İşte Başbakan'ın konuşması:

"Biz Türkiye'yiz dedik. 3 Kasım'da 2002 seçimlerinde elde ettiğimiz zaferin yıl dönümünü de kutladık. Biz birlikte Türkiye'yiz diyerek kutladık. Bir bölgenin partisiyiz diyerek değil, 81 vilayetin temsil yetkisini aldığımızı söyledik. 18 Kasım'da tek başımıza iktidara gelişimizin 7. yılını doldurduk. Yeni bir siyaset geleneğini Türkiye'ye kazandırmak, yeni bir siyaset dili kurgulamak için büyük bir hassasiyetle gayret sarf ettik. Tutarsızlık bizim siyasetimizde yer bulamadı. Hamaset istismar kendisine zemin bulamadı. Çamur atmak karalamak bizim siyasetimize nüfus edemedi. Gerilimlere kapı aralayan bir üsluba asla tenezzül etmedik. Tutabileceğimiz sözler vermeye ve verdiğimiz sözleri tutmaya özen gösterdik. Biz gönüller yapmaya geldik. Bu ülkede bir terör meselesi var mı? Evet var. O zaman bu meseleyi çözmek zorundayız. Bu ülkede terörün istismar ettiği hatta nemalandığı bir Kürt meselesi var mı? Evet var. O zaman bu meseleyi çözmek durumundayız. Bu ülkede benim alevi kardeşlerimin meseleleri var mı? Evet var. O zaman onu da çözmek bizim boynumuzun borcu. Bu ülkede azınlıkların meseleleri var mı? Evet var. Bunları çözmekte bizim vazifemizdir. Ekonomik sorunları, işsizliği çözmek de bizim işimiz. Bu sorun alanlarını asgariye indirmek için kalıcı çözümler üretilmedi. Böyle gelmiş böyle gider diyenler bu anlayışın ardına saklananlar sorunları kalıcı hale getirmekten başka bir amaca hizmet etmediler. Statükonun devam etmesi devam, daha fazla şehit, daha fazla kan, daha fazla annenin gözyaşı demektir. Statüko devam etsin demek ölümlere çatışmalara haksızlığa adaletsizliğe ortak olmak demektir. "Bırakın anneler ağlasın" "Anneler tabii ki ağlayacak" demek vicdansızlıktır. Masum yavrularım mağaralarda öldürülmesini övmek sevgiden şefkatten nasibini almamaktır alamamaktır. Sıkıştıkları her yerde Atatürk'ün arkasına saklanıyorlar. Atatürk'ü istismar ediyorlar. Atam izindeyiz pankartları arasına gizlenince milletin görüş alanından çıktıklarını zannediyorlar. Benim milletim bu görüyor. Benim alevi kardeşim bu istismarcıların gerçek yüzünü görecektir. Biz bir dil sürçmesinin bir yanlış anlamanın peşine düşen istismar eden siyasetçilerin peşinde olmadık. Siyasi tarihimiz boyunca sözlerimizin nasıl çarpıtıldığını gördük. Ancak burada bir dil sürçmesi yok. Burada bir zihniyetin bir bakış açısının dışa vurumu var. Şu ana kadar samimi bir şekilde özür dilemek yerine sözlerinin arkasında durdular. Atatürk'ü istismar ettiler koltuklarında oturmaya devam ediyorlar. Bakıyorsunuz, Tuncelili alkışlıyor, daha sonra manevra yapıyor, daha sonra bizde biat kültürü yok diyor, yine manevra yapıyor. Yani bir ileri bir geri. İşte biz bu tavra karşıyız. Bu tutuma bu davranışlara karşıyız, ülkem de karşı. Bize bölücü yaftasını yakıştırmaya çalışanların, ta kendisi aynada kendilerini seyrediyorlar, asıl bölücü onlar. Asıl bu kampanyaları sürdüren muhalefettir. Sen 81 ilde halkınla bütünleşemiyorsan ben Türkiye'nin partisiyim diyemezsin. Kardeşliği istemiyorlar, o zaman başka bir şey istiyorlar. Diyoruz ki çıkın o zaman söyleyin. Söyledikleri hep şu "Siz bir şey getirmediniz ki" yahu biz getiriyoruz, sizin gözünüz görmüyor, kulaklarınız duymuyor. Bize karşı sürekli yakıcı tahrik edici üslup kullandınız. Geçen haftaki meclis oturumunda, CHP ve MHP milletvekillerinin kullandıkları ifadelere bakınız. Tekrar etmeye terbiyem müsaade etmiyor. Lütfen bu liderler konuşurken, çocuklarınızı televizyon başından uzaklaştırın. Çocuklarımız duymasınlar. Geleceğin nesillerinde böyle bir imaj oluşmasın. Tartışılmaz değerlerimiz vardır. Bayrağımızı vatanımızı topraklarımızı, cumhuriyetimizi millet değerlerimizi ayrıştırıcı siyasetlerine alet edenler ülkemize büyük haksızlık yapıyorlar. İhanet hıyanet bölücülük gibi, bakın hala gerekli cevapları verdiğimiz halde dün yine bu ifadeleri kullanmaya devam ediyorlar. Müzakere gibi mütareke gibi. Tam bir gözü dönmüşlük içinde ülkemizin huzuruna kastediyorlar. Ülkenin doğusuyla, güneydoğusu arasında gönül köprüsü kuramayanlar, buradan siyasi rant elde etmeye çalışanlar. Bir şehit annesini 13 Kasım'da, çok önemli bir meselenin görüşüldüğü TBMM'ye getirmek, oradan oraya slogan attırmak, Gençleri alıp ellerinden tutup izleyici diye getirip, yasak olduğu halde onlara oradan slogan attırmak. Şehit ailelerini galeyane getirip, onlar üzerinden toplumu etkileme gayreti tahrik değildir de nedir? Bakın Meclis'te de söyledim, bu meseleleri ilk kez gündeme taşıyan biz değiliz. Cumhuriyetin ilk yılları, Gazi Mustafa Kemal de, İnönü de, Menderes de, Özal da zaman zaman görüş bildirdiler. 1990 SHP raporu, 1996 CHP Tunceli raporu, 1999 CHP Güneydoğu raporu. Şu ifadelere dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Çünkü sayın Baykal'ın akşam yatarken söylediğiyle sabah kalktığında söylediği aynı değil. Yurttaşların ana dillerinde serbestçe konuşabilmeleri yazabilmeleri öğretebilmeleri güvence altına alınacaktır. Kim söylüyor bunu Baykal? Ana dil yasağının kalkması ile, ana dillerin özgürce kullanılması, bu dillere yayın olanağı sağlanacaktır. Bu ifadeler 1990'da Baykal tarafından hazırlanmış rapordan alınan ifadeler. Kürt kökenli yurttaşlarımızla dil kültür folklor, kimliklerini koruma ve açıklayabilme, kendi ana dillerinde, yazılı basın radyo dâhil her türlü medya aracılığı ile yayın yapabilme Özel okullarda kendi ana dilleriyle eğitim yapabilme, Kürt dili ve kültürü üzerinde araştırma yapabilecek enstitüler kurulabilmesi haklarına kavuşmalıdırlar diyor. Bunlarda 1996 CHP Tunceli Raporundan alınmıştır. İsteyenlerin kendi ana dillerinde özel eğitim görebilmeleri, Üniversitelerde ilgili araştırma enstitüsü kurabilmesi, Her türlü yazılı basından yararlanabilmeleri sağlanmalı, bu konulardaki tüm yasaklar kaldırılmalıdır. İşte bu ifadeler de haziran 2001'de CHP tarafından hazırlanmıştır. Bu ifadeler burada dururken, bugün dil konusunda atılan adımlara Baykal çıkıp büyük bir gaflet sergiliyor. "/sabah