Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu, hafta sonu düzenlenecek kongrede önemli çıkışlar yapmaya hazırlanıyor. Kürt meselesi, demokrasi, asker-siyaset ilişkisi ve ülkenin diğer sorunları konusunda yeni açılımlar yapacağını söylüyor. Soylu, yerel seçimde de oldukça iddialı: "29 Mart'tan iktidar alternatifi olarak çıkacağız."

Son cumhurbaşkanlığı oylamasındaki 367 krizinde Meclis'e girmeyerek Cumhuriyet Halk Partisi ile benzer bir politika güden Mehmet Ağar başkanlığındaki Demokrat Parti (DP), 22 Temmuz seçimlerinde barajın altında kalmıştı. Sandıktan beklemediği bir sonuç alan Ağar, bu kötü tablonun ardından görevi bırakacağını açıkladı ve nitekim bıraktı da... 6 Ocak 2008'de yapılan olağanüstü kongrede partinin başına Süleyman Soylu geçti. DP, 10 ay sonra tekrar kongreye gidiyor. 'Kuvvet tazeleme' kongresi öncesinde Aksiyon'u ziyaret eden Soylu, sorularımızı cevapladı.

-Yaklaşık 10 ay gibi kısa bir süredir DP'nin başındasınız. Neden kongreye gitme ihtiyacı duydunuz?

Biz olağanüstü kongre ile geldik. Mesajları toplum ve taban ile birleştirebilmek için kongreler en önemli atmosferdir. Yaptığımız çalışmaların değerlendirmelerini ortaya koyabilmek, bu yeni süreçte ciddi bir kuvvet kazanabilmek için kongre şarttı.

-Güven tazeleme diyebilir miyiz?

Güven değil, kuvvet tazeleme...

-Parti yönetiminde değişiklik olur mu?

Tabii onu kongre değerlendirecek. Ama şunu söyleyebiliriz. Her kongrenin kendine ait şartları vardır. Bu şartlar bu kongrede de kendini bir şekilde gösterecektir. Kongre üç temel ayak üzerine oturacak.

-Nedir bunlar?

Birincisi söylem ayağı. DP, bu kongrede ortaya koyacağı değişim, milletle bütünleşme ve ödünsüz demokrasi talebini ciddi bir şekilde Türkiye'nin önüne koyacaktır. İkincisi, 10 aydır bütün Türkiye'ye söylediğim ve herkesin büyük bir heyecan içerisinde olduğu topluluğu bir araya getirmek ve güçlü bir mesaj vermek. Üçüncüsü, partinin şekillenmesine yönelik bugünkü kadrosuna ilave edilecek yeni bir anlayışla kongreden çok ciddi ve sürpriz bir fotoğraf çıkacaktır.

-Şimdiye kadar sadece Nevval Sevindi genel başkan adayı olduğunu açıkladı. Başka rakipleriniz var mı?

İki kişi daha adaylık için müracaat etti.

-Kim onlar?

O her zaman aday olanlar var ya! Onları da engelleyecek bir şey getiriyoruz. Parti tüzüğü neredeyse baştan aşağıya değişiyor.

-En önemli değişiklik ne olacak?

Seçme yöntemlerinden temsil yöntemlerine kadar her şey. Genel başkan yetkisi yüzde 80 itibariyle tabana devrediliyor.

-Yetkinizin yüzde 80'ini nasıl tabana devredeceksiniz?

Mesela yargı denetiminde ön seçim. Merkezden aday belirleyemiyoruz.

-Genel merkezin inisiyatifine bırakmayacaksınız.

Bir tek ittifaklar için olabilirse ufak bir ihtiyarilik var. Bunun dışında tamamen yargı denetimi olacak. Keyfiliğin tamamen ortadan kalktığı, katılımcılığın ve sivilliğin geldiği, parti hesaplarının internet vasıtasıyla kamuoyuna açıldığı, resmîleştirildiği yani her alanda ciddi değişimlerin yaşandığı bir tüzük oluşturuyoruz.

DP TÜRKİYE'NİN TAMAMINA TALİP

-Hedefinizde kaç belediye var?

Ben sistematik bir adamım. Yaklaşık 10 aydır bir sistem kurdum. Şimdi bir yarışmaya hazırlanıyoruz. Bu yarışmada ben birtakım oynaşmaları görüyorum. Onlar çok satıhta kalır. DP, Türkiye'nin tamamına talip olacaktır, önüne net bir açılım koyacaktır.

-Çok can alıcı bir söz, Türkiye'nin tamamına talip olmak. Bugün Türkiye'de belirli bölgelere giremeyen siyasi partiler var.

Aynen öyle. 10 aydır sessiz ve derinden gittik. Kafamızı Atatürk Kapalı Spor Salonu'ndan çıkaracağız ve Türkiye şaşkına dönecek. Ben reel bir adamım. Bugüne kadar reellik konusunda bir abartım da olmadı. Hem Türkiye'yi hem de kendi parti tablomu görüyorum. Hem Türkiye'nin yeni sürecini hem dünyanın nereye gittiğini ve nasıl bir süreçle karşı karşıya kaldığını okuyorum. Önümüzdeki yerel seçimlerin Türkiye için ne anlama geldiğini iyi kavrıyorum. Son çeyrek asrın en önemli seçimine giriyoruz.

-Neden?

Birincisi yeni bir dünya oluşuyor. Obama'nın seçilmesini en son katalizör olarak sayın. Ama ondan önce yaşananlar var. Küresel ekonomik kriz, dünyanın güvenlik konseptinin değişmesi, özellikle enerji ve gıdaya yönelik. Bir tarafta gelişmekte olan Asya, Kafkaslar, Ortadoğu ve Hazar havzası, diğer tarafta gelişmiş bir Avrupa. Bunlar arasında köprü bir Türkiye. Kültür, gıda, enerji, finans ve lojistik köprüsü. Bu çok büyük bir şans ama 6 yıldır iktidar partisi Türkiye'yi bu evreye hazırlayamadı. Onun için net bir değişim ve devrim gerekli. Bunun için 29 Mart seçimleri, 1989 seçimlerine benzeyecek. Ya da Genç Parti'nin AK Parti karşısında aldığı yüzde 7,5 oyla ortaya çıkan atmosferin benzerini göreceğiz. O dönemde sanki bir alternatif parti oluşuyormuş gibi bir hava vardı. Tabii Genç Parti'nin akıbeti iyi olmadı sonra. Şimdi böyle bir alternatif talep var. Bunu CHP'nin, MHP'nin doyuramadığı apaçık görülüyor. Ortada dolaşan 'yeni oluşum' iddiaları da faydacı, fırsatçı, idealist değil. DP'nin milletin geleceği ve değerlerine yönelik bir idealizmi var.

-Bu anlattıklarınız daha çok genel seçim ve ülke yönetimi ile ilgili şeyler.

22 Temmuz'da Türkiye yakalayamadığı fırsatı, 29 Mart mahalli seçimlerinde bir hesaplaşma şeklinde yakalayacaktır. Yani o yerel seçim bizim için de, Türkiye için de, diğer siyasi partiler için de çok farklı olacak. Ben gördüğüm fotoğrafı söylüyorum.

-Yerel seçimlerde belirli bölgelerde diğer siyasi partilerle ittifak olabilir mi? Örneğin MHP'nin 'çatı parti' önerisi oldu.

O ters çatı. Güzel ters çatı olur bu öneri. Bakın biz genç ve yeni bir siyaseti ortaya koyuyoruz. Geçmişini reddetmeyen, Türkiye'nin değerlerini iyi bilen, bu coğrafyayı ve geleceğini iyi okuyan ve Türkiye'nin bir değişim ve devrim talebi olduğunun altını çizen genç bir siyaset. İnanın onlara siyasetin nasıl yapılacağını öğreteceğiz.

İKTİDAR ALTERNATİFİ OLARAK ÇIKACAĞIZ

-Adaylar ne zaman belirlenecek?

Şöyle bir formül ortaya koyduk. Her ilimizde kongremizi gerçekleştirdikten sonra o ilimiz tam yetkili bir şekilde yerel seçim kampanyasını başlatacak. Bu süreci iyi yöneteceğiz. Türkiye'nin önüne yeni bir alternatif koyacağız. 30 Mart sabahı halk "Türkiye'de artık bir alternatif var. Bu sınavda da başarılı çıkarak kendini göstermiştir." diyecek. Bu alternatifin adı da DP'nin demokrasi üzerine kurduğu büyük şemsiyedir.

-Çok farklı bir tablo bekliyorsunuz.

Bizi iktidar alternatifi yapacak bir tablo...

-Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz?

Biz üç tane kamuoyu araştırması yaptırdık. Hiçbirini açıklamadık. Her birinde DP kendini bir adım daha ileriye atıyor. O araştırmalarda bir toplumsal talebi okuyorum. Biz o talebin karşılığı olacağız.

MERKEZ SAĞIN BİRLEŞİMİ İÇİN

TEKRAR BİR ARAYA GELECEĞİZ

-Anavatan'ın başına sizin gibi genç bir lider geldi; Salih Uzun. Daha önce başarısızlıkla sonuçlanan DP-Anavatan birleşmesini Salih Bey'le görüştünüz mü?

Sayın Uzun'la Köşk'te karşılaştık. Bir önceki genel başkanın bana yapmadığını ben Sayın Uzun'a yapacağım. Recai Kutan hariç Ankara'nın siyasette bir nezaketsizliği söz konusu. Oysa biz siyaseti sadece hınç üzerine kurulmuş bir rekabet anlayışı olarak görmüyoruz. Kongreden sonra hem yeni liderlerden Sayın Numan Kurtulmuş'a hem de Sayın Salih Uzun'a gideceğim.

-Merkez sağda birleşme konusu için mi?

Numan Bey zaten çok uzun zamandır dostum. İstanbul'da beraber il başkanlığı yaptık. Onunki nezaket ziyareti olacak. Ama Salih Bey'le birleşmeyi de görüşeceğiz.

-Birleşme olursa şansınız ne olur?

Bugün reel bakmak lazım. Yani iki partiyi birleşmeye sokmanın zamanı değil. Yerel seçimler var önümüzde.

-Uzun vadede birleşmenin gerçeklemesini öngörüyor musunuz? 22 Temmuz seçimleri öncesi birleşmenin olmaması her iki tarafın umudunu kırdı. Ama aktörlerin değişmesi yeni bir umut olabilir mi?

Merkez sağ bu bütünlüğü yakalayacaktır. Er veya geç. Maharet bunu er yapmaktır. Ya organik bir birleşme ya sandıkta mecburiyetlerden doğan birleşmeler olur. Bu milletin bir feraseti var. Kendi adına fedakârlık yapan bütün unsurları takdir etmiştir. Fedakârlık yapmak, çekilmek falan değil.

1960'TA BAŞLAYAN ARA REJİM DEVAM EDİYOR

-Demokrasi içinde 1960 darbesinin rövanşının alınması gerektiğini söylüyorsunuz. DP geleneğinde iki önemli 27 rakamı var. Biri 27 Mayıs, diğeri 27 Nisan e-muhtırası. Birinde mağdursunuz, diğerinde taraf görüntüsü veriyorsunuz. Parti olarak bunun hesaplaşmasını yaptınız mı?

Kendi içimizde bunun hesaplaşmasını yaptık mı? Aslında tamamen bu 10 aylık süreçte oluşturmaya çalıştırdığımız iklim bu. DP'nin demokrasi tribününde yerini almasını sağlayabilmek. 1950-60'ta hangi çizgide yer almışsak, 1960'tan sonra AP'nin kuruluşunda hangi çizgide yer almışsak, 12 Eylül'den sonra DYP'nin iktidara geldiği tarihe kadar hangi çizgide yer almışsak; sivil, demokrat, mücadeleci, kalkınmacı, ilerlemeci, değişimci gibi hangi çizgiler varsa DP'yi tekrar o çizgiye oturtmalıyız. Yani ben "DP 1960'ın rövanşını alacak" derken 1960'ta millî irade milletin elinden alınmıştır. O günden sonra Türkiye'de bir ara rejim vardır. Bu ara rejim hâlâ devam etmektedir. Bunun tartışmasını yapmam. Dönem dönem ara rejimin unsurları kendi güçlerini hissettirirler. Yani bugün kurucu iktidar TBMM'dir, halktır. Kurulu iktidar diğer unsurlardır. Ama bugün dönmüş kurucu iktidar Anayasa Mahkemesi olmuştur. TBMM ise maalesef kurulu iktidar olmuştur.

EN CİDDİ DAVAYI SULANDIRDILAR

-Bir tarafta Ergenekon, AK Parti'ye kapatılma davasının açılması, başörtüsü düzenlemesinin Anayasa Mahkemesi'nden geri dönmesi, e-muhtıra, Cumhuriyet mitingleri, 367 ve darbe girişimleri gibi gelişmeler yaşanırken diğer tarafta buna karşı siyasi ve toplumsal bir karşı duruş gelişti. Son yıllarda yaşanan bu demokrasi tutulması ne kadar devam eder?

Dik duruş nerede var?

-Ergenekon'a karşı toplumsal bir tepki var. E-muhtıraya karşı siyasi bir duruş oldu.

Evet, Ergenkon'a karşı toplumsal bir refleks var. Buna katılıyorum. Ama Sayın Cemil Çiçek'in 27 Nisan'a verdiği cevabı herkes bir kez daha düşünsün. Gözü kapıda bir açıklama olmaz. Onun dik duruşla bir alakası yok. AK Parti tek başına iktidar olmasına rağmen millet iradesini Türkiye ile bütünleştirmeliydi. Ama yapamadı. Bakın bugün Ergenekon sulandırılmaktadır. Ama Ergenekon'u sulandıran sadece CHP değildir. AK Parti de sulandırıyor. Türkiye'nin en ciddi davalarından birini Hollywood platformuna çevirdiler.

-Sulandırma umutlarınızı kırıyor mu?

Umut kırmaktan öte gördüğüm tablo beni memnun etmiyor. Bir iddianame hazırlıyorsunuz ama içinde gayriciddi şeyler de var. Bu beni üzüyor. Böyle ciddi bir iddianamede bu olmamalı. CHP ve AK Parti'nin tavrına bakıyorum. Bunların hepsi beni üzüyor. Kim anayasal sürece müdahale etmeyi antidemokratik veya hukukun dışındaki yöntemlerle sağlamaya çalışıyorsa bunun hakkından yine hukukla gelinmelidir. Bir daha böyle bir işe kimse tevessül etmemelidir. Ben burada bir tarafım. Demokrasinin, sivil siyasetin tarafıyım. Katılımcı demokraside halkın bana verdiği gücü başka unsurlarla paylaşmak istemem.

-DP geleneğinden gelen ve Demirkırat'ın simgesi olarak görülen Süleyman Demirel ve Hüsamettin Cindoruk gibi isimler bugün demokrasi ile uyuşmayan bir konumdalar. Bu çizgiye nasıl geldiler?

Onların değerlendirmelerini direkt olarak eleştirmem. Parti genel başkanlığı sıfatım olmasa yaparım. Ama ben burada net görüşümü ortaya koyuyorum. Görüşüm, partimin resmî görüşüdür. Elbette 367'den taraf olamam, Anayasa Mahkemesi'nin iktidar partisini kapatmasına taraf olamam. Bugün partiyi ben temsil ediyorum. Ve bu temsili, demokratik bir zemin içinde ortaya koymaya çalışıyorum.

-Mehmet Ağar ilginç bir çıkış yapmıştı: Düz ovada siyaset. Bu çıkış bölgede ve ülke genelinde büyük bir ilgi gördü. Ancak bugün bölgede AK Parti ve DTP var. Siz benzer bir açılım yapmayı düşünüyor musunuz bölge insanını kazanmak adına?

Mesele Türkiye'yi kazanmaktır. Elbette ki ben Güneydoğu'da bu süreç içinde birçok yere girdim çıktım. Ne yapabileceğimiz konusunda proje oluşturuyoruz. Meseleyi sadece bir terör hadisesi olarak görmek yanlıştır. Sadece meseleyi bir siyasal kargaşa hâline getirip AK Parti ile DTP arasında yerel seçime yönelik bir kavgaya döndürmek Türkiye açısından akıllı bir tutum değildir ki. Başbakan'ın pompalı tüfekle ilgili söyledikleri kabul edilemez. Ya da kime bu ülkeyi terk et diyebilirsiniz? İnsanları bir arada tutabilmektir mesele.

TÜRKİYE BİR CHP İLE UĞRAŞAMIYOR, İKİNCİSİ İLE NASIL UĞRAŞSIN?

-Salih Uzun'un Anavatan'ın başına geçmesiyle Ankara'da ilginç bir senaryo konuşuluyor. Mesut Yılmaz'ın Hikmet Çetin gibi sol siyasetçileri de yanına alarak içinde DP ve Anavatan'ın olacağı yeni bir oluşum kuracağı iddia ediliyor. Bu oluşuma DP katılır mı?

Ben böyle bir senaryonun akıl işi olduğunu düşünmüyorum. Kişileri tenzih ederim. Ama şunu da bilin; Türkiye bir CHP ile uğraşamıyor, ikinci bir CHP ile nasıl uğraşsın?

-Tansu Çiller'in dönmesi için bir heyet göndermiştiniz. Sık sık görüşüyorsunuz. Sayın Çiller'in tavrı nedir, siyasete döner mi?

Ben sürekli Sayın Çiller'le görüşüyorum. Hem Türkiye hem dünya meselelerini konuşuyorum. Elbette Türkiye'de çok zor bir süreçte başbakanlık yapmış, tecrübe edinmiş seçkin bir kişi. Ancak Türkiye, genç siyasetçilere alışmalıdır. Söyleyeceğim budur.

ASKER, KIŞLASINDAN ADIM

ATMAMALIDIR

- Türkiye'deki merkez sağın önündeki en büyük engelin 'askerin siyaset hevesi' olduğunu söylüyorsunuz? Asker, siyasetin neresinde?

Allah razı olsun yani ana muhalefet partisi her dönem TSK'yi Türk siyasetinin içine çekmek için birçok çağrılar yapıyor.

-Peki, asker nerde durmalı?

Kışlasında. En büyük problem askerî bürokrasinin siyasete karışmasıdır. Eğer siz askerî bürokrasinin siyasete karışmasına izin verirseniz, ikame edemeyeceğiniz bir gücü tartışmaya açarsınız. Asker, kışlasından dışarı kesinlikle adım atmamalıdır.

- Kışlasında kalması nasıl sağlanabilir?

Anayasal süreç böyle bir şeydir zaten. Bu konuda net demokratik açılımlarımız var. Onları kamuoyuyla paylaşacağız. Şimdilik bende kalsın.

-Zaten şu anda Anayasa, 'asker kışlasından çıkabilir' demiyor.

Yani bu siyasi bir iradedir. Bu millet bu siyasi iradeyi gösteren iktidarlardan bekler bunu. Eğer Aktütün baskınından sonra Millî Savunma Bakanı gölge adam oluyorsa, bu ülkenin en değer verdiği komutanlardan biri sabahtan akşama kadar golf oynuyorsa ve akşam bu saldırıyı duyuyorsa hükûmet iradesinin yapabileceği bir tek şey vardır: Gereğini yerine getirmek ve milletin vicdanını onarmak. Aktütün baskınında milletin vicdanı onarılmamıştır. Devleti yönetmek ciddi bir iştir. Bu konularda esnekliğe müsaade edilmez.

AKSİYON