Farklı bir dünyayı gösteriyor, seviyorum!
Geçtiğimiz aylarda ikinci albümü 'Beş Kuruş Yok'u çıkaran Gökçe, müzik geçmişini, hayallerini ve özel hayatını Cosmopolitan dergisine anlattı. Müzisyen bir aileden gelen Gökçe, en büyük hayalinin Bridget Bardot'yla tanışmak olduğunu belirterek şunları söyledi: "Bridget Bardot'nun karakterine ve güzelliğine hayranım. Bardot 50 yaşından sonra bir çiftlikte hayvanlarıyla birlikte yaşıyor. Yalın ayak dolaşıyor ve dünya umurunda değil. Benim de öyle bir hayatım olsun." Etrafında çok entel insan olduğunu söyleyen Gökçe, ekrandaki varoş programları izlemenin kendisine farklı bir dünya yaşattığını sözlerine ekledi.

Müziğe nasıl başladınız?
Ailemde çok müzisyen var, halamın oğlu piyano çaldığı için beni de piyanoya yönlendirmişler. Babam da klavye ve davul çalar. Gördüğümüz gibi bu ailede benim müzisyen olmamam imkansızmış. 15 yaşıma gelince davulu daha çok sevdiğimi anladım ve piyanoyu bıraktım. Şimdi en çok sevdiğim enstrüman davuldur.

Çocukken çok yaramaz olduğunuz doğru mu?
Hâlâ yaramazım, hiç büyüyemeyeceğim herhalde. Herkese tekme atardım, düz yürüyemezdim. Hatta ilkokulda beni okuldan atmak istemişlerdi. Divandan atlayınca kolum kırılmıştı. Alçımla insanların kafalarına vuruyordum. Lisede de hep uyarı alırdım. Bu yaramazlıklar lise sona kadar devam etti. Ama tabii hâlâ aklım bazen muzırlıklara çalışır.

HAYATIM ÇOK DEĞİŞMEDİ
Konser vermeye çok erken yaşlarda başlamışsınız...
Aslında davulun eğitim aşaması çok uzun sürdü. 20 yaşındayken şarkı söylemeye başladım. Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sanat Yönetmenliği bölümüne ve aynı zamanda da Şahika Tekand Tiyatro Okulu'na girdim. Okuldan sonra iki yıl reklam şirketinde çalıştım. Ama çok yogun bir tempoda çalıştığımdan müzikle iş hayatı birarada gitmedi. İşte o zaman bir yol ayrımına geldim ve müzisyen olmaya karar verdim. Üç kızdan oluşan bir grupta davul çalmaya başladım. Sonra şarkıcılık geldi. Aslında küçük yaşlarda sahneye çıkmama rağmen albüm yapmayı o zamana kadar hiç düşünmemiştim.

Neden düşünmediniz peki?
Şarkı söylemeyi seviyordum ve "Her şarkı söyleyen albüm yapmak zorunda olmamalı" diye düşünüyordum. Zaten albüm yapınca da hayatında çok büyük bir değişiklik olmuyor. Sadece konserlerde kendi bestelerini söyleme özgürlüğü veriyor. Aslında daha büyük yerlerde çalabilmek ve kendi bestelerimi tanıtabilmek için albüm yaptım diyebilirim. Ama hâlâ davulculukta gözüm var. Bana "Ya davulculuk ya şarkıcılık?" deseler, hiç düşünmeden "Davulculuk" derim.

Peki albüm yaptıktan sonra hayatınızda neler değişti?
Özgürlük, benim için hayattaki en önemli şey. Bu nedenle hayat tarzım hiç değişmedi, hâlâ 18 yaşında gidip oturduğum mekanlarda küçük iskemlelerde oturabiliyorum. Arkadaşlarımla sokakta rahatça dolaşabiliyorum. Sadece artık beni tanıyanlar çıkabiliyor hatta bazen gelip konuşanlar oluyor. Artık bu ünlü meselesine de insanlar alıştı bence. Çünkü etrafınıza bakarsanız artık herkes ünlü.

RUH HALİM ÇOK KARIŞIKTIR
Müzik tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?
Adını koyamıyorum; rock, pop, R&B gibi sevdiğim bütün sevdiğim müzikleri karıştırıyorum. Kısaca karışık bir tarzım olduğunu söyleyebilirim. Tıpkı benim gibi. Benim karakterim de öyledir; çok değişkenim. Gün içinde bile ruh halim tamamen değişebilir.

Albümün adı neden 'Beş Kuruş Yok'?
Aslında albümdeki bir şarkının adı 'Beş Kuruş', albümün adını da buradan yola çıkıp 'Beş Kuruş Yok' koyduk. Son zamanlarda arkadaşlarımdan, çevremden sık duyduğum bir söz bu. Onlardan ilham aldım. Ekonomik krizden herkes gibi ben de etkilendim.