Almanya'da öldürülen Kürşat Timuroğlu hakkında hazırlanan iddianamede bu suçlamaya yer veriliyor. Alman savcıları tarafından hazırlanan iddianameye göre Öcalan, örgüt içi infazlara karşı çıkanların, siyasette uzlaşmacı ve işbirlikçi bir tavır sergilediklerini, organizasyonda bölücü ve silahlı savaşa karşı bir tutum içinde olduklarını belirtiyor. Bunların PKK'nın savaşı ve bünyesi için büyük bir tehlike oluşturduğunu savunuyor.

Cihan Haber Ajansı muhabiri, PKK tarafından Almanya'da öldürülen Kürşat Timuroğlu hakkında savcılık tarafından hazırlanan iddianameye ulaştı. Alman savcılığının iddianamesinde Timuroğlu'nun eşi ve iki çocuğu ile birlikte uzun zamandır Hamburg'ta yaşadığı belirtiliyor. Timuroğlu'nun Hamburg Gençlik Merkezi'nde eğitmen olarak çalıştığının anlatıldığı iddianamede, görevleri arasında Türk çocuk ve gençlerinin bakımının da bulunduğu ifade ediliyor.

Timuroğlu'nun Avrupa'da ve de özellikle Almanya'da politik olarak faaliyet gösteren solcu Türk işçi hareketi Dev-Yol (Devrimci Yol) ve Devrimci İşçi üyesi olduğunun dile getirildiği iddianamede, şu ifadeler yer alıyor: "1982 yılında Dev-Yol, PKK ve 4 veya 5 diğer küçük sol gruplar birlikte Birkom adını verdikleri bir antifaşist cephe kurdular. Birkom tarafından düzenlenen toplantılara Kürşat Timuroğlu, Devrimci İşçi temsilcisi olarak katılmıştır. Türk ve Kürt işçilerin Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı ortak savaşını savunmuştur. Halk önündeki konuşmaları sayesinde kendisi ve politik görüşü solcu Türk ve Kürt organizasyonları ve de özellikle PKK tarafından tanınıyordu. 1983 yılında politik hedeflerine ulaşmak amacıyla şiddet kullanan PKK ile Dev-Yol arasında düşünce uyuşmazlıkları ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine Dev-Yol Birkom'dan çekilmiştir. Devrimci İşçi bünyesinde ise şiddet kullanma tartışmaları devam etmiştir. Devrimci İşçi'nin önde gelen temsilcilerinden olan Tamer Akçam etrafında Marksizm'in Ortodoks yorumuna karşı çıkan ve solcu organizasyonlar bünyesinde oluşan akımları politik hedeflerin kuvvet yoluyla uygulanması olarak yorumlayan bir grup oluştu. Bu gruba Kürşat Timuroğlu da katılmıştı. Kendisi PKK'nın şiddet politikasını en sert şekilde eleştirenlerdendi."

ÖRGÜTÜ ELEŞTİRENLER TEHLİKE OLARAK GÖRÜLDÜ

İddianamede, 1983 yılında PKK içinde Abdullah Öcalan ile Güngör arasında ihtilafa düşüldüğünde Taner Akçam etrafındaki bu grubun, görüşleri kendilerine daha yakın olduğundan Güngör'ün yanında yer aldıkları belirtiliyor. İddianamede, "Taner Akçam Abdullah Öcalan'a bir mektup yazmış ve onunla bir telefon görüşmesi yapmıştır. Bu görüşmede Güngör'e etkinliklerini serbestçe geliştirebilmesi ve düşüncesini özgürce ifade edebilmesi için fırsat tanınmasını talep etmiş ve bu sayede PKK içinde tartışılabileceğini belirtmiştir. Abdullah Öcalan onun bu görüşlerine raporlarında, talimatlarında ve de 1984 yılı Şubat ayında merkez komiteye sunduğu raporda çok sert bir eleştiri ile cevap vermiştir. Kendisi bu grubu 'sığınmacılar çetesi' olarak tanımlamış, siyasette uzlaşmacı ve işbirlikçi bir tavır sergilediklerini, organizasyonda bölücü ve silahlı savaşa karşı bir tutum içinde olduklarını belirtmiştir. Bunların PKK'nın savaşı ve bünyesi için büyük bir tehlike oluşturduğunu açıklamıştır." ifadeleri kullanılıyor.

PKK ÜYESİ NAZİF AKTAŞ İLE ÇETİN GÜNGÖR ÖLDÜRÜLDÜ

Örgüt tarafından İsveç Stockholm'da 2 Kasım 1985 tarihinde Çetin Güngör (Semir)'ün öldürülmesiyle PKK'nın kuvvet politikasına karşı çıkan gruplar ile Kürt örgütleri arasında şiddetli tepkiler oluştuğunun anlatıldığı iddianamede, Devrimci İşçi önderliğinde yaklaşık 18 örgütün bir platformda birleştiği, Paris'te yapılan bir toplantıda PKK'nın bu platforma dahil edilmesinin tartışıldığı ve bu katılım için PKK'nın sol örgütlere karşı kuvvet kullanımını durdurması ve örgütten ayrılan üyelere karşı terörizmden vazgeçmesi şartlarının konulduğu belirtiliyor.

Bu esnada platform üyeleri ile PKK yanlıları arasında çatışmaların yaşandığı ve PKK üyesi Nazif Aktaş'ın öldürüldüğünün dile getirildiği iddianamede, "PKK yönetimi bu olayın sorumluları olarak Devrimci İşçi ve Federal Almanya'da Kürt işçi derneklerinden kurulmuş olan bir başka birleşimi, Komkar'ı göstermiştir. Bu olayların devamında bu birleşime karşı bir dizi misilleme eylemleri yapılmış ve bu eylemlerin sonuncusunda 25 Şubat 1986 tarihinde Kürşat Timuroğlu Hamburg'ta öldürülmüştür. Kürşat Timuroğlu'nun öldürülmesi emri Adilay tarafından (davalı Güler ile birlikte verildiği açıklığa kavuşmamıştır) PKK yanlısı ve özel işler birimi üyesi Şehmuz'a verilmiştir. Şehmuz daha sonra Helvi kampında Bilge kod adını alacaktır. Şehmuz Almanya'da Hamburg/Hannover bölgelerinde yaşamaktadır. Bu türde ilk görevidir. O zamanların Avrupa sorumlusu olan Adilay'ın Kürşat Timuroğlu'nun öldürülmesi emrini Abdullah Öcalan'ın talimatı üzerine, Avrupa parti yönetiminin bir kararı sonucu veya kendi kararı üzerine mi verdiği tespit edilememiştir." deniyor.

KÜRŞAT TİMUROĞLU KAÇMAYA ÇALIŞTI AMA ŞEHMUZ TAKİP EDİP ÖLDÜRDÜ

Olaydan önceki iki hafta boyunca Şehmuz'un Stiftstraße sokağında Timuroğlu ailesinin kaldığı evin çok yakınındaki Café Benver’e geldiği, her defasında cam kenarında bir masaya oturduğu ve buradan sokağı gözetlediğinin anlatıldığı iddianame, şöyle devam ediyor: "Bu süre içinde Timuroğlu'nun evinin tam karşısında bulunan Jastram restoranına gitmiş ve orada sokağı gözetleyebileceği bir banka oturmuştur. Olay günü olan 25 Şubat 1986 tarihinde Şehmuz öğle saatlerinde yine Café Benver’e gelmiştir. Burada otururken Kürşat Timuroğlu'nu görmüş, yerinden fırlayarak dışarı çıkmış ve sokak ortasında 7,65 kalibreli silahıyla Timuroğlu'nu görevi icabı öldürmek amacıyla üç el ateş etmiştir. Kürşat Timuroğlu kaçmaya çalışmış ve yan taraftaki bakkal dükkânına girmiş ve orada yere yığılmıştır. Şehmuz onu takip edip dükkândan içeri girmiş ve yerde yatan Timuroğlu'na üç el daha ateş etmiştir. Timuroğlu kafası ve boynundan üç kurşun ile öldürücü şekilde isabet almış ve 27 Şubat 1986 günü beyin felci sebebiyle hayatını kaybetmiştir. Şehmuz, olaydan sonra kaçmış ve tutuklanması ve soruşturulmasını engellemek amacıyla, parti yönetimi tarafından denetim ve haberleşme çalışma alanı esaslarına uygun olarak hemen Almanya'dan çıkarılmış ve Lübnan'daki Helvi kampına gönderilmiştir. Gerçek adı tespit edilememiştir. Fail bugüne kadar yakalanamamıştır. Şu andaki adresi bilinmemektedir."

ÖCALAN, TİMUROĞLU'NUN PKK TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMESİNİ ÇOK ÖNEMLİ BULDU

İddianamede, 1986 yılının Mart ayında Şam'da Abdullah Öcalan tarafından kullanılan bir evde Ali Çetiner, önceki dahili davalı Selahattin Çelik (Selim/Emin) ve Ali Ömürcan'ın (Cemal) katıldıkları bir yemekte bir konuşma geçtiği anlatıldı. İddianamede, şu bilgilere yer veriliyor: "Bu konuşmada Abdullah Öcalan, Avrupa'da Devrimci İşçi üyelerinin büyük ölçüde katılımlarıyla işbirlikçi Türk ve Kürt örgütlerinden bir koalisyon oluşturulduğunu, amaçlarının Kürdistan'daki savaş nedeniyle ortaya çıkan zayıflığından faydalanarak PKK'yı ortadan kaldırmak olduğunu, bu sebeple Kürşat Timuroğlu'nun PKK tarafından öldürülmesinin Devrimci İşçi açısından çok önemli olduğunu açıklamıştır. Kendisiyle görüşebilmesi için Abdullah Öcalan’ın telefon numarasını bildirmiştir. 1985 yılı sonlarında ve 1986 yılı ilkbaharındaki anlatılan olaylarda Çetiner, Yakın Doğu'da bulunmaktadır, ancak 1986 yılında, Şam'da yapılan III. kongre süresince ve Helvi kampında bulunduğu süre içinde Abdullah Öcalan ile yakın ilişkilerde bulunmuş, Avrupa'daki önemli olaylar ve gelişmelerin raporlarını görmüş ve kongre hazırlığı ve kongre esnasında Avrupa'dan gelen üst düzey yetkilileri ile görüşmeler yapmıştır. Bu sayede Ali Çetiner, PKK içinde ve çevresinde gelişen tüm önemli olaylardan haberdar olmuştur. Adilay'ın (büyük olasılıkla davalı Güler ile birlikte), daha sonra Bilge kod adı ile Orta Doğu'da bulunan, PKK üyesi Şehmuz'a Kürşat Timuroğlu'nun öldürülmesi emrini vermesini tanık Ali Çetiner'de inandırıcı bir şekilde ifade etmiştir: Timuroğlu'nun öldürülmesinden ilk defa 1986 yılının Mart ayında haberdar oldum. Şam'da yapılan bir görüşmede Abdullah Öcalan, Timuroğlu'nun PKK tarafından ortadan kaldırıldığını ve bunun önemli bir olay olduğunu belirtmişti. Bu konuşmadan sonra, takriben 1986 yılının Temmuz ayında Helvi kampında Adilay ve Güler ile konuşma yapmıştı. Bu konuşmalarda Adilay, 'Bilge' adlı kişiyi Devrimci İşçi üyesi Kürşat Timuroğlu'nu öldürmekle 'görevlendirdiklerini' anlatmıştı. Bu görev Bilge'nin ilk göreviydi ve başarı ile tamamlanmıştı. Olaydan sonra Bilge Helvi kampına getirilmişti. Kendisinin Hamburg'ta şahitler tarafından teşhis edilme riski bulunmaktaydı ve olaydan sonraki davranışları ve de tutuklanma riski parti yönetimini rahatsız etmişti. Tanık Çetiner'in ifadesine göre Güler, Adilay’ın ifadesine ek olarak, Bilge'nin olaydan sonra başarısıyla çok böbürlendiğini ve özel bir yaşantı talep ettiğini belirtmiştir. Tanık Çetiner, daha sonraki sorularında Bilge'ye Timuroğlu'nu öldürme emrini kimin verdiği konusunda Adilay somut bir cevap vermemiş, raporlarından bu emri verenlerin birkaç kişi oldukları anlaşılmıştır. Güler'de emri kendisinin verdiğini söylememiştir. Adilay ve Güler'in değerlendirmeleri ve görüşleri birbirini tamamlamıştır. Güler'in yaptığı bu açıklamalar doğrultusunda kendisinin bu görevlendirmede bir rol oynadığı tahmin edilmiştir."

Ali Çetiner'in 1983 yılında yönetici ve geniş çapta bilgili PKK yetkilisi olarak bilindiği ifade ediliyor. Adilay'ın Kürşat Timuroğlu'nun öldürülmesi emrini Bilge/Şehmuz'a 'verdiklerini' ifade etmiş olmasıyla birlikte yüksek mahkeme kurulunun Adilay'ın emir verilmede şahsen bulunduğu konusunda şüphesi kalmadığının vurgulandığı iddianamede, kendisinin zaten ilkbahardaki Avrupa sorumlusu görevi itibarıyla bu süreçte ilk sıradaki sorumlu olduğuna dikkat çekiliyor.

Adilay'ın ifadesinin içeriği ve Güler'in ifadeleri ve de kendisinin zamanın denetim ve haberleşme işleri sorumlusu olmasının parti düşmanlarını takip ile görevlendirilmiş olmasının davalı Güler'in de bu görevlendirmede rol oynamış olmasını gerektirdiği belirtiliyor.

ÖLDÜREN KİŞİ VİDEO VE FOTOĞRAFLARLA KUVVETLENDİRİLDİ

İddianamede Bilge/Şehmuz'un Kürşat Timuroğlu'nu öldürdüğü iddiasının kuvvetlendirildiği şu şekilde anlatılıyor: "Tanık Dege'nin ifadesi sonrasında soruşturma yetkililerine özel şahıslar tarafından amatör video görüntüleri ve bir fotoğraf teslim edilmiştir. Bu görüntüler gösterilerde çekilmiş ve hepsi de bıyıklı, genç bir adamı göstermekteydi. Bu görüntüler, görüntülerden oluşturulan fotoğraflar ve teslim edilen bir fotoğraf olay tanıklarına gösterilmiştir. Tanık Dege'nin ifadesine göre faili gören olay tanıklarının hepsi, yüksek olasılık dereceleri ile mutlak dereceli olarak video görüntülerinde ve fotoğraftaki bıyıklı genç adamı fail olarak teşhis etmişlerdir. Görüntüler ve fotoğraf incelenmiştir. Fotoğraflardan bir tanesi tanık Çetiner'e gösterilmiş, tanık tanıdığı Bilge/Şehmuz'u aniden teşhis etmiştir. Tanık Çetiner'in de açıkça ve inandırıcı olarak ifade ettiği gibi, kendisi Bilge/Şehmuz ile 1986 yılının Nisan veya Mayıs ayında Helvi kampında karşılaşmıştır. Kendisi kampta askeri ve siyasi eğitimini tamamlamış ve davranışlarından dolayı kamp yönetimi tarafından eleştirilmişti. Bu esnada Bilge'nin Şehmuz adı ile belirtilen kısa bir öz geçmişini okuma imkânı bulmuş, bu adın onun gerçek adı mı, yoksa Avrupa’da kullandığı kod adı mı olduğunu anlayamamıştı. Bilge/Şehmuz bir mülteci olarak Hamburg veya Hannover bölgesinde yaşamıştı. Yaklaşık 1,60 - 1,65 boyunda, dar yüzlü ve atletik yapılıydı. Dikkatli bakıldığında bir bacağının aksadığı görülmekteydi. Çetiner'in tüm bu ifadelerine rağmen Bilge/Şehmuz'un kimliği belirlenememiştir."

Tanık Kukies, ifadesinde, olay tanıklarının bilgilerine istinaden failin 25 Mart 1986 günü öğle saatlerinde Café Benver’de bulunduğunu, aniden sokağa fırladığını ve sokakta iki veya üç el ateş ettiğini belirtiyor. Yandaki bakkal sahibinin ifadesine göre Timuroğlu'nun dükkâna girdiği, giriş bölümünde yere yığıldığı, kısa bir süre sonra failin geldiği, birkaç kez üzerine ateş ettiği ve daha sonra da kaçtığı anlatılıyor.