel olarak yapmamız gerekenler ve ülke genelinde alınan tedbirler her saat başı yineleniyor. Şu ana kadar okullar tatil edildi, eğlence yerleri kapatıldı ve salgın daha da yayılırsa tedbir amaçlı belki hepimizin evde kalması gereken bir süreç başlayacak. Peki biz toplum olarak nasıl hissediyoruz? Bu kadar ölüm ve hastalık haberi sonrası panik dışında ne yapabiliriz? Çocuklara nasıl aktaralım? Evde zaman nasıl geçecek? gibi sorularınızı yanıtlamak için konumuz “sevimsiz virüs korona ve psikolojik etkileri”.

            Korku,tehlikeler karşısında kendimizi korumamızı sağlayan vekişiyi uyaran alarm sistemi olarak düşünülebilir. Yani sağlıklı olan, tehlike karşısında korku hissini yaşamamızdır. Bu durumda Koronavirüsten korkmamız son derece normaldir diyebiliriz. Bu gerçeği bilerek yaşadığımızorta düzeyde bir kaygı, temelde bizi tehlike karşısında hazır ol durumuna getirip,virüse karşı savaşma motivasyonu verecektir. Burada en önemli konu hissettiğimizkaygının derecesidir. Sadece salgın hastalıklar konusunda değil, hayatımızın her alanında orta düzeyde bir kaygı bizi tetikte tutarken aynı zamanda tedbirli olmamıza yardımcı olur. Kaygının bu boyutu gereklidir. Ancak kaygımız arttığında, kontrol edilemez hale geldiğinde işler de kontrolden çıkar. Yoğun kaygı ve stres hali, bağışıklık sistemimizezarar vererek tüm hastalıklara davetiye çıkartır. Sürekli stres yaşayan insanlarda kalp, mide rahatsızlıkları, migren ve cilt hastalıkları gibi pek çok sağlık problemi görülebilmektedir. Yoğun kaygı hissederken sağlıklı düşünemez dolayısıyla mantıklı kararlar veremezsiniz. Eğer toplum olarakyoğun kaygı içinde olursak işte o zaman kendimize ve birbirimize yardımdan çok zarar vermeye başlarız. Bu yüzden bilinçli davranmak, kaygımızı kontrol altına almak, uyarılara dikkat ederek tedbirli davranmak zorundayız. Yetişkinler olarak sorumluluğumuzun bireysel sonuçlarının toplumsal olduğunu bilmeliyiz. Eğer kaygı haliniz sürekliyse ve günlük yaşamınızı zorlaştırıyorsa lütfen bir uzman yardımı alınız. Bu dönemde kendi kliniği olan bir çok psikolog, sağlık tedbirleri gereği online danışmanlık hizmeti vermektedir.

Çocuklara Nasıl Anlatalım?

Öncelikle ilk dikkat etmemiz gereken şey çocukların yanında verdiğimiz tepkiler. Çocuk o anda oyuna dalmış olsa dahi, yanındayken kaygı verici davranışlarda bulunmamak ve felaket senaryoları üretmemek en doğrusu.  Çocukların olumsuz haberlere maruz kalmaları da mümkün olduğunca önlenmeli. Çocuğun yaşına uygun bir dilde ve kaygı yaratmayacak şekilde problem anlatılmalı. Örneğin küçük bir çocuksa; hastalanmamıza neden olan şeylerin virüsler ve mikroplar olduğu, bu virüslere de insanlar gibi isimler konabildiği, bunlardan bir tanesinin ismininde “korona” olduğu söylenebilir. Ardından virüslerin temiz yerleri ve temiz insanları sevmediği dikkat edersek hastalıklardan korunabileceğimiz anlatılabilir. Çocuğunuzda, duyduğu haberlerden dolayı yoğun bir kaygı oluştuysa oyun içinde doktorculuk oynayabilir ya da resim yaparken bu virüsü komik bir şekilde çizebilir ve eğlenebilirsiniz. Evde bulunulan süre içerisinde, çocuklarla birlikte eğlenebilecekleri etkinlik ve oyunlar planlamak kaygılarını azaltmaya yardımcı olacaktır.

Sosyal mesafeyi nasıl koruyacağız?

Alışkanlıklarımızdan vazgeçmek zor. Gelen bir misafirin elini sıkmak, sarılmak, öpmek kültürümüzde samimiyet göstergesi. Ama şimdi durum başka ve bir salgın gerçeği var. Birisi elimizi sıkmayı reddettiğinde başlangıçta reddedilmiş hissetmemiz mümkün ve çok normal. Ancak kendimize bunun bizim ve tüm toplumun sağlığı için zorunlu olduğunu hatırlatmamız lazım. Aynı şekilde biri elini uzattığında, sarılmak istediğinde, misafirliğe davet ettiğinde reddetmekten çekinmeyin. Kibar bir gülümsemeyle teşekkür etmeniz hatırlatıcı olacaktır.

Kaygımızı Azaltmak İçin Neler Yapabiliriz ?

1)Bağışıklık sistemine zarar veren en büyük etkenlerden biri,sürekli stres halidir. Bunu bilerek hareket etmeli evde kendimizi iyi hissettirecek yaşam alanları oluşturmalıyız. Kitap okumak, film izlemek, puzzle ve resim yapmak gibi aktivitelere ev içinde zaman ayırmalıyız.

2)Zihninizden geçen düşüncelere bir dedektif gibi yaklaşın. Sürekli olumsuz düşünceler ürettiğinizi fark ederseniz bu düşünceleri yakalayın ve üzerinde durun. Kendinize sorun, gerçekten durum böyle mi yoksa bu düşünceyi yeniden düzenleyip daha olumlu hale getirebilir misiniz?

3)Sürekli sosyal medya ve haber takibi, karşılaşılan olumsuz haberler nedeniyle kaygıyı canlı tutar ve artırır. Sosyal medyadaki bilgi kirliliği de yoğun kaygı yaşamamızın en büyük sebeplerinden biri. Bu nedenle arada televizyonları kapatın ve telefondan biraz uzaklaşın. Haber takibini yalnızca güvenilir haber kaynaklarından yapın. Evde ailenizle keyifli vakit geçirebileceğiniz etkinliklere yönelin.

4)Dünyada bir kriz varken nasıl eğlenelim diyebilirsiniz. Virüsün ve salgının varlığını,hayatımıza olumsuz etkilerini yok sayalım demiyorum. Fakat bunun şu an için yaşanan bir gerçek olduğunu kabul edip, alınması gereken tedbirlerle birlikte hayata tutunmamız gerekiyor. Problemin varlığını kabul ederekbilinçli şekilde devam etmek çok önemli. Kendinize bunun bir süreç olduğunu ve geçeceğini hatırlatın.

5)Kaygılı hissettiğiniz durumlarda bu duygunuzu yok saymak yerine bir yakınınızla paylaşın. Eğer bir başkası size endişelerinden bahsederse “abartma, çok panik yapıyorsun, düşünmemeye çalış” gibi faydasız söylemlerden uzak durun. Dinleyin ve kendi duygunuzu paylaşın. Daha sonra rahatlatıcı bir aktivite yapabilirsiniz.

6)Sağlıklı ve dengeli beslenin, kaliteli uyku uyuyun, alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durun. Ne kadar sağlıklı yaşarsanız kendinizi o kadar güçlü ve enerjik hissedersiniz. Psikolojik sağlamlığınız ve fiziksel sağlığınız birbirini etkiler.

7)Kişisel bakımınıza özen gösterin. Sadece hijyen anlamında değil. Evdeyim nasılsa diyerek sürekli pijama ve eşofmanlarla gezmeyin. Her zaman nasılsanız aynı özenle evinizde de giyinin, saçınızı yapın, parfümünüzü sıkın. Kendinizi daha iyi hissedeceğinize emin olabilirsiniz !

8)Sosyalleşin. Evden çıkmanız şart değil. Arayın, herkesi arayın. Görüntülü iletişim kurmak da serbest. Ama güzel şeylerden bahsedin. Bol bol gülün !

9)Çocuklarınızla ve ailenizle yeni oyunlar keşfedin. Her şey bitip de günlük rutine döndüğümüzde ailemize ayırabileceğimiz çok zaman kalmayacak. Şimdi fırsat varken, ailenizle keyifli vakit geçirmenin yollarını arayın.

10)Evinizi baştan aşağı düzenleyin, sadeleştirin. Zaman bulamadığımız çekmeceler, dolaplar, mail kutuları ve diğer detay işler için;temizlik, sadeleşme ve yeniden düzenlemenin tam zamanı. İhtiyacınız olmayan şeyleri ihtiyaç sahiplerine vermek üzere ayırın!

Sağlıkla kalın.