Türk siyasetinde önde gelen liderlerin, bakanların, belediye başkanlarının aile bireyleri pek fazla ortada gözükmez, gazetelere ve magazine konu teşkil etmezlerdi.

Çocuklar babalarının sağlığında siyasete de girmezlerdi.

Erdal İnönü babasının vefatından yaklaşık bir on yıl sonra o da biraz mecburiyetten, 12 Eylül İhtilalı sonrası tarihi bir şahsiyet İsmet İnönü’nün oğlu olması nedeniyle Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) genel başkanlığını demokrasiye geçişe yardım için kabul etmişti.

Ayrıca İsmet İnönü’nün çocuklarından ne ticaretle uğraşan ne nüfuz ticaretinde adı duyulan ne de babalarının tarihi kişiliğine leke getirecek davranış içinde olan oldu.

Adnan Menderes oğlu Yüksel Menderes’in ticaret yapma isteğine “belli ki, beni alıp beni satacaksın” diyerek itiraz etmişti ve geçimini memuriyetle sağlama    tavsiyesinde bulunmuştu..

Diğer oğlu Aydın Menderes’i ise gösterişçilerin, göze girmek isteyenlerin hediye yarışına girmelerine fırsat vermemek için kimseden habersiz, tören yapmadan sünnet ettirmişti

Süleyman Demirel’in çocuğu olmadığı için böyle bir derdi de olmamıştı. Ancak onu siyasi rakipleri yeğenleri üzerinden yıpratmaya ve itibarsızlaştırmaya çalışmışlarsa da maya pek tutmamıştı.

O konuda en rahat Süleyman Demirel gibi çocuğu olmayan Bülent Ecevit’ti. Ancak ne hikmetse ilki 1977’de CHP, diğeri 1999’da DSP, onun başbakanlığında kurulan hükümetlerde yer alan bazı bakanlar Yüce Divanlık olmuş, yargılanmışlardı.

Bu konuda hiçbir şekilde ne oğlu ne de hanımı medya önüne çıkmayan Deniz Baykal’ı da unutmamak gerekir.

Başbakanlığı döneminde ailesi en fazla göze batan da Turgut Özal olmuştu. Eşi, kızı ve oğlu magazine konu olmaları onun başbakanlıktaki ömrünü kısaltmış beş yıl gibi kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanlığına sığınmak zorunda bırakmıştı.

O günler artık geride kaldı.

Ziya Paşa’nın o meşhur Terkib-i Bendi’nde yazdığı dilden söylersek  “Evvel yoğ idi iş bu rivayet yeni çıktı.”

Günümüzdekilerle karşılaştırıldıklarında ya eskilerin gönlü tokmuş ya da yenilerin hırslarından gözü doymuyor demekten kendini alamıyor insan.

Artık zamanın modası bizde siyasetçinin başını yiyen, siyasetçiye olduğu kadar siyaset kurumuna olan itimat ve güveni de sarsan birinci hastalık kayırmacılık, nüfuz ticaretidir.

Ne yazık ki, bu konu son zamanlarda siyasetçiler arasında meşru bir hak gibi görülmeye başlandı. Vatandaşın gözünde de bundan kaçınanlar ayıplanır hale geldi.

Beterin de beteri suiistimaller hizmetin bir bedeli gibi görülmeye başlanmakla kalmadı kanıksanır hale de geldi.

Dünün karşılıksız, bedelsiz hizmet etme vasıtası olan siyaset günümüzde artık birilerinin gözünde meşru küp doldurma, zenginleşme aracıdır.

Hak, hukuk, adalet, haram, helal, yetim hakkı gibi her türlü kayırmacılığı yasaklayan, yetki sahiplerini frenleyen manevi ve vicdani değerler artık para etmiyor.

Şimdi artık seçimle gelinen yerler bazılarınca “iltizam arazisi” kabul ediliyor oturan da kendini beş yıllığına bu araziyi üzerindekilerle birlikte kiralayan ‘mültezim’ yerine koyuyor.

Oğlunu, kardeşini, akrabalarını belediyelerde ya da yan kuruluşlarda akçalı konuların başına getirenler ya da nüfuz ticareti yapanlar kul ve yetim hakkını hatırlatana tekere çomak sokuyor diye savaş açıyor.

Başvurdukları dayılanma örneği tam bir mültezim mantığı… Kiracı benim… Aldığım oyla ücretini de ödedim… Kuralları ben koyar, istediğimi de yaparım… Kime ne havası?

Ancak yiğidi öldür, hakkını da ver denir ya hani, gerek bireysel gerekse BŞB başkanı olarak sahip olduğu imkân ve yetki dikkate alındığında Özlem Çerçioğlu yenilerden daha çok eskileri andırıyor.

Çünkü Özlem Çerçioğlu’nun bazılarınca:

BİR: Belediye başkanlığındaki başarısı yetersiz denebilir,

İKİ: Popülist(halk yardakçısı) olduğu söylenebilir,

ÜÇ: Vizyonu yeterli görülmeyebilir,

 DÖRT: Hizmetleri eleştirilebilir,

BEŞ: Kısaca yoğurt yeme tarzı tartışılabilir.

Fakat birinci derece yakınlarını, çocuklarını görevine ortak ettiği söylenemez.

İki oğlu olduğu söylenir, medyada ne bireysel olarak ne de aile olarak ne normal zamanlarda ne de seçim ortamında gören vardır.

Çoğu vatandaş çocuklarının nerede çalıştıkları, ne iş yaptıkları hakkında da bilgi sahibi değildir.

Bu da bir siyasetçi için artı bir değerdir.