Lüleburgazlı işadamı Şadan Altay ve 10 yaşındaki oğlu Kaan tarlaların içinde bir ağaca asılı olarak bulunduğunda herkes şaşırdı. Fakat Şadan Bey'in eşi, Kaan'ın annesi Şerife Altay olayı duyunca önce inanamadı, dayanılmaz bir acıya boğuldu ama şaşırmadı. Çünkü oğlunu asarak öldürenin öz babası Şadan Altay olduğunu anlamıştı. Şadan Bey kendisini terk eden karısından intikam almak için önce oğlunu, sonra da kendini astı. Aslında baba-oğul polis tarafından aranıyordu, çünkü Şerife Altay bir gün önce polise başvurmuş, eşinin oğulları Kaan ile ortadan kaybolduğunu ve Şadan Bey'in evladını öldürebileceğini ağlayarak, defalarca anlatmıştı. Ama polisler onu teskin etti. "Hiçbir baba oğlunu öldürmez, merak etme," dediler. Maalesef yanıldılar, o baba Kaan'ı öldürdü ve hep istediği gibi eşi Şerife'yi yangına attı. Şerife Altay, 11 yıllık evliliğini ve dünyasını yıkan olayları anlattı.

- Fotoğraflarda gayet mutlu bir aile gibi görünüyorsunuz... Bu olay nasıl oldu?
- Evet, ama sadece düğün fotoğraflarında öyle görünüyoruz. Diğer fotoğraflarda yüzüme dikkat ederseniz, mutsuzluğum görünür aslında... Çünkü ilk evlendiğimiz günden beri şiddet görüyorum ben. Eşimin psikolojik sorunları vardı, ama bunu kabul etmiyordu. Sonunda benim psikolojim bozuldu, ben tedavi gördüm. Bu sefer bana ruh hastası muamelesi yaptı.

- Bu durumu neden kabul ettiniz?
- Hep 'Belki düzelir,' dedim, ama hep daha kötüye gitti. Ona 'Ruh hastası sensin. Bardak, tabak kıran, bağırıp çağıran, çocuğu döven sensin,' diyordum ama faydası yok. Hiç unutmam, çocuğum iki yaşındaydı. Kucağımda ağlıyordu. Aldı ve koltuğa fırlattı. Kızdı ağlamasına... Çocuğa da zarar veriyordu yani.

- Eşinizle nasıl tanıştınız?
- Aynı iş yerinde çalışıyorduk. Tanıştık, iki ay flört ettik, bir ay sonra nişanlandık. Bir yıl sonra da evlendik. Ne zaman soyadını taşımaya başladım, o zaman şiddet başladı.

- İlk şiddeti ne zaman yaşadınız?
- Henüz nişanlıydık, Çorlu'da beni sokakta dövdü... Hava soğuktu, o bir yerlerde oturalım istiyordu. Ama işsizdi, ben de parası gitmesin diye dolaşalım dedim. Teyzemin evi oradaydı; 'İstersen oraya gidelim,' dedim. 'Senin yüzünden sokaklarda üşüdüm,' diyerek beni sokağın ortasında, saçlarımdan sürükleyerek dövdü.

- Peki neden ayrılmadınız o zaman?
- Nişanlıydık, ama nikahımız kıyılmıştı. Olacaklar varmış demek ki... Ailesi de ona destek çıkmadı. Ailesi köstekti bize, psikolojisini iyice bozuyorlardı. Beni sevmediler. Daha nişanlıyken, beni hırsızlıkla suçladılar. O da ailesinden çok etkileniyordu. Ve hiç benim arkamda durmadı eşim. Eşimin ailesiyle altlı üstlü oturuyorduk, o beni döverdi, kafamı duvarlara çarpardı. 'Artık öleyim,' dediğim oldu, o derece ama onlar gelip beni kurtarmazdı.

ÇOCUĞUM BABASINDAN KORKUYORDU

- Hiç ayrılmayı denemediniz mi?
- Denemez miyim? Bir yerden sonra olmayacağını anladım. Bana çok bağlıydı. Saplantılıydı. Beni ve çocuğumu öldürmekle tehdit ediyordu. Ve sonunda yaptı da! Üç yıl önce evden ayrıldım, ailemin yanına geldim. Ailem de artık ayrılmam gerektiğini anlamıştı, ona ters davrandılar. Ama camdan, kapıdan ayrılmadı, telefon etti, yalvardı. Kaçamıyordum ondan. Sonra pişman olduğunu düşünüp eve döndüm. Fakat bu kez öfkesini çocuktan çıkarıyordu. Vuruyordu çocuğa...

- Çocuğunu sevmiyor muydu?
- Çok sevmiyordu. İlgilenmezdi çocukla. Çocuk da onun arabasının sesini duyunca huzursuz oluyordu. Hemen televizyonu, bilgisayarı kapatırdı, çünkü Şadan kızıyordu. 'Babam geldi' diye telaşlanırdı. Bir kere olsun çocuğuyla bisikletle gezmemiş biri... Hiç bakmadı çocuğuna. Çocuğa tahammül edemiyordu. Kaan da bunu hissederdi. Bebekken bile babasının kucağına gidince ağlamaya başlardı. Kaan korku içinde yaşadı ve korku içinde öldü...

- Kötü bir baba gibi duruyor...
- Sevgisiz kalmış biriydi. Ailesi Almanya'da çalışıyordu. O da orada doğmuş, ama burada anneannesinin yanında büyümüş. O sevgi açlığını benimle ve benim ailemle giderdi. O yüzden bana böyle bağlandı. Ben onun hem annesi, hem babası, hem sevgilisi oldum. Sevgi istiyordu, ama sevdiklerine o kadar kötü davranıyordu ki. Sonunda beni de kendinden soğuttu. Hamileyken de şiddet gördüm. Karnıma vuruyordu sürekli.

- Ciddi olarak sizi öldürmeye teşebbüs etti mi?
- Beş yıl önce denedi. Kardeşim askerden hatıra olarak bir kasatura getirmişti. O gün yine çok bağırıyor, küfürler ediyordu. Dedim ki 'Bunları savcılığa söylesem, suçlu durumuna düşersin'. Çok kızdı, beni koltuğa itti, kasaturayı boğazıma dayadı. Kalın tarafını dayamış, ama ben can havliyle anlamıyorum. Kendimi kurtarmak için bıçağa saldırdım ve bütün ellerim kesildi.

- Boğazınıza bıçak dayadıktan sonra eve geri döndünüz mü?
- Biraz da ailemin isteğiyle döndüm. Ben suçlanıyordum bu durumda... Ama yaşadıklarımı ben biliyordum. Sekiz ay dayandım ve tekrar ailemin evine döndüm.

- Çocuk şahit oluyor muydu bütün bunlara?
- Evet, hepsine şahit oluyordu. Derslerini yapamıyor, çalışamıyordu. Ama güçlü bir çocuktu, aynı benim gibi.

- Savcılığa şikayet ettiniz mi?
- Zaten en son şikayet ettim diye bunlar oldu. İntikam aldı benden.

- Böyle bir şeyi nasıl yaptı, çocuğunu nasıl öldürdü?
- Psikolojisi bozuktu, ayrılmayı kabul etmiyordu... Aklında hep birini öldürmek, şiddete eğilimi hep vardı.

ANNEM KORKUDAN ÇOCUĞU GÖNDERMİŞ

- Çocuğu nasıl verdiniz ona?
- Ben yoktum, çarşıdaydım. Annemi aramış, o da korkudan çocuğu göndermiş. Herkes ondan korkuyordu.

- Aklınıza böyle bir şey yapacağı gelir miydi?
- Ben beş aydır ailemin evindeyim. 14 Şubat'ta evden ayrıldım. Bir gün bizi Tekirdağ'a yemeğe götürdü. 'Şirket bana araba verdi, çocuk hava alsın,' dedi. Oysa bizi kandırmak için arabayı kiralamış. Yemek yedik, gezdik. Çocuk da yanımızda. Dönüşte bir köye, bir tarlaya girdi. Arabanın ışıklarını, benim telefonlarımı kapattı. Sonra silahını çıkardı: 'Buradan geri dönüş yok, her şey bitecek Şerife,' dedi. Onu ikna edene kadar ecel terleri döktüm. Çocuk da arabada. Sonra çok pişman oldu vazgeçtiği için. Planı yapmıştı yani... 'Çocuğu da, seni de, kendimi de öldüreceğim,' dedi.

- Çocuk ne dedi o olaydan sonra?
- Korktu ve hep başkalarından gizledi. Babasını korumak istiyordu. Çocuğumun çok güçlü bir psikolojisi vardı. Hayata tutundu, yine okuluna gitti. O olayı unutmaya çalıştı. Ölüme de bile bile gitti benim çocuğum. Anladı. Babasını tanıyordu, babasının bakışlarından, ses tonundan ne olacağını anlamıştır. Çok olgun bir çocuktu. En büyük sırlarımı ona anlatırdım ve saklardı. O benim gücümdü. Her şeyim oydu. O da gidince... Şu an güçsüz, boş hissediyorum kendimi...

- Çocuğu vermeseydiniz keşke...
- Planlı bir şeydi. Asıl derdi Kaan'ı kullanıp, beni de yanlarına almaktı. Toplu katliam yapacaktı. Uzakta olsa da, bir şey planladığını hissediyordum. Eşim Kaan'ı alıp ortadan kaybolduktan sonra annemi arayıp 'Eve gelemem, gelirsem beni öldürecek,' dedim. 'Ben olmazsam, çocuğuna zarar vermez. Beni dünyada bırakmaz; beni de öldürür, öyle gideriz,' diye düşünüyordum. Böyle bir şey yapabileceği aklıma gelmiyordu. Anneme söyleyip, hemen karakola gidip her şeyi anlattım, ama çocuğumu kurtaramadım.

- Ne dediniz polise?
- 'Beni öldürecek,' dedim. Kesin öldürecekti. Şikayet ettim, silahla tehdit ettiğini söyledim. Polis hemen arama kararı çıkarttırdı. Evine baskın yaptılar, silahını aldılar. Ama onu ve çocuğu bulamadılar. Oradan kaçmış. Bir daha gören olmadı. Saat 20.00'de aradım. 'Gel, senden boşanacağım,' dedi. 'Gelemem, ben gidiyorum' dedim. 'Kaan'ı almayacak mısın?' dedi. 'Sende kalsın,' deyince çok şaşırdı. Ve bağırmaya başladı: 'Neredeysen bir dakika içinde söyle, yoksa hem çocuğu, hem kendimi öldüreceğim. Sen bu dünyada yan!'

- Sonra ne yaptınız?
- Tekrar aradım, oğlumla konuşmak istedim. Oğlum 'Anneeee!' diye haykırdı. Kriz geçiriyordu, anlamıştı olacakları. Şadan 'Kaan kriz geçiriyor, hastaneye götüreceğim,' dedi. O zaman anladım ne olduğunu; normal insanlar konuşmak için kafeye gider, biz tarlaya gider arabanın içinde konuşuruz! Dedim ki, 'Kaan'ı tarlaya götürmüştür'.

- Bu bilgiyi polise ilettiniz mi?
- Evet, tekrar karakola gittim, polise anlattım telefon konuşmalarını: 'Hiçbir baba oğluna kıymaz,' dediler. Kıydı. Silahını polis almıştı, ama aklıma geldi: Bir kez hem beni, hem kendisini asmak istemişti. Yine ikna ederek kurtulmuştum. Üstelik o ip de oğlumu astığı iple aynı renkti. İçimden 'Asar bu çocuğu,' dedim ama dilim demedi. Hemen kardeşimi aradım. Çıktık, arabayla tarlaları aradık, ama bulamadık. Ertesi gün, jandarmaya gittim, başlarında bekliyorum, baskı yapıyorum. Ben oradayken haber geldi. Bulundular diye sevimdim, hemen kardeşimi arayıp haber verdim. Komutan 'Haberler kötü, öldüler' dedi. İnanmadım, ortalığı birbirine kattım. Hatta daha sonra 'Acaba Şadan canım yansın diye bana numara mı yaptırıyor' diye düşündüm.

- Eşinizin de ölmüş olması sizi nasıl etkiliyor?
- Onun da ölmüş olması, içimi biraz ferahlatıyor. Ama zaten öyle olmasaydı, ben de onu öldürürdüm...

EŞİM, HAKKIMDA DEDİKODU YAPTI
"Hakkımda dedikodu yapıyordu; Benim dostum varmış. Bana diyordu ki: 'Böyle bir şey varsa bile söyle, sen benim kabulümsün.' Ben babamın evinden dışarı çıkmadım ki... Hâlâ herkesin gözü benim üzerimde. Burada yaşanmaz. Ama ben çocuğumun mezarından uzaklaşmak istemiyorum. Ben teyzemin oğluyla çarşıya çıksam; 'Bak gördün mü,' diye suçlamada bulunacaklar. Burası da böyle bir yer diye hakkımda dedikodu yapılıyor."

EŞİM ERKEKLERE MEYLİM OLDUĞUNU SÖYLÜYORDU
"Sürekli bir şeyler kurgulayıp, gelip bana hesap soruyor, dövüyordu. Sonra da bu uydurduklarını insanlara yayıyordu. Psikiyatriste gittik, kocam şöyle dedi: 'Eşim erkeklere meyilli.' Doktor da şaşırdı. Dedim ki 'Böyle bir şey varsa, neden beni bırakmıyorsun? Bu ne kadar ayıp bir şey', dedim. Elimden geleni yaptım, başka ne yapabilirdim bilmiyorum, ama evladımı kurtaramadım. Canım oğlum beni affetsin, onu kurtaramadım..."

BENİ HERKESTEN KISKANIYORDU
"Olaydan 15 gün önce eşim beni telefonla aradı. Çok kıskançtı. En son kendi erkek kardeşinden beni kıskandı. Kardeşine de sormuş 'Aranızda bir şey vardı sizin, değil mi?' diye. Çocuk başını eğmiş. O, bunu evet olarak anlamış. Bana sordu, kanım dondu. 'Çocuk utandığı için öyle davranmıştır' dedim. Bu olaydan sonra kesinlikle bu evliliği bitirmeye karar verdim. Aslında daha önce anlamıştım. Yılbaşı yemeği için eşim, ben, onun kardeşi ve benim kardeşim yemeğe çıktık. Ben oynamayı severim, Şadan hiç sevmez. Kayınbiraderim bana eşlik etti. Orada anladım kıskandığını. Düşünün artık."

BİZİM CANIMIZI YAKTILAR
Anneanne Birsen Hanım'ın gözyaşları hiç durmuyor. Torununu son görüşü ise gözlerinin önünden gitmiyor: "Bana 'Hadi anneanne,' dedi, el salladı, gitti. Son görüşüm oldu. 'Şadan çocuğu korkutma' dedim. Ben onu koynumda besledim, ben büyüttüm. Ciğerimi dağladılar, yaktılar bizi. Allah da onları yaksın. Ben onu cani gibi bir babanın evine nasıl yolladım..."

OĞLUMUN ASILDIĞI İPİ BANA VERDİLER
"O gece bir yerde kalmışlar, oğlumun kıyafetleri tozlanmış, kirlenmişti. Jandarma oğlumun eşyalarıyla birlikte asıldığı ipi de vermiş. Şadan'a bir mektup yazdım: 'Cani baba, evlat katili, bu ipi sana getirdim, kıyamet gününe kadar bu ipe asılı kal. 12 yıl elimden yediğin içtiğin her şey sana zehir olsun,' diye yazdım o iple mezarına bağladım."

Necla Bayraktar / Sabah