Evden sabah 7.30’da çıkmış.

Annesi yalnız başına gitmesine izin vermez diye de “öğretmenim beni yol üstünden alacak” demiş.

Tam iki buçuk saatte gelmiş.

Şaşırdık, endişelendik.

Nasıl yürüdün böyle, 18 km. yolu diye sorunca,

“Hepsini yürümedim, bir kısmını arabayla geldim”, dedi.

Şahnalı Köyü’nden  Aydın’a, kestirmesinden 15 km.

Üstünde ne ceket var, ne mont… Sadece tişörtten hallice bir kazak… İki saatten fazla yol yürümüş böyle. Ama anma programına yetişememiş

Bizler de o sıra, sınıf yoklamalarını alıyormuşuz.

80 yıl öncesinin 10 Kasım’ındaki o tarifsiz vedânın, belki de milyarda birlik kısmını hissetmeye çalışıyormuşuz.

Sınıf yoklamalarını almak nedense hiç zor olmamış. İki dakika bile sürmemiş.

O ise o sıra iki saatten fazladır yoldaymış.

Adı Mustafa.

Lise son sınıfta… Kara kuru bir çocuk.

Hayata bilmem kaç sıfır geriden başlayanlardan.

Sıfırları hiç açmayayım şimdi. Aklınıza ne kadar geliyorsa öyle olsun.

Bazen beş, bazen on yedi, bazen kırk yaşında.

Destek sınıfı öğrencilerimizden…

Mustafa’nın okuma yazması pek yok. İlkokul bir seviyesinin de altında desem yalan olmaz.

Ama iki basamaklı sayıları zihinden çarpabiliyor.

“Atatürk olmasaydı ne olurdu Mustafa?” sorusuna hemen anında “sen o sandalyede oturmuyor olurdun” diye cevap verebiliyor.

Mustafa.

Destek sınıfı öğrencimiz.  

İnanın bu yazıyı bile okuyamayacak.

Ama Atatürk’ü biliyor.

Kurtuluş Savaşını biliyor.

Vefayı biliyor.

Sevmeyi biliyor.

 

Eğitim gerçekten de tuhaf bir şeymiş.

Sırf okumak-yazmakla olmuyormuş. Tıpkı “keşke Yunan işgali devam etseydi. Keşke Yunan kalsaydı…” diyen ve ona hâlâ hürmet edenler misâli.

Acaba diyorum şimdi, gerçekte destek eğitimi kimlere lâzım.

 

Sağlıcakla…

 

Aydınpost ANDROID'de TIKLA İNDİR!   Aydınpost APPSTORE'da TIKLA