Milliyet gazetesinde 30. yılını dolduran Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, gecede yaptığı konuşmada, “Gazetecilerden bir tek ricam var. Aman eliniz haber yaparken titresin ama bir şey için. Haberim doğru mu? Eğer haber doğruysa o zaman korkacak bir şey yoktur. Ben de gazete sahibi olarak bunun sonuçları ne olursa olsun karşılarım” dedi

Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan, Milliyet gazetesinde 30. yılını doldurdu.
Milliyet"in 59. kuruluş yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende kendisi için hazırlanan plaketi İstanbul Valisi Muammer Güler"den alan Aydın Doğan"a gazetemiz yazarı Sami Kohen tarafından 30. yıl anısına, üzerinde “30 yıl geçti” başlığı bulunan çerçeveletilmiş gazete sayfası takdim edildi. Törende ayrıca Mehmet Ali Birand"ın katkılarıyla CNN Türk program ekibi tarafından hazırlanan, Aydın Doğan"ın Milliyet"teki 30 yılının anlatıldığı bir film gösterimi de yapıldı.
Törende bir konuşma yapan Aydın Doğan, hayatının üç safhasından söz ederek, üçüncü safhanın bundan 30 yıl önce Milliyet gazetesini satın almasıyla başladığını söyledi.

"Bana hep destek verdi"
Aydın Doğan şöyle konuştu:
“Değerli arkadaşlarım hepinize hoş geldiniz diyorum. Bugün Milliyet gazetesinin 59. yılını kutluyoruz. Bugünkü konuşmamda size hayatımın üç safhasından bahsedeceğim. Bir tanesi hayatımın birinci dönemi, doğup büyüdüğüm Kelkitli yıllar.
Orada doğdum, orada büyüdüm. Orada ilkokula, ortaokula gittim. Parlak olmayan öğrencilik yıllarım geçti. Sonra liseye gittim. Ondan sonra da İstanbul"a geldim ve hayatımın birinci safhası böyle geçti.
Hayatımın ikinci safhası... Anadolu"da köklü bir ailenin çocuğuydum ama Anadolu şartlarına göre iyi yetiştim. İyi bir öğrenci değildim. Buradan bunu herkese söylemek istiyorum. Çünkü hayalimde hep iş yapmak, para kazanmak ve daha başarılı olmak vardı. Kitap okumaktan, ders çalışmaktan daha cazip geliyordu o tarafı bana.
Hayatımın ikinci dönemi güzel bir mayıs ayında Gümüşhane"nin bir bahçesinde dut ağacının altında liseli bir kızı görmekle başladı. 1962 yılında Gümüşhane"de Semaların konağının bahçesinde dut ağacına gittiğimde dut ağacının altında coğrafya kitabı elinde, ders çalışıyordu.
Lisede öğrenciydi. Orada başladı Sema ile birlikteliğimiz. 47 yıldır beraber gidiyoruz, beraber büyüdük. Bana hep destek verdi bu Gümüşhaneli güzel kız.

"Dördü de başarılı oldu"
Dört tane kızımız oldu. Hepsini iyi yetiştirmeye gayret ettik. Bizden daha iyi yetişsinler, daha iyi mekteplere gitsinler, biz Anadolu"da okuduk onlar daha iyi yerlerde okusunlar istedik. Onlar da başarılı oldular.
Dördü de başarılı oldu. İyi eğitim gördüler. Bizi hiçbir zaman mahcup etmediler. Yere baktırmadılar. Dahası bize altı tane de birbirinden güzel torun verdiler. En büyük torunum Aydın Doğan burada. Alihan maalesef şu anda aramızda yoktur.
Emrecan, huyudur, pek buralarda bulunmaz. Ama Kaan neden yok onu bilmiyorum. Kaan olabilirdi aslında. Kaçırdığı için üzüleceğini zannediyorum. Bir sevgilim var Sema Faralyalı.
O da yok bugün aramızda. Önemli biri daha yok. O da Yasemin ve annesi. Biliyorsunuz yıllardan beri Doğan Gazetecilik"i Yasemin"in annesi yani Hanzade idare ediyor.
O da bugün burada bulunmayı çok arzu ediyordu. Ama mutlu bir doğum dolayısıyla, Yasemin dolayısıyla burada bulunamadı. Yasemin babasını göndermiş, babası Osman burada.

"Hayatımın 3. baharı"
Hayatımın üçüncü kısmı, ona da "üçüncü bahar" diyorum. O da yine güzel bir mayıs ayında Cağaloğlu"nda Nuruosmaniye Sokağı"nda kel kafalı Lütfi"yi sollayarak girdiğim Milliyet gazetesine başladım. Çünkü o dönemde Milliyet gazetesine girenler ve çıkanlar, yabancıların hepsi kel kafalı Lütfi"den sorulurdu. Ben bilmiyordum ama ben onu solladım, girdim. Ercüment Bey"le görüştük.
Milliyet hikâyem orada başladı. Milliyet gazetesini ben aldığım dönemde sektörün en genci, en yenisi bendim. Diğer gazete patronlarının hepsi aileden gazete patronları veya mesleğin içinden gelmiş insanlardır.
Hepsi benden hem yaşlıydı hem de kendilerine çok güvenle bakıyorlardı. Çünkü babaları, dedeleri kendileri hep gazeteci yetişmişlerdi. Bana yukarıdan baktıkları da oluyordu ama ben sabırla yukarıdan bakmayı da içime sindirdim.
1.5 yıl gazetenin sahibi ben olduğum halde gazetenin künyesine ismimi yazdırmadım. Allah rahmet eylesin, Ercüment Karacan"dan çok şeyler öğrendim o 1.5 yılda.
Biraz önce Doğan Heper"in dediği gibi de köşedeki küçük odada kaldım bir süre. Ama ondan bir yüksünmem olmadı.

"Eşim karşı çıktı"
Milliyet gazetesini alırken liseli kız çok karşı çıktı. Ama kendisini ikna ettim, rica ettim. O da güvendi, ikna oldu. Geldik Ekim 1980"e. Artık gazetenin sahibi olduğumu söylemem gerekiyordu. Zaten kısmen söylenmişti.
O gün ben, Sema, Allah rahmet eylesin, o zamanki genel yayın müdürümüz Turhan Aytul, gazeteci arkadaşlarım Mete Akyol ve Zeki Sözer ile beraber Eyüp Camii"ne gittik. Namaz kıldık, Allah"a dua ettik. "Ya Rabbim bizi mahcup etme bu sektörde, bizi yere baktırma, yanlış yaptırma" diye dua ettik.
Kurbanımızı kestik. Burada gördüğünüz çocukların hepsi çok küçüktüler. Eve geldik. Evde şampanya patlattık, onu da belirteyim. Böylece ikinci baharım da devam etmeye başladı. Benim Milliyet"le ilgili hikâyelerimi söylersem bir kitap olabilir. Onu burada anlatmama gerek yok, inşallah ileride anılarımızı yazarken Milliyet gazetesini yazarız. 30 yıl gazetenin en uzun sahipliğini yapan patron benim.
Ali Naci Bey vefat etmiş, oğlu gelmiş, 28 yıl yapmış sonrası da bana kaldı. 30 yıldır devam ettiriyorum. İnşallah daha uzun yıllar da devam ettireceğim. Burada gazeteci arkadaşlarıma bir şey söylemek istiyorum.

"En çok neden korktum?"
Benim meslek hakkındaki düşüncelerimi az önce gördünüz. Tüm arkadaşlar da söylediler. Samimi olarak öyleyim ama bir şeyden hep korktum. 30 yıldır hep korktum. O zamanlar belki çok yüksek sesle söyleyemedim ama şimdi yüksek sesle söylüyorum. Gazeteciler haberi yazarken elleri bir şeyden titremeli. Acaba bu haber doğru mu?

"Nereye gider bakmayın"
Yoksa haberin arkası patrona gider, bakana gider, başbakana gider, işadamına gider. Ona bakmamaları lazım. Haber doğru mu diye bakmaları lazım. Beni hep korkutan bu olmuştur. Acaba haber doğru mudur? Haberin içerisine bulgularımızı koyduk mu?
Haber kaynakları bizi yanılttı mı, diye endişe etmişimdir. Belki bunu çok yapmadım. Yalan yanlış haber yazmadık ama bu meslek o kadar nankör ki bin tane doğru haber yazar, bir tane yanlış veya yalan yazarsanız yıllarca hep o yalan ve yanlış söylenir. Doğrular söylenmez.

"Yanlışa katlanamam"
Onun için ben buradan tekrar arkadaşlarımdan, gazetecilerden, Doğan grubunda çalışan, çalışmayan gazetecilerden bir tek ricam var. Aman eliniz haber yaparken titresin ama bir şey için. Haberim doğru mu?
Biri beni atlattı mı? Ben haberi iyi inceledim mi? Eğer haber doğruysa haber kaynaklarınız sizi yanıltmadıysa o zaman korkacak bir şey yoktur. İftiharla bunu yapabilirsiniz. Ben de gazete sahibi olarak bunun sonuçları ne olursa olsun karşılarım. Ama yalan ve yanlışın sonuçlarına katlanamam.“