Büyükşehir Belediye başkanı Özlem Çeçrçioğlu’nun bir entelektüel gibi davranmamasını, sorunlara yaklaşmada ve çözümde devamlı suyun yaylan tarafından geçmesini velhasıl büyükşehir gömleğinin kendine bol geldiğini yazılarımda sürekli eleştirdim.

Eleştiri hakkımı bundan sonrası için de saklı tutarak Özlem Çerçioğlu’nun seçim kazanma konusunda partisinin on yıl ilerisinde olduğunu anlatmak, sonunda da bir hayli meraklısı olan gündemde olan hakkındaki bir soruyu dile getirmek istiyorum.

Yakın zamana kadar çoğu CHP’li ve CHP’li yazar İngiliz romancı John Fowles’in “Yaptığın muhalefet muhalif olduğun şeyi güçlendiriyor mu, zayıflatıyor mu,” sözündeki gerçeği düşünmeden CHP’ye oy vermeyen seçmene “göbeğini kaşıyan, bir paket çaya, şekere oyunu değişen” insan nitelemesi yaptı.

 

Seçmenle zıtlaşmakla karşısındaki muhalefeti güçlendirmekten başka ne kendine ne demokrasiye bir faydası oldu. Havanda su dövmekten başka bir şey yapmadı.

 

Bu olayı bütün partililere izlenecek politika hakkında rehber niteliği taşıyan Ateş İlyas Başsoy’un 31 Mart’ta CHP teşkilatlarına gönderilen “Radikal Sevgi” adındaki kitabına yazdığı itiraf niteliğindeki önsözde CHP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun şöyle anlatıyor.

 

Ordulu bir Anadolu çocuğuyum, babam fırıncı. Çocukluğum ve gençliğim Ordu’nun dağlarında, köylerinde gezmekle geçti. Balıkçılar, ormancılar, fındıkçılar arasında büyüdüm.

 

Ve bu insanlar içinde ne bilge amcalar, ne ermiş teyzeler tanıdım, çoğu okuma yazma bilmez.

 

Kışın acından ölse bile emanet bıraktığın pirinçten bir avuç pişirmeyecek kadar namuslu köylüler tanıdım; genellikle bizim partiye oy vermezler. Bunun için onları hiç suçlamadım,”acaba niye böyle?” diye düşündüm.

 

Biz dağ taş memleket dolaşırken bu insanları hiç görmemiş, hiç tanımamış bazı ukalalar, bu köylülere ‘makarnacı, rüşvetçi’ diye hakaret ediyordu.

 

Çalışmaktan kafasını kaşıyacak vakit bulamayan işçilere, köylülere ‘göbeğini kaşıyan adam’ bile dediler. Tanımamak, bilmemek, ötekileştirmek en büyük hastalık oldu.

 

Bir yerde yanlış vardı, ama neredeydi?” (Alper Görmüş,Serbestiyet.com)

 

Seyit Torun’un bu sözleri CHP’nin kendini hapsettiği, seçkinci, ideolojik temeller üzerine kurulu sırçalı köşkten gecikmeli de olsa çıkma ve halkın içine karışmaya niyetlenme anlamı taşıyor.

 

İtiraf edelim ki, partisi CHP’nin yaptığı hamleyi 2009’da Aydın Belediye Başkanı seçildiğinde merkez sağ seçmeni oyu alınacak ikinci hedef kitle seçmekle Özlem Çerçioğlu yapmıştı.

 

O bu işe, ailesi, siyasi semboller ve Menderes’in Köyü Çakırbeyli üzerinden merkez sağa mesaj vermekle başlamıştı..

 

Değişik zamanlarda gazetelere verdiği demeçte sağlığında babasının her seçimde “Kır Atın yemini vereyim” diyerek sandığa gittiğinden söz etti.

 

Çakırbeyli’ye bir de ikametgâh yaptırması demokratların altı okun Menderes’e çektirdiklerine aldırmadan “bizim kız” diyerek Özlem Çerçioğlu’nu desteklemelerine neden olmuştur.

 

Eğer o parti kimliğini ve altı oku öne çıkaran bir başkan profili çizseydi 2014’de CHP’nin Ülke genelinde yüzde 27,8 oy aldığı bir seçimde Aydın’da yüzde 43,8 oranda oy alamazdı.

 

CHP’deki Seyit Torun’un itiraflarında belirttiği değişimin ilk denemesi adaylar ölçeğinde bu seçimde yapıldı ve testte başarı sağlandı.

 

Mesela Eyüp Sultan’da Kur’an okuyan, “Ben AK Partiyim o nedenle oy vermeyi düşünmüyorum”, diyenlere “Benim için dua ediver” diyen bir Ekrem İmamoğlu İstanbulludan olduğu kadar bütün Türkiye’de partililerden tam not aldı.

 

Özlem Çeçrçioğlu’nun partisinin önünde olduğu diğer bir özelliği de popülist siyasetteki başarısıdır.

 

Aslına bakılırsa popülizm kısa vadeli kazanma hesapları üzerine kurulu toplumları tembelleştiren uzun vadede maceralara sürükleme ihtimallerini içinde barındıran bir sistemdir.

 

Ama ne var ki, siyasetçinin tek amacı seçim kazanmaktır şeklindeki popülist yaklaşım tarzı bu gün demokrasi ile yönetilen ülkelerde bir hayli taraftarı olan bir anlayıştır.

 

Popülizmin otoritesi olarak bilinen iki Amerikalıdan bu gün hayatta olmayan Arthur Finkelstein ile diğeri George Birnbaum davet üzerine 2008 seçimleri öncesinde Macaristan Başbakanı Victor Orban’ı danışman sıfatıyla ziyaretlerinde ilk sözleri “kazanmak için kendine çok güçlü ve nefret uyandıran bir günah keçisi bulmalısın,” tavsiyesi olur.

 

O da kurduğu vakıftan vaktiyle öğrenim hizmeti aldığı hemşerisi Soros’u seçer ve ülkedeki her olumsuzluğu ona yükleyerek seçimi kazanır ve sonrasında popülizm her kıtada yaygınlaşır.

 

Özlem Çerçioğlu’nun 2014’deki izlediği yol da Victor Orban’ın Macaristan’daki seçim macerasını andırır.

 

2014’de o günah keçisi olarak Valilik Mal Paylaştırma Komisyonu’nu seçmişti ve ürettiği siyaset seçmende karşılık bulmasıyla yüksek bir oranla seçimi kazanmıştı.

 

Partisi CHP ise 7 Haziran 2015 milletvekilliği genel seçimlerinde seçmen karşısına popülist bir programla çıkmayı denemiş diğer muhalefet partilerinin de katkılarıyla AK Parti’ye iktidar çoğunluğunu kaybettirmişlerdi.

 

Söz başarıdan açılmışken Özlem Çerçioğlu’nun Hitler’in Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in propaganda tekniklerini ustalıkla kullandığından söz etmemek haksızlık olur.

 

Büyük Yalan Teorisi başta o teknikler sorgulamayan toplumlarda siyaset yapanlar için gerçekleri saptırmada, yapılanları abartmada ve lüpçülükte bulunmaz bir nimettir.

 

Yazının girişinde sözünü ettiğim soru da şu:

 

Değişen paradigma herkesle barışık olmayı gerektiriyor, Özlem Çerçioğlu bu devrin özel şartlarına uyan herkesle barışık bir başkan mı olacak yoksa eski alışkanlığın bir devamı kavga için ama içten ama dıştan yeni aktörler mi bulacak?

 

Bu bir hayli meraklısı olan bir soru bu…

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA YÜKLE!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA YÜKLE!