TBMM Genel Kurulu’nda İyi Parti’nin döviz kurlarındaki artışlarla ilgili önergesine cevaben konuşan Milletvekili Savaş, “Ekonomik ve siyasi operasyonlarla devlet yönetimi el değiştirsin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yolundan sapsın, milletimiz Büyük Türkiye idealinden uzaklaşsın istiyorlar. Güçlü meclis, siyasi istikrar ve güçlü ekonomiyle bu oyunların da üstesinden geleceğiz” dedi. 
Milletvekili Savaş konuşmasında, “2008 yılında yaşanan ve tüm dünyayı etkileyen ekonomik kriz sonrasında Amerikan Merkez Bankası’nın piyasaya likidite enjekte etmesiyle birlikte gelişmekte olan ülkelere önemli oranda döviz girişi olmuştur. Parasal genişleme dönemi olarak adlandırılan bu dönemde gelişmekte olan ülkeler düşük faizli dış kaynağa kolay bir şekilde erişmiştir. Parasal genişlemenin sona ermesi ve Amerikan Merkez Bankasının faiz artırımına başlamasıyla birlikte gelişen ekonomilerden döviz çıkışı yaşanmaya başlamış ve faiz artırımlarının devam etmesi nedeniyle de gelişen ekonomiler bu durumdan olumsuz etkilenmiştir. Bu nedenle ülkelerin yurtdışından yeni kaynak temini zorlaşmıştır. Amerikan Merkez Bankasının faiz artırımına devam etmesi nedeniyle de gelişen ülkelerin para birimlerinde değer kayıpları yaşanmaktadır. Bu kayıp sadece Türkiye’ye özgü değildir. Ülkemiz bu olumsuz gelişmeden diğer gelişen ekonomilere göre daha fazla etkilenmiştir. Ama bu etkilenme hiçbir ekonomik gerekçeye dayanmamaktadır. Ayrıca, reel sektörün dış borcunun yüksekliği ve bu borcun yönetilemez olduğu yönünde de bir algı operasyonu yürütülmektedir. Şunun bilinmesini isterim ki reel sektörün dış borcu yönetilebilir düzeydedir. Reel sektörün dış borcunun %83’ü 2.000 firma üzerindedir. Bu firmaların büyük bir bölümü ithalat-ihracat yapan ve döviz riskini yönetmekte uzmanlaşmış kurumsal firmalardır. Kur atağını da profesyonelce yönetmektedirler. Kısa vadede yani bir yıl içerisinde ödeyecekleri borç ile alacakları arasında negatif bir durum bulunmamaktadır. Diğer taraftan bankacılık sektörünün de döviz açık pozisyonu bulunmamaktadır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının kararlarına gelince de bu kararların her zaman objektif kararlar olmadığına yönelik bir örnek vermek istiyorum. Güney Afrika ve Türkiye aynı ülke grubunda değerlendirilmektedir. Güney Afrika’nın büyüme oranı % 1.3 iken Türkiye’nin geçen yıl ki büyüme oranı %7, 4’tür. Kamu borçlarının milli gelire oranı ise Güney Afrika’da %52.7 iken, Türkiye’de bu oran %28,3’tür. 
İşsizlik oranları ise bizde %10, Güney Afrika’da ise %27.5’tir. Bütün bunlara rağmen Güney Afrika yatırım yapılabilir bir ülke, Türkiye ise yatırım yapılamaz bir ülke olarak değerlendirilmiştir. Bunlar objektif kararlar değildir. Bu ekonomik ve siyasi operasyonlarla devlet yönetimi el değiştirsin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yolundan sapsın, milletimiz Büyük Türkiye idealinden uzaklaşsın istiyorlar. Güçlü meclis, siyasi istikrar ve güçlü ekonomiyle bu oyunların da üstesinden geleceğiz. Hazine ve Maliye Bakanlığımızın açıkladığı Yeni Ekonomi Programıyla almış olduğu tedbirler, Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun aldığı çok önemli kararlarla bu süreci de aşacağız. Çünkü Türkiye ne 2002 öncesi Türkiye ne de bankacılık sektörümüz o zamanki sektör” diye konuştu.