Minimalizmin mottosu “Az, çoktur.” (Less is more) olarak bilinir. İlk defa 1960’lı yıllarda konuşulmaya başlanan akım özellikle mimaride kendine yer bulmuştur. Eserlerinde minimalizm felsefesini benimseyen sanatçılara minimalist denir.

1960’lı yıllarda sanat çevrelerinde yayılan minimalizm akımı, daha sonra bir yaşam biçimine dönüşmeye başladı. “Az tüketim, çok yaşam” sloganıyla tüm dünyada yayılmaya başlayan minimalizm akımı, bireylerin yaşamlarında karmaşıklıktan çok sadeliğe yönelmesini sağladı ve modern dünyanın hızlı tüketim anlayışını reddederek hayatın her alanında sade ve basit bir yaşam biçimini benimseyen bir grup oluştu. Kendini minimalist olarak tanımlayan bir kişi, varoluşunu nesnelere addetmek yerine içselliğe dönerek mental zenginliğe yönelmeyi tercih eder.

Sürdürülebilirlik ve çevrecilik gibi kavramlar için minimalist yaşam büyük önem taşır. Çünkü minimalizm felsefesi, daha az tüketim ve daha sade bir yaşam öngördüğü için bireyi kapitalizmin fazla tüketim tuzaklarından korur. Öte yandan kendini objeler veya nesneler yerine ruhani nitelikleriyle tanımlayan bireyler, modern insanın yaşadığı psikolojik sorunlara karşı güçlü bir mental sağlık kazanır. Özetle minimalist yaşam, sadelik ile çoğalmak anlamı taşır.

Minimalist yaşama ulaşmak için az tüketim, tasarruf, yeniden kullanım ve geri dönüşüm gibi kavramları hayatınıza entegre etmeniz gerekir. Bu şekilde doğaya çok daha saygılı bir yaşam biçimiyle gelecek nesillerin hakkı olanları ellerinden almanızın önüne geçebilirsiniz. Unutmayın, bugün çöpe attığınız bir karton kahve bardağı, 50 yıl sonra torununuzun istese de alamayacağı kahvelere dönüşebilir. Bu bağlamda gerçek sadeliğe ulaşmak ve daha sürdürülebilir bir yaşam biçimi benimsemek için aşağıdaki minimalizm ipuçlarını takip edebilirsiniz.

Var olan eşyalarınızı elden geçirin, atmayın, yenilerini almayın, ihtiyacınız olanları kullanmaya devam edin, ihtiyacınız olmayanları hediye edin, verin ya da satın ve böylece azaltın.

İhtiyacınız olan şeyleri alırken doğa dostu olanları tercih edin. Bir kot pantolona, tişörte, çantaya, deodoranta, deterjana ihtiyacınız olduğunda, doğa dostu olanları, yerel üreticilerin ürettiklerini alın.

Az tüketin. Enerji ve su tüketiminde de minimalist olun. Birkaç parça giysiyi yıkamak için tüm çamaşır makinesini çalıştırmayın.

Mevsim sebze ve meyvelerini, ekolojik gıdayı tercih edin. Ekolojik gıdalar, hızlı tüketim kavramına göre üretilmediği için çok daha çevrecidir.

Çöpünüzü azaltın. Sahip olduğunuz bir nesnenin elinizden çıkmadan önce hangi farklı yollarla yeniden kullanılabilir olabileceğini düşünün. Bu sayede atık miktarını azaltmak çok daha kolay hale gelecektir.

İyi bir tatil geçirmek, gezilerinizde çok uzaklara gitmek değildir. Henüz yanı başınızda olan güzellikleri keşfetmemişken, tatilde Amerika’ya gitmek yerine yanı başınızdaki doğal alanlarda, doğa ile iç içe bir tatil planlayın.

Zaman, en önemli kaynağımız ve en büyük zenginliğimizdir. Zamanınızın içine aktiviteler sıkıştırmayın; kendinize, sevdiklerinize, yuvanıza, sizi asıl iyi gelen şeylere kaliteli zaman ayırın.

Sevdiklerinize hediyeler alırken, deneyim yaşayabilecekleri, bir şeyler üretebilecekleri ürünleri tercih edin. Örneğin onlara yeni bir kazak yerine bir bitki tohumu verin.

Doğum gününüz yaklaşıyorsa ve aslında herhangi bir şeye ihtiyacınız yoksa sevdiklerinize sizin adınıza bir sivil toplum kuruluşuna bağış yapmalarını rica edebilirsiniz.

Hayatınızı hafifletin. Gardırobunuzu, oturma odanızı, zamanınızı, sorumluluklarınızı hafifletin. Her bir yükün üstünüzden kalkmasıyla kendinizi daha rahat hissedeceksiniz.