2 Nisan Otizm Farkındalık Günü. Otizm, bizim olduğu kadar tüm dünyanın karşı konulamaz gerçeğidir. Neredeyse yeni doğan her bin çocuğun yetmiş tanesi otizmli olarak dünyaya geliyor. İşin inanılmaz tarafı ise her geçen gün bu oran artıyor. Ülkemizde ise 700 binden fazla otizmli birey yaşamaktadır. Yakın zamana kadar otizmli çocuğu olanlar bu durumu toplumdan gizlemekteyken, günümüzde bilinç düzeyinin artması ile bu bireylerin toplumun bir parçası olduğu gerçeğinin farkına vardılar.

Artık otizmli çocukların hayatlarının kolaylaşması ve yaşama bağlanmalarının ancak eğitimle olabileceğinin farkına varıldı. Günümüzde otizmli çocukların ve ailelerinin tek ihtiyacının eğitim olduğunu artık çoğunluk biliyor ve ona göre davranıyor. Elbette burada sözünü ettiğimiz eğitim büyük bir sabırla devam edecek, disiplinli, bilinçli ve düzenli verilmesi gereken bir eğitimdir. Böyle nitelikli bir eğitim, otizmli her bir çocuğun adeta yeniden doğması, hayata yeniden bağlanması demektir.

Biz ülke olarak günümüzde bu eğitimin neresindeyiz?

Pandemi nedeniyle uzun zamandır evlerdeyiz. Pandemi nedeniyle okullar kapalı olduğundan tüm çocuklarımız yüz yüze eğitimden uzaktalar. Bu eğitim ortamından uzak kalınması durumu normal öğrencilerden çok otistik çocuklarımızı etkiledi. Eğitim olanaklarının zor ve sınırlı olması otistik çocukların eğitimini sekteye uğrattı. 

Aile, toplumun en küçük sosyal yapı taşı, ilk öğrenme merkezi, kişiliğin temellerinin atıldığı merkez özelliği taşıyor. Otistik bireye sahip olan bir aile de ise, ailenin her bir ferdinin, bireyin hayatında bulunan ve dokunan herkesin bir öğretmen görevinde olması gerekiyor. Eğitim merkezinde kazandırılmaya çalışılan davranışların pekiştirme merkezi yine aile oluyor. Davranışların ve kazanımların doğru şekilde yerleşmesi için de aile bireylerine düşen görev oldukça büyük oluyor.

Ülkemizde otistik bireylerin devlet desteği ile özel eğitimden faydalandı eğitim yetersiz düzeydedir. Eğitimin pekişmesi, davranışların uyumlaşması, uygulamanın yoğunlaşması gibi roller aileye kalmaktadır. Özel eğitim merkezleri, bireylerin sadece eğitim aldığı yerler değil, ailelerinde eğitildiği merkezlerdir. Ailelerin eğitim kurumu seçerken birincil sorgulaması gereken kısım aile eğitimi olmalıdır.

Otistik bir bireyi en iyi ailesi tanır. Aile özel eğitimde en önemli merkez noktadadır. Otistik bireye sahip bir aile çocuğunu çok iyi tanımalı, çok iyi gözlemci olmalıdır.

Otistik bireylerde aile eğitiminin en önemli kısmı çocuğun benimsenmesidir. Otistik bireyin durumunu ve özelliklerini öncelikle kabul etmek gerekir. Eğer otistik bireyin özel durumu aile içinde kabul görmezse, bunun etkisi bireyde özgüven eksikliği olacaktır. Bu nedenle ailedeki tüm bireylerin durumu kayıtsız şartsız kabul etmesi gerekir. 

Aile çocuğunun durumunu kabullenip, bir eğitim merkezine başladığında “güven” devreye girer. Aile birlikte çalıştığı eğitim merkezine güvenmelidir. Bu eğitim ilişkisinde güven oluşmadığı takdirde, bireyin hayatına dokunan her kişi farklı bir metot izlediğinde otistik bireye yansıyacak fayda azalacaktır. Burada önemli olan nokta eğitim merkezi ile koordineli hareket etmek, atılacak adımların birlikte planlanması önemlidir.

Bu özel günlerde, etkinlikler yapılmakta, otistik bireylerin toplumun parçası olduğu yetkililerce dile getirilmektedir. Ancak yetkili kişi ve kurumlar üzerine düşen sorumlulukları yeterince yerine getirmediği, işin sadece hamasi duygularla konuşmaktan öteye gitmediği gözle görülmektedir. Yapılması gereken kimin üzerine ne görev düşüyorsa onu yapmasıdır. Otistik çocuklara yönelik eğitim kurumlarının azlığı, bu çocukların ailelerine yönelik eğitim çalışmalarının yetersizliği gün gibi ortadayken daha çok yol almamız gerektiği apaçık ortadadır. Bu çocuklarımızın eğitimi için ne gerekiyorsa yapmalıyız, erinmeden, yüksünmeden.

“Otizm eksiklik değil, farklılıktır. Otizmin farkındayız ve onların yanındayız. Unutmayalım ki, engel diye bir şey yoktur. En büyük engel sevgisizliktir.”