Gazetedeki ofisinizde ne kadar vakit geçirirsiniz? 
Gazeteye her gün düzenli bir şekilde geliyorum ve bütün çalışmalarımı odamda yürütüyorum. Gazeteye geliş için sabahları 9’u geçmemeye çalışıyorum. Genellikle 19.00 gibi çıkıyorum. 
 
Çalışırken nasıl bir ortam istersiniz? Müzik dinler misiniz? 
Ancak sessiz, sakin ve yalnız bir ortamda çalışabiliyorum. Hiçbir şey dikkatimi dağıtmamalı. Çoğunluk cep telefonumu da kapatıyorum. Çalışırken müzik de dinlemiyorum, çünkü müzikteki melodinin akışına, armonilerin işlenişine, arkadaki bas geçişlerine falan kulak kabartınca kendimi birden okuduğum ya da yazdığım metnin dışında buluyorum. 
 
Masa başında atıştırır mısınız? 
Genelde çay, kahve ya da su, likit bir şey olur. 
 
Ne olmalı etrafınızda? 
Son dönemde özellikle hukukla ilgili konularda yazarken muhakkak Anayasa, Ceza Muhakemesi Kanunu ve Ceza Kanunu yanımda duruyor. AB İlerleme raporu da masamın vazgeçilmezlerinden. Bu aralar favorim karşılaştırmalı 2007 – 2009 - 2011 seçim istatistikleri. 
 
Ofiste günlük rutininiz nedir? 
Günün ilk bölümü ki bu arabada başlıyor, gazete okumakla geçiyor. Mümkün olduğu kadar bütün açık kaynakları taramaya çalışıyorum. Bütün gazeteleri okuyabilmem iki saati buluyor, hatta geçiyor. Bazen altını çizerek detaylı çalışmam gereken yazı ve mülakatları biriktirip sonra topluca okuyorum. Rapor okumak da çok zamanımı alıyor. Maalesef, bu tür raporları sakin bir şekilde okuyabileceğim zaman aralıklarını istediğim sıklıkta yaratamıyorum. Uçak seyahatleri bu bakımdan çok iyi bir fırsat oluyor. 
 
Yazıları bilgisayara yazıyorsunuz sanırım, elle yazdığınız da olur mu? 
Elle yazmıyorum. Doğrusunu söylemek gerekirse artık not almak da içimden gelmiyor. Bu pek çok meslektaşım açısından da geçerli bir durum. İçinden geçtiğimiz dönemin özensiz, baskıcı uygulamaları gazeteciler açısından not tutmayı bile riskli bir uğraş haline getirdi. Risk olmasa bile sırf böyle bir tedirginliği yaşamak, böyle bir duygunun belirmesi bile basın özgürlüğü açısından nahoş bir durum. 
 
Özellikle kullanmayı sevdiğiniz bir defter ve kalem markası var mıdır? 
Bu tür meraklarım pek yok. Özellikle olabilecek en ince uçlu (0.4) Pilot kalemleri kullanıyorum. Zaman zaman Ercan Akyol’un bana hediye ettiği Lamy marka bir dolmakalem kullanıyorum. Yumuşak dokunuşuyla insanda yazı yazmayı keyif haline getiriyor. 
 
Yanınızda kalem, defter, kayıt cihazı, Notebook/iPad taşır mısınız? 
Görevli olduğum zamanlar kayıt cihazını muhakkak bulunduruyorum. Galiba iPad’in işlevleri için daha çok cep telefonumu kullanıyorum. Bu arada iPod’umu da yanımdan eksik etmiyorum. 
 
Kütüphaneniz düzenli midir? Ödünç kitap, CD, plak verir misiniz? 
Özellikle CD kütüphanem çok düzenli. Her müzik türü ayrı bir bölüm. Her bölüm içinde farklı enstrümanlara ve müzik türlerine göre alt kategoriler var. Örneğin caz bölümünde kontrbasçılar, piyanistler, trompetçiler gibi alt bölümler var. Ama onlar da dönemleri ve müzik tarzlarına göre ayrıca daha alt bölümlere ayrılıyor. Ama çok önemsediğim bazı müzisyenleri, Charlie Haden, Ron Carter ya da Bill Evans gibi, kendi başına ayrı kategori olarak sınıflandırıyorum. Kitaplar konusunda da buna yakın bir sınıflandırma söz konusu. 
 
Hiç gazetecilik dışında bir işten para kazandınız mı? 
Üniversiteye başlamadan önce 1975 yazında kısa bir süre havaalanında turistik eşya satan bir mağazada çalışıp harçlığımı çıkardım. İlk gençlik yıllarımdan bu yana yalnızca gazetecilikten para kazandım, ilk maaşımı aldığım 1975 Kasım’ından beri böyle… 
 
Bir fikri ilk kiminle paylaşırsınız? 
Çoğunluk kendimle paylaşırım. 
 
Gazetede yazınızı, attığınız manşeti gördüğünüzde heyecanlanır mısınız? 
Hayır. Gazetede manşetimi, fotoğrafımı görmek hiç heyecanlandırmıyor. Bu eskiden yaşadığım bir duyguydu. Yazımı köşesinde görmek yetiyor. 
 
İlk yaptığınız haber neydi? 
Gazeteciliğe Türk Haberler Ajansı’nda dış haberler servisinde çevirmen olarak başladım. Hep yabancı ajans haberlerini çevirdim. İlk hangisiydi hatırlamıyorum. Ama bir gece ajansta nöbetçiyken tek başıma kaldığımda Isparta’daki büyük uçak kazasının haberini yapmak durumunda kalmıştım. Tarih 19 Eylül 1976. 
Bunun dışında muhabir olarak görevle gittiğim ilk iki haberi çok iyi hatırlıyorum. İlkinde Muhammed Ali’nin İstanbul Havaalanına gelişini izledim. Tarih 3 Ekim 1976. Dönemin Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan karşılamıştı kendisini. Havaalanında tam bir curcuna yaşanmıştı. Uçak sabaha karşı inmişti diye hatırlıyorum. 
İkincisi 1976 yazında Yeşilköy Havaalanı’nı basan Filistinli gerillaların Sultanahmet Adliyesi’ndeki ilk duruşmasıydı. Tarih 5 Ekim 1976. Kısa süre sonra da Ankara’ya gittim, gazeteciliğe orada devam ettim.