28 Şubat ve medya tartışmalarında "iddia makamında" olan Nazlı Ilıcak sıra 12 Eylül darbesine gelince sanık sandalyesine oturuverdi. Darbeye ve cuntaya övgüler dizen yazılarıyla eleştiri alan Ilıcak suçlamalara verdiği yanıtlarda pek de ikna edici olamadı.

Ilıcak, özetle darbe sürecindeki baskı ve sansürü aşmak için cuntaya övgü dolu yazılar yazdığını söylüyor. Yani en iyi ihtimalle korktuğu için bunları yazdığını iddia ediyor. Haliyle en azından aydın ahlakını ayaklar altına aldığını itiraf etmiş oluyor. İyi de bu korkunun kendisi de esaslı bir özeleştiri ve yüzleşme gerektirmez mi? Bu korku ve takiyye tutumunun neresi savunulabilir ki? Aynı anda hem demokrasi şampiyonu bir aydın hem de inanmadıklarını yazacak kadar korkak bir kalem olmak mümkün mü? Ilıcak'ın 12 Eylül'ü göklere çıkardığı yazıları bırakın o yazıları izah etme biçimi bile Sabah yazarının son 10 yıldır yazdıklarını boşa çıkartmaya yetecek bir tutarsızlığı deşifre ediyor.

Nazlı Ilıcak neresinden bakarsanız bakın elinizden kalacak bir öyküyü savunarak fena halde prestij kaybediyor...