Türk Devriminin “İkinci Adam”ı İsmet İnönü'nün bu yıl ölümünün 45. yılı... 25 Aralık 1973 günü kaybettiğimiz İnönü, ismini Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği askeri başarılarla tarihe yazdırdı. İnönü bununla da kalmadı; diplomat ve devlet adamı olarak ölümüne kadar ülkemize zor günlerde hizmet etti. Lozan Antlaşması'yla anıtlaştı. İnönü'yü milli tarihimize ismini yazdıran Atatürk'ün yanında bulunmasının ötesinde, onun şahsına münhasır özellikleriyle yaptığı katkılardır. İşte İsmet Paşa'yı “İsmet İnönü” yapan hususiyetler:

 

GENÇ YAŞTA MÜZAKERECİ

Yıllardır Osmanlı'ya karşı isyan eden ve Atatürk'ün deyimiyle "1,5 milyon Mehmetçiği şehit verdiğimiz" Yemen'de görev yaptığı sırada aşiretleri barıştırdı. 26 Şubat 1910'da İmam Yahya'ya karşı hükümet tarafından harekete geçirilen Yemen Mürettep Kuvvetlerinin Kurmaylığına atanmış ve Hudeyde'ye gelmişti. İmam Yahya ile yapılan görüşmelere katılmış ve gösterdiği başarılar nedeniyle 26 Nisan 1912'de Binbaşılığa yükseltilmiştir. 25 Şubat 1913 tarihine kadar Yemen'de Genel Kuvvetlerin Kurmay Başkanlığı görevinde bulundu. Bu anlaşma sayesinde Cihan Harbi içinde bu bölgede ihanet girişimi olmadı. Yahya, her taraftan irtibatı kesilen Osmanlı askerlerine karşı dostça davrandı. Mütarekeden sonra da bu askerler güven içinde bölgeden alındılar.

 

Balkan Harbinin çıkması üzerine İstanbul'a gelen İsmet Bey, 11 Nisan 1913'te Büyük Karargâhı Umumi I. Şubesi'nde, 8-29 Eylül 1913 tarihleri arasında Bulgar delegeleri ile İstanbul'da yapılan barış görüşmelerinde görevlendirildi.

 

Osmanlı İmparatorluğunun 11 Kasım 1914'te savaşa katılmasından sonra, 29 Kasım 1914 günü Yarbaylığa yükseltildi. Başkomutanlık Genel Karargâhı I. Şube Müdürlüğüne atandı. 16 Ağustos 1915'de Gümüş Harp Liyakat Madalyası aldı. Umumi Karargâhta bir yıl bulunduktan sonra cephe görevine atandı. İşte bu sırada Çanakkale'de Alman komutanlar arasındaki sorunlarda uzlaşmacı oldu. Başkomutanlık ve ast komutanlıklarla koordinasyonu sağladı.

 

Mondros Mütarekesi görüşmeleri sırasında 24 Ekim 1918'de Harbiye Nezareti Müsteşarlığına getirildi. 22 Kasım'a kadar bu görevde kaldıktan sonra, 29 Ocak 1919'da kurulan Mütareke Komisyonuna Askeri Uzman olarak atandı ve Harbiye Nezareti'nde bu amaçla kurulan komisyona da başkanlık yaptı.

 

8 Ocak 1920'de ilk defa Anadolu'ya geçti. Bir süre Ankara'da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının karargâh olarak kullandığı Ziraat Mektebi'nde çalıştı. İki merkez arasında koordinasyon görevi üstlendi. Silah, cephane ve insan kaçırılma konularında, İstanbul-Ankara direniş hattında görev yaptı. 3 Şubat 1920 günü Osmanlı Harbiye Nazırı Fevzi Paşa'nın çağırması üzerine tekrar İstanbul'a döndü. 16 Mart 1920 günü İstanbul'un işgali üzerine 19 Mart günü İstanbul'dan ayrılarak er kıyafetiyle zahmetli bir yolculuktan sonra 9 Nisan 1920'de tekrar Anadolu'ya geçti. Meclis'in kuruluş çalışmalarına katıldı. İlk Meclis'te Edirne Milletvekili oldu. 3 Mayıs 1920 günü de Genelkurmay Başkanı olarak atandı. 10 Kasım günü de Genelkurmay Başkanı görevi saklı kalmak şartıyla Batı Cephesi- Kuzey Cephesi Komutanlığı'na atandı. 4 Mayıs 1921 günü Batı Cephesi Komutanı oldu.

 

Çok iyi kurmay, çok iyi hesap adamıydı. 1920 Kasım'ında düzenli orduya geçiş aşamasında Çerkez Ethem gibi başına buyruk çetelerin uyumsuzluğunu halletti. Düzenli orduyla 10 Ocak 1921 ve 1 Nisan 1921 tarihlerinde elde edilen İnönü Zaferlerini kazandı. Atatürk'ün deyimiyle "Milletin makus talihini yendi." 1 Mart 1921 günü BMM'nce Mirliva (General)'lığa yükseltildi. 13 Eylül 1921 günü kazanılan ve 21 gün 21 gece süren, -alan ve derinlik muharebesi olan- Sakarya Savaşı'ndaki başarısından dolayı Takdirname ve Altın Muharebe İmtiyaz Madalyası verildi.

 

1922 yılında Büyük Zafer öncesi muhaliflerin sert eleştirileriyle sekteye uğrayan askeri konular nedeniyle, Mustafa Kemal Paşa'nın "Meclisin faaliyetine son verelim, ne dersin?" önerisine "Meclissiz olmaz" diyerek önüne geçti.

 

Baskın taarruz şeklinde yapılan Büyük Taarruz'un hazırlanması ve yürütülmesinde başarılı oldu. Yunan ordusunun sökülüp atılmasını başardı. 31 Ağustos 1922 günü rütbesi Korgeneralliğe yükseltildi. Atatürk onun için şunları söyler: "İsmet Paşa'nın, gerek Genelkurmay Başkanlığı'nda gerekse daha sonraki Cephe Komutanlığı'nda gösterdiği varlık ve üstün çaba, kendisine görev verilişteki yanılmazlığımı eylemli olarak ortaya koymuş bulunduğu için millet karşısında, ordu karşısında ve tarih karşısında içim adamakıllı rahattır." (İsmet İnönü, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1987, s.19.)

 

03-11 Ekim 1922 tarihleri arasında Mudanya'da Mütareke görüşmelerini sürdürdü ve anlaşmayı imzaladı. Burada da bir kez daha müzakereci yanını gösterdi.

 

26 Ekim 1922 günü başlayan ve 4 Şubat 1923 günü ara verilen, 23 Nisan 1923 günü tekrar başlayan Lozan Konferansı görüşmelerine Dışişleri Bakanı göreviyle müzakere heyeti başkanı olarak katıldı ve tarihi antlaşmayı 24 Temmuz 1923 günü imzaladı. Buradaki zorlu görüşmelerde ustalığını gösterdi. Atatürk'le uyumlu çalışması nedeniyle onun da takdirini kazandı. 1925-1937 yılları arasında aralıksız 12 yıl Başbakanlık yaptı.

 

UZLAŞMACI DENGE ADAMI

Atatürk'e 1926 yılında İzmir'de yapılmak istenen suikast soruşturmalarında, komutanlarla Atatürk'ün arasını buldu. Atatürk'ü yatıştırdı. Daha fazla ileriye gidilmedi. Kâzım Karabekir gibi komutanların serbest kalmasının yolunu açtı.

 

23 Aralık 1930 Menemen Olayı'nda "Menemen'i haritadan silin/dağıtın" diyen Atatürk'ü frenledi.

 

İkinci Dünya Savaşı'na gidilirken, siyasi muhaliflere devlet makamlarında görevler vererek içerde birliği sağladı. Husumetlerin ve küskünlüklerin önüne geçmiş oldu. 25 Ocak 1939'da yapılan seçimler sonrası Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele Milletvekili seçildi. Karabekir ve Cebesoy Meclis Başkanlığı yaptı. 1937 yılında yapılan büyük harekâtla Dersim meselesini halletti. Savaş yıllarında iç huzuru sağlamış oldu.

 

İkinci Dünya Harbi'ne girmek için yapılan bütün baskıları göğüsledi ve bu konuda yapılan zirve görüşmelerinde de usta manevralarla Türkiye'yi sonuna kadar harbe sokmadı. Atatürk'ün 'Savaşa girmeyin, savaşın dışında kalın' vasiyetini de tutmuş oldu. İsmet Paşa, savaş sonrası yaptığı şu konuşma çok şeyi anlatır: "Ben sizi aç bıraktım ama babasız bırakmadım." İngiltere Başbakanı Winston S. Churchill, 31 Mayıs 1950 günü İnönü'ye gönderdiği mektupta şunların altını çizer: "Bana öyle geliyor ki tarih, general olarak kazandığınız zaferlerden başka, Türkiye Cumhuriyeti'ni İkinci Dünya Harbi'nin vahim tehlikeleri içinden nasıl sıyırıp geçirdiğinizi ve aynı zamanda Mustafa Kemal tarafından sert mücadelelerle kurulmuş olan hürriyetçi ve müterakki hükümet sistemini nasıl muhafaza ettiğinizi kaydedecektir." (İsmet İnönü, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1987, s.132.)

 

İkinci Dünya Savaşı öncesi çok partili hayata geçilmesi konusunda görüşünü İstanbul Üniversitesi'nde yaptığı bir sohbet toplantısında açıkladı. Savaş yılları buna izin vermedi. Savaş bittiğinde 19 Mayıs 1945 günü yaptığı konuşmada, "Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren varlıkları kalktıkça, memlekette siyaset ve fikir hayatında da demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir" sözleriyle dile getirdi. 1946'da çok partili yaşama geçildi. 7 Ocak 1946 günü Demokrat Parti (DP) kuruldu. 21 Temmuz 1946 seçimlerindeki usulsüzlükler nedeniyle büyük bir tartışma başladı. Yönetim ve muhalefetin arası açıldı. Bu gerginlik 16 Şubat 1947 günü yapılan muhtarlık seçimlerinde had safhaya vardı. Çıkan olaylar nedeniyle gerginliğin arttığı günlerde Cumhurbaşkanı İnönü, Başbakan Recep Peker ile Demokrat Parti Başkanı Celal Bayar’ı Çankaya’ya davet ederek, iktidar ile muhalefeti uzlaştırmaya çalıştı. 12 Temmuz 1947 tarihinde de bir bildiri yayınlayarak, iktidarın muhalefete karşı daha ılımlı, muhalefetin de daha ölçülü olması gerektiğini vurguladı. Radyoda ve gazetelerde de yayımlanan bu bildiri, Türk siyasi tarihine "12 Temmuz Beyannamesi" olarak geçti. İnönü bununla hükümet ile muhalefeti uzlaştırmış oldu. 14 Mayıs 1950 günü yapılan genel seçimleri CHP kaybetti. Cumhurbaşkanlığını ve iktidarı DP'ye devretti. Büyük bir siyasi krizin hatta bugünkü manada "renkli devrim"in önüne geçti. "Bu yenilgi benim en büyük zaferimdir" diyerek önemli bir gelenek bıraktı. (İsmet İnönü, Age., s.22-24.)

 

1950'de seslendirilen "iktidarı devretmeyelim" fikrine karşı çıktı. İnönü 29 Haziran 1950 günü gerçekleşen CHP'nin 8. Kurultayı'ndan sonra 3 Temmuz günü yaptığı açıklamada "İktidarla muhalefet arasındaki ilişki, şuursuz bir çekişme ve dalaşma halinde soysuzlaşırsa demokratik rejimin geleceği yoktur" diyerek herkesi uyarır. (İsmet İnönü, Age, s.133.)

 

27 Mayıs 1960 İhtilali öncesi DP lideri ve Başbakan Adnan Menderes'i sert tutumundan dolayı "Sizi ben bile kurtaramam" sözleriyle uyarıdı. Müdahalenin kokusunu aldı. Demokrasinin sekteye uğramaması için çaba harcadı.

 

1961 yılında yargılanan ve idam cezası alan Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamlarına karşı çıktı. İdam edilmemeleri konusunda samimi çaba harcadı ve bunun iyi bir gelenek olmayacağını söyledi.

 

22 Şubat 1962 tarihinde Albay Talat Aydemir'in birinci ayaklanmasının kansız bastırılmasını sağladı. Onu affetti. 20-21 Mayıs 1963'teki ikinci ayaklanmada ise affetmedi. Aydemir yargılandı ve aldığı ceza sonucu 5 Temmuz 1964 günü idam edildi.

 

1964 yılında Kıbrıs hadiseleri sırasında Ada'ya müdahale etmek isteyen Türkiye'ye karşı tehditkâr tutum takınan ABD Başkanı Lyndon B. Johnson'a karşı yaptığı açıklamada, "Müttefikler tutumlarını değiştirmezlerse, Batı ittifakı yıkılabilir... Yeni şartlarda yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur" dedi. (İnönü'nün demeci, Time, 16 Nisan 1964’ten aktaran; Cumhuriyet, 17 Nisan 1964.)

 

1968 gençlik önderi Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın idamlarına da karşı çıktı. Siyasi nedenlerle idama karşı olduğunu söyledi. Malatya Milletvekili İsmet İnönü, 24 Nisan 1972 günü TBBM'de şunları söyler: "Siyasi suçlardan dolayı idam yapılmasın, davasındayız. Arkadaşlarım, bir büyük cemiyetimiz bir büyük hastalık geçiriyor. Bundan gençler anarşiye müptela olmuşlardır, bunda gençler, genç yaşlarında içeriden ve dışarıdan tahriklere kapılarak genç yaşlarında büyük işler görmüş ve büyük salahiyetlerin peşine düşmüş hastalar halinde görünüyorlar. Böyle olaylarda cemiyetin iki vazifesi vardır. Birisi, yanlış maksatlarını yürütmek isteyen genç veya yaşlı insanlara zorla sakat fikirlerini tatbik edemeyeceklerini..."(TBMM Tutanak Dergisi, M. Meclisi, B:77, 24.04.1972, O:1, s.208 vd.)

 

Kaynaklar:

1- Alev Coşkun, Asker İnönü, Kırmızı Kedi Yayınları, 2018.

2- Ercan Dolapçı, Devrimin İki Yüzü, Kategori Yayınları, 2017.

3- İsmet İnönü’nün Hatıraları.

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA İNDİR!