Foto muhabiri Ercan Arslan'ın Ara Güler ile tanışmasına, bir proje için aradığı kitap vesile oldu. 1996 yılında bir taraftan Milliyet gazetesinde çalışırken diğer taraftan da üniversite eğitimini sürdüren Ercan Arslan, fotoğrafçı Josef Koudelka ile ilgili bir kitap için Ara Güler'in ofisine gitti. O tarihte 68 yaşında olan usta foto muhabiri ile ilk kez o gün tanışan Arslan, Güler ile dostluğunu vefatına kadar sürdürdü.

Ara Güler ile 1996 yılından vefatına kadar uzun yol arkadaşlıkları yapan, dört ortak proje sergi düzenleyen, bir projede asistanlığını üstlenen Ercan Arslan, İstanbul'da Ara Güler ve İzzet Keribar ile "Kadına Dair", aralarında Ara Güler'in de olduğu 5 fotoğrafçı ile İtalya'da "Öteki İstanbul", Güney Kore'de "İpek Yolu" sergilerine katıldı.

Ercan Arslan, kendisi için "öğrencim" diyen usta foto muhabirini AA'ya anlattı.

"Foto muhabiri adını zirveye taşımış biriydi"

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fotoğraf Bölümü ile Yıldız Teknik Üniversitesi Fotoğraf ve Video Bölümü"nde "Basın Fotoğrafı" dersleri de veren Ercan Arslan, "Ben, Ara Güler değil ama Ara Güler gibi kendi dönemini yansıtan bir foto muhabiri olmak istiyordum. Dolayısıyla o benim için önde giden bir lider konumunda duruyordu. Dolayısıyla ben Ara Güler'in yaptıklarının aynısını örtüşerek yapmak değil, Ara Güler gibi kendi dönemimi belgelemek istiyordum. Her seferinde mutlaka bir şey öğreniyordum. Yol arkadaşlığımız foto muhabiri faydasında çok güzel bir şekilde ilerledi. Ara Güler benim için öncü diyebilirim." diye konuştu.

Ara Güler'in Türkiye'nin dünya çapında tanınan bir gazetecisi, foto muhabiri olduğunu dile getiren Arslan, sözlerine şöyle devam etti:

"Ara Güler özellikle biz foto muhabirleri için çok önemli, çünkü 'foto muhabiri' adını çok özenle taşımış, zirveye taşımış biriydi. Bizim yanımızda kıymeti çok iyidir. Bütün foto muhabirleri bilir ki Ara Güler onlara değer katmıştır ve bir çıta koymuştur. Ara Güler'in yaptıklarını Türk foto muhabirliğinde kavşaktan çok istasyona benzetebiliriz. O, merkezi bir istasyondu aslında ve çoğu insan Ara Güler'i referans alarak yoluna devam eder.

Dolayısıyla bütün foto muhabirleri onun istasyonuna uğramak zorundaydı ve onun yaptıklarından bir şekilde feyiz almak zorundaydı. Benim avantajım o istasyonda sürekli bir yolculuğum vardı. Benim her gün hayatım bir şekilde onun o istasyonundan geçip gidiyordu. Çünkü ben de onun gibi hayatı belgelemeye çalışıyordum. Yaşadığım döneme ait insanları belgelemek istiyordum. Ara Güler'in 'Ben tarihi fotoğraf makinesiyle yazıyorum' dediği şey, benim için de aynı şey. Ben de yaşadığım dönemi yazmaya çalışıyorum. Dolayısıyla ortak yanımız çok fazlaydı. Bütün foto muhabirlerinin Ara Güler'in yanında bir yeri vardı. Ara Güler'in yanına gittiğinde, foto muhabirlerinin bir ayrıcalığı vardı."

"Ona cevap niteliği taşıyacak dönemsel fotoğraf çekmeye çalışıyorum"

Bazı foto muhabirleri ya da fotoğrafçıların sanki Ara Güler'in bıraktığı şeyleri toplamaya çalışıyormuş gibi yaptığını dile getiren Arslan, şunları kaydetti:

"Tam tersine ben Ara Güler'in çektiği fotoğrafları değil, onun bugünkü yansımalarını çekmeye çalışıyorum. Ara Güler'in bütün fotoğraflarına, bütün projelerine denk gelecek, ona gönderme olacak, ona cevap niteliği taşıyacak dönemsel fotoğraf çekmeye çalışıyorum. Hiçbir zaman Ara Güler'in aynısını yapmak değil, Ara Güler gibi kendi dönemimde neler gördüysem onu yapmak istiyordum. Onun döneminde hamallar geçiyordu, benim dönemimde başka insanlar geçiyor. Ben onları fotoğraflamaya çalışıyorum."

"Ben, Ara Güler'in İstanbul'unu daha çok önemsiyorum"

Ara Güler'e sorulduğunda, Nemrut, Afrodisias ve Nuh'un Gemisi projelerini çok önemsediğini söylediğini aktaran Arslan, "Oysa ben Ara Güler'in İstanbul'unu daha çok önemsiyorum. İstanbul'u ölümsüzleştirmiştir Ara Güler fotoğrafları ile. Eminönü ve Karaköy arasında yanan Galata Köprüsü'nde İstanbul'un ikon olmuş fotoğraflarını burada çektiğini görebiliriz. Ben de bu dönemin foto muhabiri olarak, belgelemeye çalışmayı sorumluluk olarak hissediyorum." ifadelerini kullandı.

Ara Güler ile İtalya ve Kore'de iki sergi düzenlediklerini anlatan Arslan, "Fotoğraflar 1950'ler Ara Güler, 2000'ler Ercan Arslan, olarak değişimi de görme anlamında kullanma gereği duyuyorlardı. Beni o anlamda talebesi, öğrencisi olarak görüyordu. Onun foto muhabiri olarak yaptığı işlerden bir şeyler kazanmak güzeldi." dedi.

"Kendimi onun öğrencisi olarak sayabilirim"

Ara Güler'in foto muhabirliğinde kendisini özel bir yere koyduğunu, yaptığı işin öneminin farkında olduğunu belirten Arslan, "Herkes Ara Güler'i suçlayabiliyordu 'kimseyi yetiştirmedi' diye. Ben 1996 yılından beri yanındaydım, bir şekilde elimden tuttuğunu gördüm. Bir şekilde kendimi onun öğrencisi olarak sayabilirim. O öyle kabul ediyordu. Çünkü bir Alman dergisine röportaj verdiğinde, öğrencisi diye beni götürmüştü. Dolayısıyla bunu söylememde bir sakınca yok diye düşünüyorum." diye konuştu.

Ara Güler'deki tutkunun gençlerin ve bu dönemin fotoğrafçılarının çoğunda olmadığını dile getiren Arslan, "Bir Japon atasözü var; 'Bir işte usta olmak istiyorsan önce ustanı geçeceksin, sonra seni geçecek birilerini yetiştireceksin.' Ara Güler belki bunu somut olarak kimseye göstererek yapmadı ama bütün foto muhabirlerine çok şeyler kattığını düşünüyorum. Eğer biz bu dönemin foto muhabirleri ya da bizden sonra gelecek genç foto muhabirleri bu bayrağı alıp bir yere taşıyacaksa Ara Güler'i geçebilecekse, Ara Güler görevini yapmış oluyor. Çünkü Ara Güler bizim için bir çıta koymuş. Bu çıtayı geçip, geçmemek biz ve bizden sonrakilerin yapabileceği bir şey." dedi.

Ara Güler'in 85 yaşında Kahramanmaraş Elbistan'da bir fotoğraf projesi üzerine çalıştığını aktaran Arslan, "85 yaşında bir adam fotoğrafla yatıp fotoğrafla kalkıyordu. Onu öyle çalışırken gördüğünüz zaman insan gençliğinin kıymetinin bilmesi gerektiğini anlıyor. Ara Güler fotoğraf ile yaşayan biriydi. Onun sözü şuydu; 'Foto muhabirleri deklanşör sesiyle yaşar'. O, ölene kadar fotoğrafı düşünen biriydi." diye konuştu.

Ara Güler'in Edirne'de duvarda "Allah" yazan fotoğrafını mührü olarak kabul ettiğini belirten Arslan, "Ben Ara Güler'in hamallar, Beyoğlu'nda semaverli çaycı fotoğraflarını çok önemsiyorum ama özellikle İstanbul projesi benim için çok kıymetli." dedi.

"Keşke bir çocuğum olsaydı"

Ercan Arslan, Ara Güler ile yaşadığı anılarını şöyle anlattı:

"Ara Güler'i tanıyanlar bilir, ofisinde küçük arabalar, oyuncaklar vardır. Kahramanmaraş'ta yol üzerinde durduk küçük arabalar aldık. 'Usta ne iş?' diye sordum. 'Ben seviyorum.' dedi. Bunu ben şuna yordum; Bir gün 'Usta neyi eksik yaptın?' dediğimde, 'Keşke bir çocuğum olsaydı.' diye söylemişti. Ben bu oyuncaklarda sanki, kendine bir şeyler bulmaya çalıştığını düşünüyorum. Tavla oynamayı çok severdi. Bir gün Kayseri'de 'Tavla biliyor musun?' dedi. 'Sayarak oynuyorum.' dedim. İlk oyunda ben onu mars edince 'Hani lan bilmiyordun?' diye kendi tarzında cevap vermişti. Tavla tutkunuydu, yenene kadar bırakmazdı."

Ara Güler'in "Beyaz Güvercinli Adam" kitabına iki fotoğraf verdiğini belirten Arslan, şunları söyledi:

"Ara Güler, benim için 'Bize fotoğraf veren çocuk' derdi. Ara Güler dostlarını kendi seçerdi. Zor bir insandı. Tuttuğunu tutardı, tutmadığına mesafe koyardı. Boş işlerle uğraşmazdı. Bu işlerle uğraşanlara hep mesafe koydu kendince. Henri Cartier-Bresson için 'ustam' derdi ama Magnum fotoğrafçılarına da laf ettiğini çok duydum. Ara Güler'in dostları sadece fotoğrafçılar değil sinema, tiyatro, edebiyat, tarihten bir çok kişiydi. Onu sadece foto muhabiri olarak değerlendirmek yanlış olur."

"Charlie Chaplin'i çekemedim diye hayıflanırdı"

Ara Güler'in fotoğrafçılığa Büyükada'da gün batımı çekerek başladığını ancak aynı şeyleri tekrarladığını görünce bunu heyecan verici bulmadığını aktaran Arslan, "Aslında heyecan arıyor. İstanbul gazetesine giriyor. Hem polis olaylarına gidiyor hem de spor fotoğrafları çekiyor. Bakıyor ki heyecan var, o heyecanı yaşıyor. Dünyada zengin de olsan da yapamayacağın şeyleri, foto muhabirliğinde yapabileceğini görüyor. Picasso'nun evine, Sophia Loren'in yatak odasına girip fotoğraf çekmenin bir avantaj olduğunu keşfediyor. Sınırlarını zorladığını söylerdi. Bezdirene kadar, en iyisini çekene kadar zorlarmış." dedi.

Ara Güler'in sohbetlerinde "Charlie Chaplin'i çekemedim" diye hayıflandığını aktaran Arslan, "Charlie Chaplin'in evinin önünde bekliyor. Charlie Chaplin'nin eşi, Ara Güler'i eve davet ediyor. Charlie Chaplin'in rahatsız olduğunu ve böyle anılmak istemediğini söylüyor. Charlie Chaplin'i bütün dünya elinde bastonu, şapkasıyla hatırlıyor. Oysa onun yaşlanmış halde fotoğrafları da var. İnsan bazen fotoğrafta hatırlandığı yaşta kalır. O yüzden bazı insanları güzel hatırlamak için güzel yerde bırakmak lazım. O da yaptığının farkında, o nedenle zorlamıyor." diye konuştu.