Ölümünün 88. yılını andığımız Kurtuluş Savaşı kahramanlarından İpsiz Recep, 1860'lı yılların başında Rize'nin Portakallı Mahallesi'nde dünyaya geldi. Emirailoğullarından Hüseyin Oğlu Recep olarak anılan İpsiz Recep, Mavna ile Rize- Batum arasında uzun yıllar mal taşımacılığı yaptı. Abdülhamid'e 1905 yılında yapılan suikast sorasında Tiflis'teydi. Taşnaklar'la çatışmaya girdi. Arandığı için Batum'a geçti ve burada fırıncılık işiyle uğraşmaya başladı. Osmanlı'nın dağılma döneminde vatansever tutum alarak İttihat Terakki, Teşkilat-ı Mahsusa, Karakol Cemiyeti ve Kuvayı Milliye teşkilatlarında görev altı ve buralarda faal eylemlere girdi. Ele avuca sığmaz/söz dinlemez biraz da eli açık olduğu için ona 'İpsiz Recep' dendi. Karadeniz'in fırtınaları gibiydi... Milli Mücadelemizin unutulmaz ismi oldu.

 

Milli Mücadele'nin kahramanı

Bir dönem eşkıyalık bile yaptı. Tuz kaçakçılığı yaparken Ruslara esir düştü. Rus ihtilali sonrası Sibarya'dan kaçarak yurda geldi. 1918 yılında Rize'nin kurtuluşuna öncülük eden ekibin içinde oldu. Geçim için gemi taşımacılığı da yaptı. Almanya'da bulunan İttihat ve Terakki lideri Talat Paşa'nın talimatıyla, Milli Mücadele'ye katıldı. Rize'deki İttihat ve Terakki Temsilcisi Mataracı Mehmet Efendi de Mustafa Kemal Paşa'nın müfreze kurma talimatını getirdi. O da bölgeden topladığı bir grup vatanseverle Adapazarı, Karasu-Kefken hattında mücadele vermeye başladı. Artık gizli Karakol Cemiyeti'nin fedayisiydi... Gerilla eylemleriyle Rum ve Ermeni çetelerine aman vermedi. Onları dağıttı. Ankara'nın geçiş güzergâhının güvenliğini sağladı. İngiliz ve Yunan ordusuna da akınlar düzenledi. Oluşturduğu müfrezeye İpsiz Recep Müfrezesi ismi verildi. Rütbesi ise Milis Yüzbaşıydı... Mustafa Kemal Paşa'ya bağlılığını, 3. kuşak torunu Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emin Gürses, silah arkadaşı Çekmişin Bayram Ali'den şöyle aktarır: "Karasu'da iken Mustafa Kemal Paşa'nın gönderdiği telgrafları yanındaki birine yüksek sesle okutturur ve telgraf okunurken ayağa kalkıp dinlerlermiş." (Aydınlık, 2 Kasım 2008, s.52.)

 

Rum çeteci Andon'u öldürdü

Recep Reis, İstanbul bölgesinde de faaliyetlerde bulundu. Özelikle Andon Çetesi'ne karşı yaptığı baskınlar meşhurdur. Kadir İnanır'ın TRT'de 2008 yılında gösterilen dizisine de konu olan baskında, Andon'un gittiği meyhaneye garson olarak giren 'Emice', Andon'u burada vurarak öldürdü. Çetesini de dağıttı. Bu baskından sonra Recep Reis hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Ancak onu kolay kolay ele geçiremediler. Recep Reis'in önemli bir görevi de İstanbul-Ankara arasında silah kaçakçılığıydı. Özellikle Sakarya Savaşı öncesi mavnalarla Karadeniz'de silah kaçakçılığı yaparken çıkan bir fırtınada çok sayıda silah arkadaşını kaybetti. Az daha kendisi de boğuluyordu. Alemdar gemisini de başarılı bir operasyonla kaçırarak kurtarmıştı. Daha nice düşman gemisini Karadeniz'de kaçırdı. Millicilere verdi... Gözü pekliğiyle direnişçilere hep güven verdi. Düşmana ise korku...

 

Düzenli orduya katıldı

Düzenli orduya geçişte ise disiplinli davranarak, Milli Ordu'ya katıldı ve 8 Mayıs 1921 günü 41. Alay'ın 3. Taburu'nu teşkil etti. Bu dönemde müfrezesi bin 200'e ulaşmıştı. Kâzım ve Ali Fuat Paşaların emrinde görev yaptı. Sakarya Savaşı'nda birliği kahramanca savaştı. Süngülerinin olmadığı ve mermilerinin bittiği yerde, bellerindeki eğri bıçaklarla vuruştular. Emice çatışmalarda yaralandı. Büyük Taaruz'a birliği katıldı; ancak kendisi yaralı olduğu için katılamadı.

 

Maaşını Tayyare Cemiyeti'ne bağışladı

Milli Mücadele'nin zaferle neticelenmesi üzerine Sakarya Karasu'daki evine çekilen İpsiz Recep, bağlanan 250 liralık gazilik maaşını da Tayyare Cemiyeti'ne bağışlayarak sade hayat sürdü. Verilen arazinin ise 6 dönümünü bırakıp gerisini ihtiyacı olanlara dağıttı. İstiklâl Madalyası ise en büyük gururu oldu. Atatürk tarafından da Ankara'da kabul edildi. Siyasete katılma isteğini ise "Tilkinin pazarda işi yoktur!" diyerek geri çevirdi. Milli Mücadele'nin kahraman 'Emice'sini 11 Haziran 1928 günü Sakarya Karasu'da 68 yaşında kaybettik. Mezarı yıllar sonra anıtmezara dönüştürüldü. (Mümin Yıldıztaş, İpsiz Recep 'Emice', Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2009.)

 

Eşi anlatıyor

Öldüğünde 31 yaşında olan eşi Nadire Gürses onu yaşı 70'e dayandığı 1966 yılında, gazeteci İhsan Birinci'ye şöyle anlatır: "Rize'de iken beni aldığında henüz 14 yaşımdaydım. O ise 45'inde vardı. 17 yıl beraber ömür sürdük. Kendisine İpsiz Recep denildiği zamanlar, iki direkli yelkenlisi vardı. Onunla Zonguldak'tan kömür taşırdı. Ben de Rize'de bulunuyordum. Eli çok açıktı, kazandığını sağda solda harcadığından, İpsiz lagabını vermişlerdi. Günün birinde yelkenlisi Kefken adası önlerinde battı. İşte o tarihlerde Anadolu'da düşmana karşı teşkilat kuruyordu. Az sonra da Emici'nin İncirli'de (Şimdiki Karasu ilçesi) çete kurduğunu duyunca yanına geldim.

Emice beni etraftan çok kıskanırdı. Eh, yaşım henüz yirmiyi bulmamıştı. Kendisi savaşlarda iken, baş düşmanımız Abazaların baskınlarından bana da bir fenalık gelebilirdi. Çok geçmeden çeteye katıldım. Atla peşlerinden gider, matara ve erzaklarını terkide taşırdım. Eskişehir'de savaşırken hastalanmıştım. İncili'ye döndüm.

Savaştan sonra  Atatürk  Emice'yi Ankara'ya çağırdı, görüştüler. Kendisine bağlanan maaşın yarısını Kızılay'a bağışladı. Satın aldığımız bu evde beş yıl yaşadıktan sonra 1928'de öldü. Ben otuz bir yaşında idim. Üç ayda bir verilen 271 lira ile geçiniyorum. İlk okula giden yeğenimle burada yaşamaya gayret ediyorum.

Gazeteci'nin "Çocuğunuz var mı?" şeklindeki sorusunu ise şöyle yanıtlar: "Emice hastalıklı idi. Küçükken korku geçirdiğini söylerlerdi. Bu sebeple çocuğumuz olmadı."

 

Emice az daha eşini vuracaktı

Nadire Gürses, Emice'nin son günlerinde yaşanan bir hadiseyi ise şöyle anlatır: "Çok hasta idi. Başucunda iken 'Hey gidi Emice' dedim. Sana bir hal olursa, bu kilim parçasını bile elimden alırlar' deyince, o 'ben ölürsem bu kapıyı açık bırakma!' cevabıyla bana, kocaya gitme demek istemişti. O sıralarda İncili jandarma kumandanı Mülazim Memduh, bana göz koymuştu. Bir gün de yoluma çıkarak, 'Emice'den hayır yok, seni ben alacağım!' demesin mi? Hemen koşarak vaziyeti ona anlattım. Bitkin haliyle yastığın altından tabancasını kaptığı gibi yatağından kalkıp, 'hepsini temizleyeceğim!' diye haykırıyordu.

Bu arada tabancanın namlusunu, yavaş yavaş bana doğrulttuğunu farketmiştim. Maksadı öldükten sonra beni arkada bırakmamaktı. Gençliğimin çevikliğiyle özürine atılarak, silahını elinden aldım ve teskin edici sözlerle yatağına yatırdım. Bilhassa aile namusu hususunda çok titizdi. Herhangi bir kadını kötü maksatla süzenleri dahi, mutlak surette yok ederdi. Öfkelendiği zamanlar, birdenbire kızaran burnunu kesik kesik çekerdi. Bu hareketin görülmesi de, birinin veya bir kaçının öldürülmesine işaret sayılırdı.!" (Hayat, 1 Kasım 1966, s.70-77.)

ipsiz-recep-(custom).jpg