Rıza Kıraç'ın "Ucuz Ölüm"'ü bir yakın dönem polisiyesi olarak birkaç ay önce kitapçı vitrinlerinde yerini aldı. 10 Ekim Ankara katliamı, cemaat-siyasiler-iş adamları sacayağında kurgulanmış kirli bir ilişki ve ilginç bir saadet zinciri üzerine inşa edilen romanda, kahramanımız Fırat Azad'ın adalet arayışı peşinde bir tehlikeden diğerine savruluşuna tanık oluyoruz.

Bir insanın yaşamını para ve güç için bile isteye tehlikeye atması bana oldum olası anlaşılamaz gelir. Ancak bundan daha fazla şaşırdığım, zaten hâli vaktinde yerinde, deyim yerindeyse yarını güvende insanların, daha fazla para kazanmak, daha önemli mevkilere gelmek, daha çok güç kazanmak için hile hurdaya bulaşması, gerekirse gözünü kırpmadan başka hayatları harcaması, kendi yaşamını da bir pazarlık metası haline getirmesi. "Ucuz Ölüm"ün hikâyesi de, daha fazlası için, deyim yerindeyse, gözünü karartmış bir avukat, Murat Artunç ile şekilleniyor.

Romanımızın kahramanı eski emniyet müdürü Fırat Azad'ın, detayına vakıf olamasak da, haksız yere suçlanıp vatana ihanetten yargılandığını, hapis yattığını ve çıkınca yine emniyetten arkadaşı Oktay ile bir güvenlik şirketi kurduğunu anlıyoruz romanın başında. Fırat bir yandan Ankara katliamında kaybettiği kardeşi Dicle'nin yasını tutmakta, bir yandan da kız kardeşinin katillerinin izini sürmektedir. Hiç beklemediği bir anda kendisini seneler önce terk eden sevgilisi Elif ofisine gelir ve ortadan kaybolan eşi Murat Artunç'un bulunması için yardım ister. Fırat'ın polis ya da dedektif olmadığı halde, sadece Elif'e karşı duygusal bağı nedeniyle kabul ettiği bu iş, ilerleyen dönemde kardeşinin katillerine de ulaşmasını sağlayacaktır.

Fırat Azad, ilginç bir kahraman. Babası milletvekili Necip Azad. Ancak, Fırat bu durumdan nemalanmak bir yana, babasının mevkiini korumak adına ona buna yaltaklandığına hatta kendi öz kızının ölümüne neden olan olaylara bir şekilde bulaştığına inanıyor ve ondan nefret ediyor. Çok sevdiği, inandığı polislik mesleği elinden alınıp kardeşi de ölünce, hiçbir şeyden korkusu olmayan, kaybedecek bir şeyi kalmayan bir insana dönüşüyor. Diğer yandan yemeyi, içmeyi seven, keyfine düşkün, esprili kişiliği ile bütün bu koşturmacanın ortasında bir kadına âşık olup onu kendisine âşık edecek kadar da duygusal.

Rıza Kıraç'ın romanı, kurgusu itibarıyla; Ankara katliamı, cemaatsiyaset ilişkisi gibi gerçek olaylara dayanıyor olması ile ilgi çekiyor. Romandaki karakterler kolay para kazanma sevdası ile yeri geldiğinde tetikçiye dönüşüyor, yeri geldiğinde ceset saklıyor ya da nasılını niçini sorgulamadan çok masum görünen, aslında arka planda terör örgütlerini destekleyen pazarlama işine girişebiliyor. İnsanların eğitimli eğitimsiz oluşu sonucu çok değiştirmiyor: Eğer maddi bir kazancı var ise insan bir canavara dönüşebiliyor. Romanın sanırım beni en çok düşündüren ve etkileyen yönü bu oldu.

"Ucuz Ölüm," Rıza Kıraç'ın 8. romanı. Yazarın bunun dışında öykü kitapları, sinema eleştirileri ve röportajları da kitap olarak yayınlanmış. Kısa film ve belgesel çalışmaları da bulunan Kıraç, sinema sektöründe çalışmalarına devam ediyor.

UCUZ ÖLÜM, Rıza Kıraç, Doğan Kitap, 232 s.