Olağanüstü hal dönemlerinde toplumun her kademesi sıkıntı yaşar. Özgürlükler sınırlanır, siyasi baskılar artar, hukuksuzluklar mubah sayılır, insanlar mağduriyet yaşar kısaca. Fakat özellikle hukukçular bu dönemlerde belki de en büyük sıkıntıyı yaşar. Türk siyasi tarihi bunun örnekleri ile doludur.

Hukukçu derken sadece avukatları kastetmiyorum. Yargının her aşamasında görev yapan hukukçuları, yargıçları, savcıları, avukatları ve akademisyenleri kastediyorum.

Önce yargıçlar açısından sürece bakalım.

Nisan’da Anayasa değişikliğinin kabul edilmesiyle birlikte üç madde hemen yürürlüğe girdi. Bu maddelerden biri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yenilenmesine ilişkin maddeydi. Önce adındaki “Yüksek” ifadesi çıkarılarak, artık HSK oldu. HSK’nın üye sayısı 22’den 13’e indi. Ama asıl ilginç yanı ise bu kurulun nasıl atanacağı hususu. 7 üyesini TBMM seçecek, 4 üyeyi Cumhurbaşkanı atayacak, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı müsteşarıyla birlikte HSK, yeni dönemde 13 üyeden oluşacak. Sonuç olarak HSK’ya seçilecek üyeleri AKP tek başına belirlemeye başladı.

Öncelikle HSK’nın yapısındaki bu değişiklik mahkemelerin bağımsızlığına ciddi bir müdahaledir ve Anayasa’nın 138.maddesine aykırıdır.

Anayasa’nın 138.maddesi “Hiçbir organ, makam, merci ve kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” hükmünü içermektedir.

Olağanüstü hal sürecinde HSK nasıl kararlar verdi, isterseniz birde buna bakalım. Böylece ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacak.

Antalya Bölge Adliye Mahkemesi, Denizli’de şifreli haberleşme programı ByLock’u kullandığı gerekçesiyle örgüt üyeliğinden 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan bir kişinin mahkûmiyet kararını MİT raporundan başka delil olmadığı gerekçesiyle bozdu. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi’nin bu kararından sonra, Mahkeme Başkanı olan yargıç Şenol Demir’in Konya’ya düz hâkim olarak tayini çıktı.

Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi, mesaj içerikleri belli olmayan ByLock kaydına dayanılarak terör örgütü üyeliğinden hüküm kurulamayacağını belirterek Adana 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği mahkûmiyet kararını bozdu. Bu kararın ardından Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK), ByLock mahkumiyetini oy çokluğu ile bozan Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza dairesi Başkan Zafer Yarar'ı Kayseri Hâkimliği’ne atadı. Mahkeme üyelerinden Mustafa Tosun da aynı kararla birlikte İstanbul Anadolu Hâkimliği’ne atandı. Kararda muhalif kalan üye Bayram Korkmaz ise aynı daireye mahkeme başkanı olarak atandı [1].

En vahim olan husus, mahkemelerin verdiği karara yargı dışından, siyasi otorite tarafından müdahale edilmesidir. Bu dönemde mahkemelerin bağımsız olarak, özgür iradesiyle karar verebileceğini söylemek çok zordur. Yargıçlar, verdikleri kararlarda sürülebilme, haklarında yasal işlem yapılabilme ve meslekte ihraç edilebilme ihtimallerini düşünerek karar vermek durumunda bırakılmıştır. Sonuç olarak yargıçlar baskı altındadır.

15 Temmuz sonrası meslekten ihraç edilen hâkim ve savcı sayısı 4 bin 560’dır. İşin en ilginç yanı ise meslekten ihraç edilen hâkim ve savcıların büyük çoğunluğunun AKP iktidarı döneminde göreve başlamış olmalarıdır. İhraç edilen bu kişiler hakkında idari bir soruşturma açılmadan, neyle suçlandıklarını bilmeden, savunma hakkı verilmeden ihraç edilmişlerdir. Ve bu ihraç işlemlerine karşı dava ve itiraz yolu engellenmiştir.

 

Savcılar açısından da olağanüstü hal süreci son derece sıkıntılıdır. Ceza Muhakemesi hukuku hazırlık soruşturmasının Cumhuriyet Savcıları tarafından yapılacağı hükmünü içermektedir. Fakat uygulamada, hazırlık soruşturması kolluk tarafından yürütülmüştür. Yani doğrudan yürütme erkine bağlı olan polis, hazırlık soruşturması sürecini tamamlamıştır.

 

Avukatlar açısından sürece bakalım. Avukatlar neler yaşamış?

Savunma açısından, yani avukatlar açısından olaya baktığımızda da durum son derece vahim. 676 sayılı kararnamede, OHAL döneminde hukuka aykırı biçimde yürütülen birçok uygulamanın, kanun haline getirilmiştir. Tutuklu ve hükümlü ile avukatının görüşmeleri sesli, görüntülü kayıt altına alınması, davalara girecek avukat sayısı üç ile sınırlanması, örgütlü suçlarda soruşturma açılan avukata avukatlık yasağı konulması savunma hakkının açıkça kısıtlanmasıdır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 149. maddesi şüpheli veya sanığın avukattan yardım alma hakkını net bir şekilde düzenlemiştir.

CMK m.149/3’e göre; “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz” hükmünü içermektedir.

CMK m. 154’e göre; “Şüpheli veya sanık, vekâletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebilir. Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz” hükmünü içermektedir. Bu hüküm uyarınca şüpheli her zaman, vekâletnamenin varlığı aranmaksızın, başkalarının duyamayacağı bir şekilde avukat ile görüşme hakkına sahiptir.

 

 

667 sayılı KHK’nın 6. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, tutuklunun avukatı ile görüşmesinin gizliliğine kısıtlama getirilebileceği ifade edilmiştir. Bu düzenleme ile birlikte avukatlar, şüphelilerle, cezaevindeki görüşmeleri dijital olarak (kamera ve mikrofonla) kayıt altına alınmaya başlamıştır. Birçok cezaevinde kamerayla kayıt ile de yetinilmemiş, görüşme sırasında hem avukatın hem de şüphelinin yanında birer tane infaz koruma memuru dahi oturtulmuştur. KHK ile cumhuriyet savcısına; avukat ile tutuklunun görüşmesini, gizliliğini ve zamanını sınırlama konusunda geniş bir takdir yetkisi tanındığı görülmektedir.

akinyakan23.jpg

Olağanüstü hal döneminde, avukatın gözaltına alınan şüpheli ile ilk beş güne kadar görüşmesi ve tutuklandıktan sonra da görüşme içeriği ile görüşme zamanı kısıtlanabilmekte, hatta tutuklunun avukatının değiştirilmesi bile gündeme gelebilmektedir.

CMK 154.maddesi açıkça “Bu kişilerin müdafi ile yazışmaları denetime tabi tutulamaz” hükmü yer almasına rağmen, tutuklu olan şüpheli ile avukatların yazışmaları, birbirlerine belge verebilmeleri engellenmiştir. Bir avukatın savunma ile ilgili bir belgeyi doğrudan cezaevindeki tutuklu şüphelilere vermesi olanaksızdır. Uygulamada, avukat müvekkiline ulaştırmak istediği belgeyi, bir dilekçe ile cezaevi müdürlüğüne iletmekte, idare belgeyi inceleyerek şüpheliye ulaştırmaktadır.

Bu süreçte açıkça savunma hakkı ve avukatların faaliyetleri engellenmiştir. 15 Temmuz sonrası yüzlerce avukat tutuklanmıştır.

 

Akademisyenler neler yaşadı bu süreçte?

Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, KHK ile meslekten ihraç edilen. FETÖ/PDY yapılanması ile ilişkisi bir yana, ömrü darbelere karşı mücadele ile geçen, demokratik, laik hukuk devletini meslek yaşamı boyunca savunan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun ihracı son derece vahim bir karardır.

 

Sonuç olarak, 15 Temmuz darbe girişimi hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu girişimde bulunanlar, bu yapılanma içerisinde yer alanlar, bu yapılanmaya yardım edenler tespit edilmeli, adil yargılanma kuralları ile yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır.

Adil yargılanma, evrensel hukuk normlarına göre en temel, vazgeçilemez haklardan biridir. Anayasa’nın 138.maddesi ile hüküm altına alınan, mahkemelerin bağımsızlığı da adil yargılanma hakkının güvencesidir. Mahkemeler karar verirken, verdiği kararın kendi hukuki yapısında değişikliğe neden olabileceği ihtimalini düşünmemelidir. Böyle bir ihtimal söz konusu ise Anayasa’nın 138 maddesi ihlal edilmiş, mahkemelerin bağımsızlığı ilkesi ortadan kaldırılmış demektir.

Hukukçular görevlerini yaparken evrensel hukuk normlarına göre hareket etmelidir. Hukukçulara yapılan baskılar nedeniyle, evrensel hukuk normlarından uzaklaşılması, adil yargılanma ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini yok edecektir.

 

akinyakan23,1.jpg

 

[1] http://odatv.com/bylocktan-verilen-mahkumiyet-kararini-bozan-o-hakimler-suruldu-2705171200.html

 

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA